Oy ve yorum atmayı unutmayın lütfen
İsmail'den.
O gün söz verdiğimiz gibi beraber yemeğimizi yedik. Lunaparka gittik, hız trenine bindik. Çıkışta pamuk şeker aldık, videolar çektik. Eğlendik, beraberdik. Hava iyice kararınca Hako abinin evine geçtik.
Sarhoştuk hepimiz. En çok da Barış. Balkona çıktım, arkamdan geldi. Rüzgar esiyorsu ama hissetmiyordum. Hava soğuktu ama üşümüyordum. Demirliklere dayadım kalçamı. Önüme geçti. Bir şey demedi. Yaklaştı. Bir elini belime doladı, bir eli boşluktaydı. Kafasını boynuma gömdü. Dedim ya sarhoştu, normalde sarılmazdı.
İçeri geçmek istediğimi söyledim. Hava iyice bozmaya başlamıştı. O hareket etmedi. Ben de hareket etmedim. Gidecek yerim yoktu zaten.
Onun yanında daha huzurlu hissediyordum. Birkaç dakika bile olsa böyle kalmak istediğini söyledi.Bana hiçbir şey anlatmazdı. Ne yaşadığını, neler hissettiğini bilmiyordum. Hissediyor mu onu bile bilmiyorum. Gözlerime bakar beni beklerdi, anlamazdım. Boş bakardı gözleri, imkansızdı. O yüzden aramızda hep bi anlaşmazlık oldu bizim. En küçük olay bile birbirimizi anlayamadığımız kocaman bir felakete dönüşürdü.
Biraz öyle kaldık. Saçlarını okşadım, soğuk yapmaya çalışıyordum ama sabah olunca unutacağını da biliyordum. Sarhoştu, sarhoş olmasa da unuturdu gerçi.
Sevgini hak etmiyorum dedi. Titremiyordu sesi. Elleri, kolu hatta bacakları bile titriyordu ama sesi çok netti.
Bir şey diyemedim. Çünkü bazı sevgiler ağır gelir bazı insanlara. Kaldırır kimisi bu sevgiyi. Kimisi de başkalarıyla paylaşmayı tercih ederim
Mert Hakan yatacağımız yeri ayarladığında içeriye girdik. Balkonda kalmamız ve biraz daha sarılmamız konusunda ısrar etse de üşüdüğümü söyleyince itiraz etmedi. Umursadı ya da umursuyormuş gibi davrandı.
Koluna girdim, doğru düzgün yürüyemiyordu bile. Yatağına yatırdım, yanına uzandım. Biraz izledim yüzünü, uyku bastırdı anında. Bu sefer kafasını onun göğsüne gömen bendim. İhtiyacım vardı, gözlerimi dinlendirmeye, koynunda uyumaya gerçekten ihtiyacım vardı.
Saat üç civarıydı. Gelen sesle uyandım. Zaten çok ağır değildir uykum. Ufak tefek takırtılar bunlar. Mert Hakan ve Ferdi de bizimle aynı odada yattığı için ses etmeden yerimden kalkmaya çalıştım. Barış üstünü giyinmiş, yanıma gelmişti.
Uykunun da getirdiği sersemlikle endişeyle ne olduğunu sordum ona, yataktan çıkmama izin vermedi. Sabah geri döneceğini söyleyip gitti. Saçlarımı okşadı, son kez gözlerimin içine baktı. Nereye gideceğini bile sormaya fırsatım olmadı. Hava karanlıktı, soğuktu dışarısı, ıssızdı. Uyuyamadım, endişelendim ve sabaha kadar gelmesini beklemeye başladım.
Sabah oldu.
Ben bekledim ama o gelmedi.
Mert Hakan ve Ferdiye gecenin köründe çıkıp gittiğini söyledim. Gitmesine izin verdiğim için beni suçladılar. Onlara kızamam çünkü haklılar. Kendine ya da başkalarına ne yapacağı belirsiz. Ona ulaşamayınca telefonla aradık. İyi olduğunu söyledi. Kapattı, çok konuşmadı.
Birkaç gün okula gelmedi. Geldiği gün yanına gittim. Daha doğrusu gidecektim. Başka bir kızla konuşurken gördüm onu. İzledim uzaktan, bana hiç öyle gülmezdi. Bana hiç öyle bakmazdı.
Mert Hakan'a anlattım. Barışla konuşmasını istedim. Konuştu, önemli bir şey olmadığını söylemiş. Hoşlanmış kızdan, konuşuyorlarmış. Sorun yokmuş, herkes için en iyisi bu olacakmış. Düşünmüş gece boyunca, bir şeylerin farkına varmış. Kendisi için en doğru kişiyi bulacakmış.