Cuma günlerini her zaman iple çekerdim ben. Okul çıkışı ışıkların oradaki kaldırıma oturur, geleni geçeni izlerdim. İnsanların giyimleri, tavırları, mimikleri, bazen de diyaloglarıyla çizdikleri profilleri incelemek benim zevk kaynağımdı.
O gün de yine kırmızı kısa topukluları, seçkin bir markanın ceketi, ceketin yakasında bu kez mavi tonlarında bir broş, ceketin orta düğmesi iliklenmiş yine ve içinde vazgeçilmezi beyaz gömleği, jilet gibi, özenle ütülenmiş siyah renk pantolonu, elinden hiç bırakmadığı kocaman koyu renk çantası ile esnafın gözbebeği banka çalışanlarından Bayan Beth iş çıkışı manava uğramıştı. Güler yüzünü hiç bir zaman esirgemeyen bu hanımefendiyi gözlemlemek cuma günlerinin en güzel anı oluyordu belki de. Bazen beni görür, selam verir, o muhteşem gülümseyişiyle kendine bir kez daha hayran bırakırdı. O gün beni fark etmemişti ancak yine de gözden kaybolona kadar onun adımlayışını izlemiştim. Daha sonra gözüme 7-8 yaşlarında minik bir kız ilişmişti, karşıdan karşıya geçiyordu. Ona daha önce burada hiç raslamamıştım. Üzerinde mavi çiçek desenli beyaz elbisesi, ayağında kırmızı rugan ayakkabıları vardı. Sapsarı saçları, beyaz teni ve sanıyorum mavi renkte gözleri sevimliliğine sevimlilik katmıştı. Resmi bozan tek parça iki eliyle sıkı sıkıya tuttuğu siyah kutu idi. Kutunun rengi de havası da bir başka gibiydi. Anlaşılamaz iticiliğe sahipti. Bu iğreti duruş benim ilgimi fazlasıyla çekmişti ancak benim asıl ilgi odağım o beyaz minik surat olmuştu. Küçük kızın suratına odaklanmam ile gözlerimin büyüdüğünü hissetmiştim. Onun yaşlarındaki kimselerin duygularını anlamak için o kişilerin yüzlerini görmek yeterli olurdu genellikle. Ancak bu kızın suratında bir şey vardı ve ben ne olduğunu anlayamamıştım. Mutlu muydu, ağlamaklı bir hâlde miydi, endişeli miydi anlamak mümkün değildi. Bu durum bana pek yakın birisini anımsatmıştı! Kızı daha net görebilmek için ona doğru yürümeye başlamıştım. Bir süre sonra kendimi kızı takip ediyorken bulmuştum. Bazen oluyordu böyle. Ne yaptığımı idrak etmem için zaman gerekiyordu. Yine öyle bir durumdaydım sanıyorum. Her ne ise... Sarışın kızı takipleyişim üç sokak kadar devam etmişti. Kız kurulmuş bir robot gibi hızlı adımlarla yoluna devam etmiş temposunu hiç kaybetmemişti. O ilerledikçe ben de düşüncelerime bir yenisini ve bir yenisini ve bir yenisini daha eklemiştim. Bu eklemelerin sonunun gelmeyeceğine kanaat getirdiğim anda küçük kızın bir evin kapısını tıklattığını fark etmiştim. Kapı açılmayınca bir kez daha tıklatmıştı bu kez kapıyı açan olmuştu. Kapıyı açan kişiyle bir şeyler konuşmuşlardı, kim olduğunu başta görememiştim bu yüzden konumumu değiştirip kapıya daha çok yaklaşmıştım. Bir yandan da fark edilmemek için çaba harcıyordum ki inanın bu gerçekten çok zordu. Onlara yaklaştıkça sesler daha anlaşılır hâle gelmişti.İçerideki boğuk erkek sesi
"Kutunun içine baktın mı?"Küçük kız beklemeksizin yanıtlamıştı,
"Bakmadığımı söylemiştim efendim."Adam ikna olmamış gibi
"Emin misin?" demişti.Kız daha kendini savunan bir üslupla, "Evet, efendim. Eminim. Hiç bakmadım. Dediğiniz yerden aldım, hemen size getirdim."
Adam daha tatmin edici bir şekilde
"İyi bakalım, ver şunu." demiş ve kutuyu hışımla kendine çekmişti. Daha sonrasında da kapıyı aynı hışımla kapatmıştı. Kız da geldiği yoldan aynı şekilde geri gitmişti. Işıkların orada bir otobüse binip uzaklaşmıştı. O evi, küçük kızı, o kutuyu, o sesi, hiçbir zaman unutamamıştım. "O ses"in sahibine de ayrı bi' merakım vardı. Bazen merakıma yenik düşüp o evin yolunu tutuyor, evin bahçesinde gelen giden var mı diye bekliyordum. Hatta bir keresinde zili çalmıştım ancak kapıyı açan olmamıştı. Bu merakımı hiçbir zaman giderme fırsatı bulamamıştım.
![](https://img.wattpad.com/cover/31641704-288-k453972.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Monomania
Mystery / ThrillerEvimiz on altı odalıydı. Her zamanki gibi on beş odanın kapısı aralıktı. O gün 15 Aralık’tı. O gün on beş yaşında idim. İlk kez on beştim ve son kez on beştim. Bendim, son kez bendim.