(1)

3 2 0
                                    

"Tekrar soruyorum, miralay." dedim arkama yaslanırken. " Askerlerinizi sorguya çekmeme izin veriyor musunuz?"

Lisa'nın katilini bulmak için Türklerin karargahına gelmiştim. Buradaki tüm askerlerden malûmat almalıydım.
"Bakın, Lisa benim için cidden çok değerliydi. Acımasızca öldürülen günahsız bir candır o. Bu yüzden lütfen bana engel olmayın."

"Pekâlâ, üsteğmen." dedi Miralay Fatih. "Dediğin gibi."

Tebessüm ettim. "Teşekkürler, efendim."

Tek kelime etmedi. Yunanlılardan nefret ettiği aşikârdı.

"Ben kalkayım." diyerek ayaklandım. "Görüşmek üzere."

Yine hiçbir şey söylemedi. Ben de karargahı terk ettim.

Saat geçti, hava kararmıştı. Atımım üzerine zar zor duruyordum çünkü her ne kadar gizlemeye çalışsam da parçalara ayrılmıştım. Toparlanabileceğimi sanmıyordum.

Yolda gelirken çok fazla içki içmiştim. Ayakta duramıyordum. Kafam dağılsın istiyordum. Belki bu acımı hafifletirdi.

Yavaş yavaş ilerlerken gök yüzüne baktım. Yıldızlar yerlerini almıştı. Işıl ışıl parlıyorlardı. Bu çok hoş bir görüntüydü.

Başım hâlâ yukardayken cebimden Lisa'nın fotoğrafını çıkarttım. Sarı saçlarını at kuyruğu yapmıştı. Üzerinde toz pembe bir elbise vardı. Masmavi gözleri adeta okyanustu ve ben içinde kaybolmuştum. Gülümsemesi... Gamzeleri ortaya çıkınca ne de güzel oluyordu.

Lisa'nın dışı kadar içi de temizdi. Ona melek bile diyebilirdim. Bu kadar masum bir kadına kim kıymıştı? Hangi alçaktı bunu yapan?

Evin önüne gelmiştim. Kaan Yüzbaşı kapının önündeydi. Beni görünce yanıma koştu. "Asuman hanım! Neyiniz var sizin?"

Kendimi onun kucağında bulmuştum. Düşmemek için kollarımı boynuna doladım. Zaten yarın her şeyi unutacaktım bu yüzden çekinmeme gerek yoktu.

Atımı bahçeye soktuktan sonra evin kapılarını açtı. Etraf karanlıktı. "Lisa..." diye mırıldandım.

"Lisa?" dedi kaşlarını çatarak.

"O öldü." Dikkatlice merdivenlerden çıktı. "Onu öldürdüler." Odama geldiğimizde beni yatağıma yatırdı.

Elini tersiyle ateşime baktı. "Yanıyorsunuz." Sert adımlarla mutfağa gittiğini gördüm.

Geri geldiğinde elinde ıslak bez ve su dolu bir kova vardı. Kovayı yere bıraktı. Islak bezi alnıma yerleştirdiğinde cayır cayır yandığımı fark ettim.

Üzerimdeki ceketin düğmelerini açarak üzerimden çıkardı. Kısa kollu kalmıştım. Üşüyordum.

Huzursuzlandığımı anladığında, "Buna mecbursunuz, başka çare yok."

Hava ne zamandır bu kadar soğuktu bilmiyordum ama ceketimi giymek ve ısınmak istiyordum.

"Neden?" diye sordum bir anda.

"Ne neden?" dedi kaşlarını çatarak.

"Bir Yunan askerine neden yardım ediyorsunuz? Yarın, öbür gün size zarar versem pişman olmayacak mısınız?"

"Olmam. Ben doğru olanı yapıyorum. Memleketi neresi olursa olsun mağdur durumda olan kişiye yardım etmek benim vazifemdir." Alnımdaki bezi alıp kovadaki suyla ıslattı ve yerine geri bıraktı. "Üstelik siz benim zevcemsiniz. Siz hastayken yanınız da değilsem, hiç olmayayım daha iyi."

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Oct 29 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Vatani Görev| İtikat SerisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin