ೄྀ࿐ ˊˎ-
uzaktaydı, ondan hoşlanan kızlardan biriyle konuşuyordu. bir de ne hoş gülüyordu. rüzgâr buklelerini oynatıyordu ve o bundan bir hayli memnun görünüyordu.
ben arda'yı bekliyordum bizim parkta. saçma bir istekti isteği ama kıramamıştım, mandala yapacaktık. tek yürümekten nefret ettiği için de parkın tam karşısındaki evlerinden yanıma gelmesini bekliyordum.
keyifle konuşuyordu, övgüler yağdırıyordu muhtemelen karşısındaki kız ona. okşanan egosu eşliğinde yüzündeki gülüş de büyüyordu. güldüm gülüşüyle. herkese aynı gülüyordu ama her seferinde beni bana farklı güldüğüne inandırmayı başarıyordu.
ona inanmamak da benim ayıbım olurdu.
arkadan omzuma dokunan elle irkildim. dalmıştım, hoş karşımda o varken dalıp gitmediğim an yoktu zaten. bir bana bir de karşıdaki manzaraya bakıyordu arda. öfkeliydi, yüzü arda'yı her zaman ele verirdi. güldüm ona ve kolumu omzuna atarak yönlendirdim.
barış bana bakmıştı, lakin görmemişti.
içimdeki buruk hislerle arda'yı bize çıkarttıktan sonra içeride bize sataşan abimle gülüştük. ardından da arda'nın çok istediği görselleri boyamaya giriştik.
görsel karışıktı, kafamın içi ve hislerim gibiydi. her rengi katmaya çalışıyordum, öyle hissediyordum. barış benim her rengimdi. mutluluğumda ondaydı, hüznüm de ondaydı, heyecanım da ondaydı. bedenim de zihnim de duygularım da onun hükmündeydi ve bu garipti.
barış'ı her geçen gün daha fazla sevebilmek için kendimden nefret ediyordum ve bu bana mantıklı gelmiyordu. mantık da aramıyordum gerçi.
elimdeki kalemi bırakıp arda'ya su içeceğimi söyleyerek mutfağa gittim. abim odasına geçmişti ki ev sessizdi. suyu aldım ve açık olan camdan bakarak yudumladım. ardından da arda'nın yanına geri dönerek ona ayak uydurmaya devam ettim.
"semih, terapin yarın değil mi?"
başka bir renk kalemi alırken kafamı onaylar şekilde salladım.
"geleyim mi seninle?"
yeşil gözlü arkadaşımın büyüyen gözleriyle şefkatle gülümsedim ve ellerimi saçlarına atarak karıştırdım. bana desteğini hiç esirgemiyordu. herkesi kendimden uzaklaştırmama rağmen gitmiyordu. kendini bana zimmetlemiş gibiydi ve içten içe bundan hiç şikâyetim yoktu.
"tut elimden okula da götür istersen."
gülerek söylediğim şeyle saçlarındaki ellerimi "off semih ciddi ol iki dakika" diyerek itledi ama gülüyordu da.
"tamam tamam kızma hemen. ben giderim tek başıma bir otobüslük iş. sen de kulum köpeğim olacağına sevdiceğini düşün."
kenan'dan bahsetmemle delirir gibi oldu. kedi köpek gibilerdi ve yine de birbirlerinden ayrılmaktan nefret ederlerdi. uzun süredir arkadaştılar ve hâlâ bir şeylerin farkına varmayı reddediyorlardı. oysa ki arda ne şanslıydı, hisleri taptazeydi.
bir süre daha bizde vakit geçirmesinin ardından akşam olduğunda onu evine bırakmak için çıktım. arda yüzünden spor yapar gibiydim. eve girmeden sarıldı bana.
"bana bak. o terapiye girip her şeyi anlatacaksın. 'psikoloğu da sıkmak istemiyorum şimdi' diye düşündüğünü biliyorum. hastaneyi arayıp öğreneceğim girip girmediğini tamam mı?"
tembihler bir şekilde konuşmasıyla güldüm ve omzuna hafifçe vurdum.
"tamam baba tamam."
onunla dalga geçmeme kızar gibi yapsa da güldü.
"otobüse binemez miyiz babacığım?"
sosyal medyada gördüğü şeyi taklit etmesiyle kahkahalarla güldük. sonunda apartmana girdiğinde yüzümde asılı kalan gülüş öncr bir tebessüme sonra da düz bir çizgiye dönüştü.
yürürken ellerim cebimdeydi ve kulaklıklarımda 'bırak kadının olayım' çalıyordu. dudaklarımı şarkıya uygun hareket ettirirken karşımdaki adama takıldı mavilerim. arabasının önündeydi ve üstündeki takım bir hayli hoştu. anlaşılan bu gece unutmayı reddettiği kızla karşılaşacaktı.
yanından geçtim. beni görmedi bile. bugün için seçimi buydu, yoktum. yarın ise muhtemelen olacaktım çünkü bu gece yaralanacaktı. zafer kazanmışım gibi buruk bir tebessüm yerleştirdim yüzüme ve eve geri döndüm. içeri girdiğim sırada abim salonda oturmuş televizyon izliyordu.
"bıraktın mı arda'yı abim?"
ona kafa sallayıp yanına oturdum ve çok geçmeden kolları arasında başımı göğüsüne yaslayıp izlediği filme odaklandım. filme dalmışlığını fırsat bilerek her seferinde aynı cevabı duyduğum ama farklı şekilde acıdığım soruyu sordum.
"barış abiyi gördüm aşağıda, bir yere mi gidiyor?"
abim soruyu öyle önemsiz bulmuştu ki gözlerini televizyondan çekmeden yanındaki kaseye bir çekirdek kabığu daha bıraktı.
"aynı muhabbet be oğlum. biliyorsun barış'ı."
onaylar mırıltılar çıkarttım ve kontrolsüzce dolan gözlerimi gizlemek için gözlerimi kapattım.
uyuyacaktım, yarın yanımda olacaktı. sonra bir süre daha olmazdı muhtemelen.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mayın tarlası
Fanfictionhikâyenin sonunda herkes kendi kalbinden özür dileyecek. semih x barış