Ruhumdaki boşluğu nasıl dolduracağımı bilemediğim dönemlerden birindeydim yeniden. Gözlerimdeki ışık sönmüş etrafa sersem sersem bakmakla yetiniyordum. Gözümü her açtığımda cayır cayır yanması da bütün gün uyumama neden oluyordu. Bu olanların nedenini bile anlamasam da yataktan çıkmayıp sadece tatlı şeyler yedikten sonra midemin bulanmasıyla hepsini vücudumdan atmamla sonuçlanan kısır döngü... Beynimin içindeki seslerin susmayışıyla vücudumun her bir parçasındaki hücrelerimin parçalanışını hissediyormuşumcasına bir rahatsızlıkla yaşamıma devam etmek zorundaydım yeniden. Gerçi ilk defa bu denli hissediyordum her şeyi. Nefes alamıyorum, başım dönüyor, gözlerim acıyor, nabzım hızlanıyor, ateşim çıkıyor, canım acıyor.
Kapının tıklatılması üzerine içeri Megumi girmişti. Elinde bir tepsi vardı. Yine yiyecek bir şeyler getirmiş... Resmen yük oluyorum çocuğa.
"Yiyecek bir şeyler getirdim Abi, okula gideceğim şimdi, sende kendine bir boklar yapmaya çalışma ve uslu uslu depresyonunu yaşa."
Tepsiyi masama bıraktıktan sonra çıkıp gitmişti. Odaya kapının altından giren ışık dışında odada başka bir ışık kaynağı yoktu ancak gözlerim hala yanıyordu. Lanet olası gözler. Hassasiyetiniz hayatımı mahvediyor. Keşke düz kahverengi gözlerim olsaydı.
Megumi'nin gidişiyle evde yalnız kalmıştım. Geberip gitmek için en güzel anlardayım ancak her şeyi ne kadar doruklarımda hissetsem de Megumi'yi bu bokun içinde bırakamam. Bu ona, en başta da kendime ihanet olur. Doğduğu günden beri öyle bir bağ gelişti ki aramızda ne yaşarsak yaşayalım hala o benim küçük savunmasız kardeşim ve bende onun abisiyim. Keşke her şey bizim küçüklüğümüzdeki gibi kalsaydı. Hiçbir şeyin farkında olmadığımız mutlu olabildiğimiz vakitler...
Başıma yeniden giren ağrıyla bağırarak yatakta doğruldum ve kalkıp kitaplığımdaki porselen süslerimi yere, duvara ve rastgele yerlere fırlattım. Bir yandan bağırırken diğer yandan da bunu yapmak iyi mi geliyor onu düşünüyordum, doğruluğundan emin olmasam da şu an içimden bu geliyor. Bu da yapacağım demek.
Sinirim biraz olsun yatıştığında ayağıma batan minik porselen parçalarını umursamadan odanın kapısını açtım ve onca zamandır kalkmamış olma ve ışığa çıkmamış olmanın verdiği etkiyle bütün evi dolduran ışığın altında sendeleyerek aşağı indim. İndiğim gibi de garaja açılan kapıya yürüyüp garaja geçtim. Vardığım an kutuları yere indirip tamir aletleri içinden kesici bir şeyler aramaya başladım. Ne hoş ki hiçbir şey yoktu. Kutuları devirip bir hışımla odadan çıktıktan sonra mutfağa gidiyordum ki mutfağın kapısının kilitli olduğunu fark ettim. Sınanıyorum gerçekten.
En sonunda hiçbir şey bulamamanın verdiği sinirle odama çıkıp orda kırıp dağıttığım porselenlerin büyük ve keskin parçalarını alıp kollarımın ince derili kısımlarını oyarcasına kesmeye başladım. Öyle bir zevk veriyordu ki bu his. Bir şekilde ölebilecek olma umudu da ayrı bir mutluluk kaynağıydı bunu yaparken.
Kollarım kan içinde kaldığında gözlerim hafiften kararmaya başlamıştı, tansiyonum da düştüğünü belirten etkiler yapıyordu vücuduma. Halime kahkaha atmaya başlamıştım istemsizce. Kahkahalar içinde yatağıma geçip debelenircesine yatakta dönüyordum. En sonunda gözlerim iyice karardığında kendimi yatağa bırakıp gözlerimi kapattım. Belki ölürüm kim bilir.
---
Gözlerimi loş ışıklı, her yerde beyaz olan bir odada açtığımda oflayarak doğruldum yattığım yerde. Kollarımda sargılar vardı ve koluma damaryolu açılmıştı. Bir süre sonra içeri elinde bardakla kardeşim geldi. Uyandığımı fark ettiğinde bana yaklaşıp kafama vurdu.
"Ne vuruyorsun ya!"
Gözleri dolmaya başlamıştı. Bunu fark ettiğim gibi elindeki bardağı alıp kenarıya bıraktım ve sıkıca sarıldım kardeşime.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝘼𝙡𝙘𝙝𝙚𝙢𝙞𝙨𝙩'𝙨 𝘿𝙧𝙚𝙖𝙢, 𝘚𝘶𝘨𝘶𝘴𝘢𝘵𝘰
Fanfiction"Ruhumdaki boşluğun sebebini anlamlandıramadığım dönemlerde kalbimde yanıp beni ısıtan ateş oluyorsun." . [Suguru Geto x Satoru Gojo] Jujutsu Kaisen fanfic (241024-