1: Uğultulu Saray

149 25 48
                                    

Tartini-Devil's Trill Sonata

"Geceye dönük gözleri güne kör olan baykuş, ışığın esrarını ortaya çıkaramaz."

Gece sert rüzgarlara ev sahipliği yaparken, gizemli ve büyük sarayın uğuldamasına da sebep oluyordu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Gece sert rüzgarlara ev sahipliği yaparken, gizemli ve büyük sarayın uğuldamasına da sebep oluyordu. Her gece, borulara vuran rüzgar, ürkütücü görünse de, Gece Kuşu Sarayı'nda yaşayanlar için öyle değildi.

İnsan alışkanlıklarının eseriydi ve her şerde bir güzellik görmeye meyilliydi. Sarayın tepesindeki heyulaya benzeyen mermer baykuş heykeli kimileri için ürkütücü ve şer getiren olsa da, Codrin için öyle değildi. Her kötülükte bir iyilik görür, korkunç rüzgar sesiniyse tatlı bir müziğe benzetirdi.

Efendisinin bir kez gülümsemesi için elinden gelen her şeyi yapardı. İnsan kahya olarak geldiği bir dünyayı reddetmekte zorlanırdı. Hizmetkarlık zorunda olduğumuz için değil, olmamız gereken şeymiş gibi gelmeye başladığında, vazgeçilmez olurdu. Codrin de tüm diğer varlıklar gibi, şerde hayır görmeye eğilimliydi. Efendisi her ne kadar şer dolu olsa da, onda da bir iyilik görüyordu zaman zaman.

Codrin ay ışığının ve meşalelerin aydınlattığı sarayda yavaş adımlarla yürüyordu. Adımları oldukça sessiz olsa da, efendisi duyacaktı, biliyordu. Yine de onu olabildiğince rahatsız etmemeye çalışıyordu. Efendisi varlığından bile rahatız oluyordu aslında. Dağın eteklerine yapılmış bu sarayda çok fazla canlı yoktu. Yine de Efendi Miahita nefret edecek çok fazla şey bulurdu. Eğer ki dünyada öfke ve nefret diye bir şey olmasaydı, efendisine kolları ve bacakları çıkmış öfke derdi.

Kendi kendine güldü Codrin. Neyse ki her zaman izlendiğini düşündüğü bu yerde, düşünceleri duyulmuyordu.

Dolunayı izlemek için, sarayın en sevdiği köşesinde varmıştı şimdi. Büyük mermer varaklı pencerenin denizliğine oturup, bacaklarını kendine çekti. Başını da dizlerine yaslamıştı.

Dolunayı izlemeyi hep çok sevmişti. Her ne kadar bazen buradan arkasına bakmadan kaçmak istese de, dışarıdaki dünya daha korkutucu geliyordu. Bu sarayda sahip olduklarıyla yetinmeyi öğrenmişti. Bir zaman sonra zaten merakı da körelmişti. Yeni uyaranlardan mahrum kalan her canlı gibi, öğrenme isteği boşlukta yitip gitmişti.

Arkasından yaklaşan adım sesleri oturduğu koridorda yankılanınca, düşüncelerinden sıyrılıp irkildi.

Kafasını küçük bir açıyla çevirip aceleci adımların kime ait olduğuna baktı. Efendi Miahita asla böyle yürümezdi, o yüzden sakince dönmüştü yerinde. Elbette uzun elbise eteklerini eline sıkıştırıp, aceleci adımlarla gelen kişi Anamaria'ydı. Bu sarayın bir diğer hizmetkarıydı. Tombul yanakları soğuğa rağmen kırmızılaşmıştı.

Codrin, mutfaktan buraya kadar koşmuş olabileceğini düşündü.

"Codrin!" Kadının endişeli sesine rağmen, Codrin ona selam verilmiş gibi bir neşeyle, elini sallayıp, "Anamaria!" dedi.

IscariotHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin