✘𝟭✘

37 13 72
                                    

"Bu haftadaki kaçıncı cinayet bu?"

Cinayet bürosunun baş komiseri Park Jihoon, olay yerine geldiği zaman arabadan iner inmez yaptığı ilk iş, kurbanın öldürüldüğü eve girmek ve hemen yanı başında yürüyen, ekibinin bir üyesi olan Kanemoto Yoshinori'den cinayet hakkında bilgi almak olmuştu. Yoshinori, komiserin adımlarına ayak uydurmaya çalışarak hızlı hızlı peşinden geliyor, ona bilgi aktarmaya çalışıyordu.

"Baş komiserim, bu haftadaki üçüncü cinayet bu. Bu sefer bir kadın. Kim Jennie, büyük bir teknoloji şirketinin CEO'su. Kafasına ağır bir darbe indirilmiş ve... Görmeniz lazım, korkunç."

"Tamam." Jihoon hızlı adımlarla eve girdi, Yoshinori de peşinden. Yatak odasına girmeden önce kafasının çeyrek kadarlık bölümünün parçalanmış olan cesede ikinci kere bakmadan önce derin bir nefes alıp verdi. Görüntü rahatsız ediciydi fakat o kadar uzun zamandır bu işi yapıyorlardı ki, alışmışlardı denebilirdi.

Jihoon eğildi ve cesedi yakından inceledi. Kurbanın bedeninde herhangi başka bir iz yoktu. Belli ki boğuşma yaşanmamıştı, Kim Jennie evine giren katilden habersiz bir şekilde odasında oturuyordu anlaşılan.

Jihoon, bu tanıdık yarayla fazla vakit kaybetmedi. Daha önce iki tane cinayet daha yaşanmıştı. İkisi de kafalarına aldıkları el boyutunda ve sağlam bir kum saatiyle öldürülmüşlerdi. Aynı katil, üç kişiyi öldürmüştü bir haftada. Elini kolunu sallayarak hem de. Çok rahat, çok profesyonel.

"Aynı katil, değil mi?" diye sordu Yoshinori. "Yara izi diğer kurbanlarla neredeyse aynı. Otopsiye götürülecek."

"Evet, götürsünler." Jihoon diz çöktüğü yerden kalktı ve yanlarına gelen ekibinin bir diğer üyesi olan Hamada Asahi'ye baktı. "Asahi, benimle merkeze gel. Yoshi sen, Mashiho ve Junghwan burada kalın. Ne yapmanız gerektiğini biliyorsunuz zaten."

"Elbette, komiserim."

Baş komiser olay yerini terk ettikten sonra genç polis, hemen olay yeri inceleme ekibinin bulunduğu odadan çıkıp ekip arkadaşlarını aradı. Takata Mashiho, bahçede Jennie'nin yan komşusundan ifade alıyordu. So Junghwan ise herhangi bir ipucu bulabilmek için evde dolaşıyordu. Yoshinori hemen küçük olanın, Junghwan'ın yanına gitti.

"Hwan, komiser ve Asahi merkeze gittiler. Üçümüz sorumluyuz buradan."

Junghwan anladığını belirtircesine başını salladı. "Pekala, hyung. Bu arada, Yedam hyung bir rapor gönderdi bana."

"Ne raporu?"

"Diğer iki kurbanla bağlantılı olan şey neyse bu kadının da sahip olduğu o bağlantı işte."

Yoshinori iç çekti. Kaçak mallar ve kara para. Şaşırmamalıydı. Katil, bu işlerle ilgilenen kişileri öldürüyordu. Daha fazla insan bu şekilde öldürülmeden bu cinayetlere bir ışık tutmaları gerekiyordu artık.

"Bankasında ne kadar varmış?"

"Yaklaşık beş yüz milyon dolar..."

Yoshinori'nin gözleri açıldı. Beş yüz milyon dolar... Büyük bir mevduattı bu.

"Dolar? Won değil yani, beş yüz milyon dolar?"

"Evet, beş yüz milyon dolar ve bu sadece ortaya çıkarılan para. Bir de bulamadıklarımız var."

"Tanrım, daha fazlasını düşünemiyorum."

"Ama..." Junghwan elini ensesine attı. Onu rahatsız eden veya merak ettiği bir şey olduğu kesindi. Yoshinori dikkatle dinledi onu.

"Ama ortada garip bir şeyler var, seziyorum. Başkomiser Jihoon bu cinayetler baş gösterdiğinden beridir huzursuz. Asahi hyung kum saatiyle ilgili bir şeyler gevelediği zaman ağzında, Jihoon hyung onu susturdu hemen. Cinayetler kum saatiyle işleniyor. Yani, ben anlamadım bu işten hiçbir şey."

Yoshinori bir an buna nasıl cevap vereceğini düşünerek sessiz kalmayı seçti. Kum Saati, büyük bir problemdi.... So Junghwan, yaklaşık iki yıl önce bu ekibe katılmıştı dolayısıyla öncesinde yaşanan olayları ve cinayetleri çok bilmiyordu. Kum Saati, cinayet büroyu en zorlayan ve en çok yara bırakan olaydı...

Küçüğünün omzunu kavradı ve onu olay yeri inceleme ekibinin biraz ötesine götürüp kimsenin onları duymayacağından emin oldukları bir yere çekti.

"Bak, Junghwan... Sen ekibimize katılmadan önce yaşanan bir olay bu. Ben işe başlayalı bir yıl olmuştu. O dönem çok fazla soygun ve cinayet vakası vardı. Sonra bütün bu cinayetlerin arkasında bir örgütün olduğunu fark ettik... Cinayetler, kum saatleriyle işlenmişti. Kurbanlardan biri de Jihoon'un ev arkadaşı Choi Minjun'du."

Junghwan'ın gözleri kocaman açıldı. Böyle bir şey beklemediği kesindi. "Yani... Bu örgüt... Jihoon'un arkadaşını mı öldürdü? Bunu beklemiyordum."

"Evet, öyle oldu ne yazık ki... Minjun da karakolda çalışıyordu ama onun çalıştığı yer organize işlerdi. Cinayet büroda değildi. Bu cinayetlerin arkasında bir suç örgütü bulunduğu için bu hem cinayet büroyu hem de organize işleri ilgilendiriyordu. Güçlerimizi birleştirmiş, Kum Saati'ni yakalamaya çalışıyorduk. Bir ara gerçekten çok yaklaşmıştık. İşte o zaman, Minjun'u kaybettik. Jihoon hyung kendine gelemedi birkaç ay. Çok değer verdiği birini kaybetmişti çünkü. Örgüte ulaşamadık uzun bir süredir, ustaca çalışıyorlar. Bu nedenle Kum Saati'ni rafa kaldırmıştık. Tabii, Jihoon hyung yapmadı bunu. Etrafta hâlâ gizli gizli çalışmalar yaptığını hepimiz biliyoruz. Amir ona kızdı, işinden kovmakla tehdit etti. Bu yüzden Kum Saati'ni gizlice araştırıyor. Kimsenin onun ismini ağzına almasına izin vermiyor. Elbette şimdi Kum Saati yeniden hareketi geçtiğine göre sessiz kalmamızın bir anlamı kalmadı. Şimdi her şey anlaşılır oldu mu?"

"Elbette, anladım." diyerek başını salladı Junghwan. "Bundan sonra ben de dikkat edeceğim."

"Çok tehlikeliler, Junghwan. Gerçekten çok tehlikeliler. Attığımız her bir adımda dikkatli olmalıyız." Yoshinori, küçüğüne nazik küçük bir kucaklama verdi. Sonra da gülümsedi.

"Haydi, olay yerini inceleyelim ve Jihoon hyungu mutlu edecek deliller bulalım."

"Ama dur, ben merak ettim, hyung. Minjun nasıl biriydi?"

"Nasıl biriydi derken?"

"Fotoğrafı var mı hiç? Gerçekten merak ediyorum."

"Ekipçe çektiğimiz bir fotoğraf vardı... Bekle."

Yoshinori cebinden telefonunu çıkardı ve galeride baya aşağılara indi. Fotoğraf birkaç yıl öncesine aitti, dolayısıyla baya altta kalmıştı. Sonunda bulup Minjun'un yakışıklı yüzünü yakınlaştırıp Junghwan'a gösterdi. Junghwan yakından baktı çocuğa.

"E bu sana çok benziyor."

Yoshinori omuz silkti. "Yani, herkes bizi benzetiyordu."

"Jihoon hyungun sana neden daha düşkün olduğunu anlamaya başladım şimdi."

Yoshinori telefonunu kapatıp cebine yerleştirdi. "Gevezelik yapma. İşimizin başına dönelim."

O esnada Mashiho, ikisinin yanına geldi koşarak. "Yedam arıyor."

"Aç haydi." Junghwan, büyüğünün telefonu açmasını ve hoparlöre almasını izledi. Yedam'ın sesi duyuldu.

"Ekip, orada mısınız?"

"Evet, buradayız. Bir gelişme mi var?" diye sordu Mashiho.

"Evet, var." dedi Yedam. "Örgütün yeni liderini öğrendik."

"Kimmiş?" diye sordu Yoshinori.

Yedam'ın sesi kasvetliydi, bir o kadar da derin.

"Watanabe Haruto."

═════════••⚠️••═════════

Selamlar leydiler, beyefendiler 🧚🏻‍♀️

Industry'yi bitirmeden yeni fic'e başlamayı düşünmüyordum, aklıma girdiler 😔

Bu bölümü daha uzun yazacaktım fakat okul, sınav ve nezle yüzünden daha yazamadım, yayınladım. (Sonraki bölümü ne zaman yayınlarım Allah bilir)

Okuduğunuz için teşekkürler! 💖💃🏻

Kum Saati | Hayoshi | TREASURE Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin