Böceklerden korkuyordum işte. Örümcek,sivrisinek ne ararsanız vardı büyük ihtimalle bu odanın içinde. Gündüz sinekliğin üstünde dolaşırken gördüğüm sarı küçük örümcek hala buralarda bir yerde olmalıydı. Uykum yoktu telefonla uğraşıyordum. Telefonun ışığı sivrisinekleri çekecekti, biliyordum ama uykum yoktu işte. İçimde son günlerde çok çalışmadığımı bilmenin verdiği huzursuzluk, yatağımın sağ tarafındaki balkon kapısının sinekliğinden kaçınarak sol tarafa yumulmuşum... Beni rahatlatan bir tek kapıdan gelen muhteşem esinti var. Sinekliğin üstünde kalmış olabilecek bir tür sineği üstüme savurma ihtimaline rağmen bu esintiyi seviyorum. Kafamı sağa, esintinin geldiği kapı yönüne çeviriyorum. Bulunduğum evin ve yolun karşısındaki evlerin bahçelerinden zeytin ağaçlarının üst kısımları görünüyor. Küçük yaprakları sokak lambasından geldiğini tahmin ettiğim sarımsı ışıkla aydınlanmış. Daha uzakta farklı ışıklar görüyorum, hareketsiz ve kesin... Kafamı biraz yukarı kaldırıp balkon tavanının görmeme olanak verdiği kadarıyla gökyüzünü görüyorum. Bir iki yıldız seçebiliyor gözüm. Sonra kuvvetlice bir rüzgar giriyor sürgülü balkon kapısı aralığından, ciğerlerime doluyor, tenimi ürpertiyor. Sonra birden aklıma biri geliyor. Belki de birden gelmiyor da hep orda, aklımın kuytu bir köşesinde hep duruyor. Sonra gidiveriyor, ya da yine çekiliyor kendi köşesine. Şimdi bir şey düşünmüyorum. Kafamın içi belirsizlikle dolu. Beynim hayatı felsefi düşüncelerle sorgulamak için fazla yorgun, hayıflanmak için fazla üşengeç... Öylece bakıyorum tavana, perdelere... İzlediğim filmlerden, okuduğum kitaplardan gelen, bazılarının da nerden geldiğini bilmediğim cümlelerin beynimden geçtiğini hissediyorum, ama çok hızlılar, yakalayamıyorum onları. Aslında yakalamaya da çalışmıyormuşum gibi, böyle tuhaf bir his... Uykumun gelmek üzere olduğunu hissediyorum, belki de tahmin ediyorum. Ama hayır, henüz değil. Dışardan konuşan insanların sesleri hafifçe duyuluyor. Anlamıyorum dediklerini. Bir kapı çarpıyor, cereyan olacak... Ne yapayım, ne düşüneyim bilmez haldeyim. İşte yine, esinti yüzümü yalayıp geçiyor. Telefonu bırakıyor, sol tarafa meyilli şekilde yatıyorum. Henüz böcek endişem geçmemiş. Kendimi gecenin sakin siyahlığına bırakıp uykuyu bekliyorum. Beni çok bekletmeyecek, biliyorum bunu. Ne kadar yadırgasam da yattığım yeri, ortamı o gelir bekletmeden beni. Canım uykucuğum benim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zamansız İç Döküşlerim ve Bazı Alakasız Notlar
Non-FictionBir ses duyar gibi oldum uzaktan, söylediklerini dinledim, anlamaya çalıştım. O kadar "ben"di ki söyledikleri... Belki sadece benim anladığım şeylerdi, bu yüzden bana mantıklı görünen anlamsız kelime yığınları olma ihtimalleri de oldukça yüksekti do...