0.3

120 27 27
                                    

çalan kapıya ağrıyan ve hareketlerini büyük derecede kısıtlayan beli yüzünden yavaş adımlarla ilerledi. açtığı kapının ardında günlük kıyafetleri, eşofman ve ona oldukça bol gelen bir sweatshirt, ile kapıya yaşlanmış bekleyen çocuk karşıladı onu. elinde bir poşet vardı ve dudakları ufak bir gülümsemeyle aydınlanmak istiyordu ancak zorda olsa durduruyordu gülüşünü.

o geceki halinden çok daha özgüvenli gözüküyordu ancak yine de tadılacak bir şekerdi büyük olan için. hisleri ve arzusu tek damla azalmamıştı, kendisiyle barışık kişiliği bile şaşkındı bu çocuğa karşı hiçbir duvar örmeyişine. "gerçekten gelmişsin.."

"yalan mı söyleyecektim mert? birde bize laf edersin, bak ben geldim yanına. arkadaşların-" dedi ama devamını getiremedi. büyük olan bıcır bıcır konuşmasına dayanamamış olacak ki tuttuğu koluyla içeri aldığı bedenin dudaklarına yapıştı. tek eli ile kapıyı kapadı ve şaşkın bedenin boşluğundan yararlanarak belinden tutarak kapıya yasladı.

dejavu hissi ikisini de esir almışken birbirlerinin dudakları üzerine gülümsediler. yunus ellerini aralarına soktu, adamın göğsüne tutundu. mert hakan tek eli kapıya yaslı, tek eli çocuğun belinde kendine yaslıyorken minik öpücüğü derinleştirdi. tecrübesiz beden yine zorlandı karşılık vermekte, adamın onun bu haliyle eğlendiğini düşündü ve sinirlendi.

sonunda yunus tarafından ufak bir şapırtıyla ayrılan dudakları ikisinin de gözlerini açmasına ve aralarında ki bir santimden belki daha az olan mesafede nefeslenmesine sebep oldu. mert hızla inip kalkan göğsüne ve oraya tutunan beyaz ellere bir bakış attı. tek elini yanağına çıkardı sonra çocuğun, hafifçe destekledi ve yana başını. açılan boşlukla dudakları boynunda hissetmeyi bekleyen yunus'u şaşırttı.

önce kızarmış yanağa bastırdı dudaklarını, sonra art arda minik öpücükler kondurarak çenesine indi. çene hattının her bir santimine bir öpücük kondurdu, sonunda minik sivriliğe ulaştı. duymayı beklediği inleme çocuğun kendini sıkması yüzünden salınmamıştı, biraz zorlamak istedi onu. ufak tepeciği önce öptü, dudakları arasına almasını bekleyen çocuğu tekrar şaşırttı.

öptüğü yeri dişleri arasına aldı mert, canını acıtmayacak şekilde ısırdı ve gözlerini onu baygın gözlerle izleyen çocuğun gözlerine çıkardı. görüntü karşısında daha fazla dayanamadı yunus, titreşerek kapandı göz kapakları.

kapıdaki eli belinde indi çocuğun, kalın denilebilecek kumaşı aştı ve boynu dudakları tarafından esir alınması yetmiyormuş gibi birde çıplak beline dolandı mert'in eli. bol giyindiğinden genelde belli olmayan ince beli tek avucuna neredeyse sığacaktı, sıcacıktı da aynı zamanda.

dayanamadı, diğer elini de hemen yanına gönderdi ve zaten yeterince hazza gelmemiş gibi alev alev yanan tenini okşadı küçük olanın. eli her yerinde dolaştı neredeyse, kollarını boynuna dolamış, iki gün önce istediğini ona veren, ensesindeki saçları parmakları arasında sıkıştırarak minik minik adını inleyen bedenin.

oldukları yerden ve üzerlerindeki kıyafetlerden sıkıldılar. büyük olan sakatlığını tamamen unuttu ve çocuğun çıplak teninde ki ellerini çekip bacaklarına indirdi. kucağına almak için yapacağı hamle sağlığını şu an ondan çok daha fazla önemseyen beden tarafından durduruldu. "dur mert.." dedi resmen içine kaçmış sesi ile.

"ne demek dur? yine mi-"

"salak adam.." derken boynuna doladığı kollarını açtı ve iki yanağına yasladı adamın. haline dayanamadan ufka bir buse kondurdu, gitmeden önce yaptığı gibi. "ben belin incindi diye geldim buraya, sen beni kucağına almaya çalışıyorsun"

"off.." derken alnını alnına yasladı ve belinin acısını hatırladı mert'te. "akıl mı bıraktın?"

"sus salona götür beni hadi, süreyim kremini işim var daha"

ikiletmedi, omzunun altına ona destek olmak için girmiş bedenle salona adımladı ve kanepeye oturdu. köşede ki kremi aldı yunus ve hemen arkasına oturup ince tişörtünü çıkarttı adamın. yapılı sırtı yine bütün kanın alt taraflarına pompalanmasını sağlarken yutkundu ve görmezden gelmeye çalıştı.

eline sıktığı kremin soğuk dokusu mert'in yapılı sırtıyla buluşunca duyduğu kısık bir "ah.." sesi onu tamamen zorlamak için başına gelmiş olmalıydı, başka bir açıklaması olamazdı. aldırmamaya çalıştı yine, şeffaf kremi sürülmesi gereken yerlere tamamen yaydı ufak masajlarla.

beyaz ten kremi tamamen çekmiş olmalı ki ellerini uzaklaştırdı ve yeteceğini düşündü ufak masajının. elleri kremli adamın ona dönmesini ve takdir edecek birkaç kelime mırıldanmasını bekledi öylece. hafifçe sağa sola gerinen mert sonunda ona istediğini vermek için arkasını döndü. elleri dizlerinde, bir yere değip kirletmemek adına havaya dönük dururken ondan bir şeyler bekleyen çocuk bir şeyleri unutturdu ona.

kesinlikle başka bir yerde, başka hayatlarda tanışmalılardı. o zaman kesinlikle elimden kurtuluşu yoktu diye düşündü.

"teşekkür ederim yavru, masajın iyi geldi"

"tabi ki gelecek, boşuna mı yaptık?" dedi bütün şirinliğine zıt bir ifadeyle.

"yunus.." dedi dişlerini sıkarken büyük olan. "kendimi tutuyorum ama biraz daha karşımda şöyle oturursan, savaşımı kaybedeceğim"

sanki istemediği bir şey duymuş gibi şaşkınlıkla büyüdü gözleri ve hemen kalktı olduğu yerden. elini masanın üzerinde ki ıslak mendile sildi ve büyük olanı şaşırtarak konuştu. "mutfağını kullabilir miyim?"

"kullanabilirsin de, ne için?"

"işim var dede, ne meraklısın sende ya.." diye mırıldandı ve korirdorda yere atılmış poşetini aldı. her kapıdan kafasını uzatarak bulduğu mutfakta işine koyulmuşken arkasından birkaç saniye silemediği gülümsemesi ile baktı mert hakan. kafasını iki yana sallayarak önüne döndü sonra ve kafasından geçirdiği tişörtü ile eski yerine kuruldu.

televizyonda oynayan diziye dikti gözlerini ama kafası buralarda değildi. neredeyse kırk dakikanın sonunda elinde bir tepsi ile girdi salona yunus. adamın şaşkın bakışları arasında masaya bıraktı kaseyi. ona yaklaşıp üstünden çektiği battaniyeyi kenara bıraktı ve yeniden aldığı tepsiyi kucağına bıraktı.

"o çorba bitecek, ben yaptım bak hazır değil haberin olsun" derken büyük koltukta diğer köşeye sindi.

"sen yaptın?"

"tabi ki ben yaptım, soğutmadan iç hadi.." dedi adamın şaşkınlıkla gülümseyen yüzü onu utandırdığı için telefonundan kafasını kaldırmadan. günün yorgunluğu üzerine tamamen çökmüşken daha fazla dayanamadı ve kapadı gözlerini.

son günlerde aklını her saniye meşgul etmeyi başaran adam onun yaptığı kemik suyu çorbasını mutlulukla yudumlarken o, onun evinin bir köşesinde uyuyakaldı.

büyük kaseye konmuş çorbanın tamamını zorlansa da bitiren mert gözlerini ona çevirdi. kollarını göğsünde birleştirmiş ve sweatine tamamen sinmiş cenin pozisyonunda uyuyan çocuk kalbini hızlandırdı. ayıkken bir saniye olsun onu bırakmayan şirinliği şimdi masum bir çocuğa dönüşmüş, içine sokası, döve döve sevesi gelmişti büyük olanın.

orda ne kadar onu izledi bilmiyordu, sonunda kapanan gözleri ile ayağa kalktı ve az önce kenara bırakılan battaniyeyi üzerine örttü oğlanın. saçlarını birkaç ufak dokunuşla okşadı ve bir fotoğrafını çekti bu halinin.

sonunda çıkmış kendi odasına adımlarken hissettiği tek şey heyecandı.

anlıyorsun değil mi? mhy'yunusHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin