Düşman.

3 0 0
                                    



Bölüm 1.

"Yücelik kimin elinde kalacak efendim?"elindeki kırmızı şarap kadehini dizinin üzerine koyarak dudağına purosunu yasladı genç adam.

Karşısında kan ter içinde kalan adamdan bir cevap bekliyordu.

Ancak karşısında yavaşça kalkıp inen gergin sırttan başka bir şey ne görüyor ne de işitiyordu.

Dişlerini sürterek kalın tonla ses çıkardı adam. Ortamda süren sessizliğin içinde bir tek genç adamın ağzından çıkan duman sesi ve de karşısındaki adamın yavaşça aldığı derin nefes sesleri vardı.

Uzun, iri yapılı bedenini genç adamın olduğu tarafa yarım şekilde çevirdi yüceliğin sahibi olan kişi. Gecenin karanlığını yaran dolunay yüzünün bir tarafını aydınlatıyordu artık.

Karşısında oturan genç yüzü gördüğü an oturduğu yerden dikleşerek dikkatle bakışını önündeki manzaraya dikti.

"Efendim?"dediği an çenesini sıkarak kan damlayan yumruğunu havaya kaldırdı adam. Saçından düşen ter damlaları hava da duran yumruğuna ordan kana bulaşarak yere damlıyordu.

"Bak."dedi kısık boğuk bir sesle adam. "Gördüğün nedir?"sesinde bir gram duygu barındırmasa da etrafına yaydığı havada ağır derecede öfke vardı.

Genç adamın tek kaşı seğirdi bu soğukluk ve öfkeye. Dizine bıraktığı kadehi yavaşça alarak yere bıraktı,ayağa kalkarak takım elbisesini düzelterek konuştu. Dikkati başka yöndeydi tamamıyla karşısında duran adama bakamıyordu.

"Alın teri mi?"dediği gibi kısık alay dolu bir sırıtışla gülümsedi karşısında duran adam.

Az önce bir saat süren bir kafes dövüşünden sağ çıkan tek kişiydi. Rakipleri nakavt olmuştu,tamamıyla.

"Joseph-."dedi adam ve yavaşça hareket ederek tamamen vücudunu genç adama döndürdü. "Bana benden aldıkları tahtı geri getir."dedi.

Genç adam artık alay edemeyecek durumdaydı. Babasının emrini beklerse karşısında duran adam onu odadan sağ çıkarmazdı.

Boş bakışlarla bakıyordu adamın yüzüne genç adam. Şimde ne yapmalı? Ölmeli mi? Yoksa ölmeli mi? Her türlü ölecek gibiydi. Çünkü karşısındaki adam artık üzerine doğru büyük adımlarla yürüyordu.

Beklemediği bir anda yakalarından tutularak havaya kaldırıldı genç adam. Artık ayakları yere değmiyordu, ağzında yarım şekilde duran puro havaya kalktığı gibi yere düştü.

Duvara çakılan sırtını hissetmiyordu en az dört kavurgası kırılmış gibiydi,şimdiden. Adamın karanlıkta ateş yanan gözlerine yaşlı gözleriyle baktı genç adam.

"B-bak eğer ben buradan sağ çıkmazsam babam da sen-."cümlesini bitirmesine izin vermeden sırtını duvardan çekerek tekrar sarsarak duvara vurdu adam.

Genç adam acıyla bağırarak ellerini adamın kalın bileklerine sardı.

Öfkeyle parıldayan gözler kısıldı, ağzının içinde oluşan kandan rahatsız olan adam genç adamın yüzüne sertçe tükürdü. Konuşarak elinde tuttuğu bedeni sarstı.

"Sana dedim ki. Az önce babandan aldığım o tahtı bana geri getireceksin! Bunun nesini anlamadın yunan tohumu?"dedi.

Artık sinirleri geriliyor gibiydi. Sakin kalacak hali yoktu, genç adam ağzını açamadı. Ne dese burdan nasıl çıkacağı belliydi.

"Babam seni öldürür. Benim burada olduğumu bilmiyor-."

"Arkası boş kelimeler!"kalın sesiyle volümünü arttırıyordu adam. "Elim kanda Joseph, görüyorsun senin kanında bu elden akacak."

Dediği gibi karanlık geceyi aydınlatan şimşek çaktı oda aydınlığa kavuştuğu gibi yerler kana bulandı.

&

Sayf mezarlığı bugün kalabalıktı. Etrafta dolaşan soylu aileler ve arkalarında onların konuşmasını bekleyen paparazziler.

Saklandığım ağacın dibinde uzakta açılan boş mezarlığın etrafında bekleyen insanlara bakıyordum. Hepsi tanınan gizli katillerdi. Kafamdaki kapüşonluyu geriye iterek görüş açımı iyice açıkta bıraktım.

Yağmur damlaları artık saçıma değiyordu. Hava soğuk ve kasvetliydi,tam da gününde.

Arkamdan gelen sesle bakışalarımı arkama çektim. Araba tekerleğinin toprağı ezen sesi keskin ve rahatsız ediciydi. Ölü toprak sanki bağırıyor gibiydi. Siyah SUV mezarlık girişinin ötesinden geçerek içeri girdi. Büyük geniş yolun ucunda duran siyah aracın ön iki kapısı açıldı.

Sürücü kapısından çıkan takım elbiseli adam arka kapısına hızlıca uzanarak açtı. Kapıdan inen kişi heybetiyle ve yılan derisine benzeyen bastonuyla arabadan çıkmıştı.

Bu kişi o mezarlığın altına konulacak bedenin asıl sahibi, babasıydı. Sarah Kor. Büyük uyuşturucu çete başkanı.

Oğlu bir kaç gün önce öldürülmüştü, bir yeraltı dövüşçüsü öldürmüştü. Ne acı ki o günden sonra Sarah Kor çetesini de oğlunu da kaybetmişti. Artık sadece Sarah Kor'du.

İştihamı hala bastonuyla kalabalığın arasına girerek belli oluyordu. Büyük iddiayı kaybetti,üstüne milyonlarını ve de yeraltını.

Sırtı hala kurşun geçirmez başı ise dikti. Ya da öyle göstermeye çalışıyordu.

Kalabalık ikiye ayrıldı, toprak açıldı kapandı. Ortalıktaki kalabalık geçmiş olsun dileklerini Sarah Kor'un üzerine yığdı. Koca dağ artık sırtını kambur yapmıştı.

Kalabalık dağıldı mezarın başında artık tek başında duruyordu Sarah Kor.

Durduğum ağacın dibinden çıkarak mezarlığa doğru ağır adımlarla yürüdüm. Havanın kasveti sürüyor ancak aydınlığı sönüyor karanlığa bürünüyordu.

Sarah Kor'un dibinde,yanı başında durarak mezarlığın taşına baktım. Altın harflerle Joseph yazıyordu. Buradı Sarh mezarlığıydı burdaki herkesin adı altın harflerle yazılmıştı. Hepsi Sarh ailesinin ganimetleriydi.

"Sen kimsin?" Sarah Kor sesizliği bölerek konuştu. Umursamaz tavrı sesine dahi yansıyordu, yorgun ve bitkin gibiydi. Ve bunu nedense benden gizlemiyordu.

"Joseph."dedim. Ancak sesim kısık ve cılız çıkmıştı,düzeltmeden konuşmaya devam ettim. "En son benden katilinin gerçek kimliğini istemişti."eğilerek elimde tuttuğum dosyayı mezarlığın toprağına koydum. Yavaşça doğruldum. "İşte. Getirdim."dediğim gibi yanımda duran Sarah Kor'un şaşkın gözlerini üzerimde hissettim.

Ancak ona dönüp bakmadım. "Paramı peşin vermişti. Hızlı teslimat ancak iblis benden daha hızlı gibi."dedim. Arkamı dönerek mezarlıktan uzaklaştım.

Ne demişler düşmanımın düşmanı dostum mudur?

Son ÇağrıWhere stories live. Discover now