1 yıl önce...
Odaya girdiğim anda ilk gördüyüm manzara bir askerin kocamı kafasından silahla vurup öldürdüğü ve kocamın yere yığılışıydı. Sevincin, umutsuzluğun ve öfkenin sesi tek bir çığlık halinde patladı. Dudaklarımdan çıkan közlerle birlikte yere yığıldım. Ellerim kendi közlerime değdi ama öyle bir yaktı ki. Bir rüyadan ayılmak istercesine ellerimle vücudumu sıvazlamaya başladım. Aksine ellerimdeki közler tüm vücuduma bulaşarak yaktı, ben ateş alıyordum sanki. Sonra yanmak istedim. Yanıp kül olmak, bitip tükenmek ve yerde yatan eşime karışmak istedim. Yüreğimin arzusunun tam aksine soğuk bir el tuttu kolumdan sertçe. Beni kaldırdı yerden kendimden istemsizce. Bırak demek istedim. Ruhum zaten ölmüş geriye bir tek bedenim kalmış bırak beni bende öleceğim demek istedim. Ağzımdan çıkan tek şey hıçkırıklarıma karışan kocamın ismiydi. "Yaman!" diyordum sürekli. Çığlık çığlığa bağırıyordum. Varlığını kolumda sürdüren elin sahibi çekti aldı beni onun yanından ve sürükleyerek, zorla odadan çıkararak dışarıya doğru götürmeye başladı.
Şimdi hatırlıyordum onu! Oydu işte! Aylarca kocamın ve ailemin peşini bırakmayan askeri birliğin komutanıydı. Oydu!
O ana dair gözlerim tamamen kapanmadan önce hatırladığım tek şey yere yığılacakken beni tutan kollardı.
Gözlerimi açtığım vakit etrafımı algılamak biraz zamanımı aldı. Bir hastane acilindeki yatakta yatmaktaydım. Rüyaymış işte dedim. Düşüncemin verdiği rahatlamaya koca bir "Oh!" çektim, gözyaşlarım aktı, bir rüyadan bile bu kadar etkilenen hislerime lanetler ettim. Kınamam ama kendimi asla. O kadar real ama aynı zamanda sürrealdiki. Rüya bile olsa Yaman'ımı rüyada o şekilde görüşüm içimi yaktı. Neler düşünmüştüm de böyle saçma rüyalar görmüşüm işte bu sefer kınarım kendimi, çokça da kızarım bittabi.
Gözyaşlarım sebebiyle buğulu gözlerimle karşıya baktığımda her şeyi ikinci kez düşünmemi sağlayacak o kişiyi gördüm. Komutan tam karşıda hızla bana geliyordu yanında bir doktorla birlikte. Doğrulmak istedim. O an çokça dilesem bile hiç bir şeyin rüya olmadığını, hayatımın bittiğini anladım. Kolumdaki yatağa bağlı kelepçe doğrulmama engel olmuştu. Kurtarmak istedim kolumu. Gerçek olamazdı ki! Aşığım ölemezdi.
"Hemen taburcu etmemiz gerek," diyordu o canavar. "Burada güvende değil."
"Bir gün daha burada kalması gerektiğini düşünüyorum, çok halsiz düşmüş ve yaşadığı şeyde hiç kolay değil." diyordu yanındaki erkek doktor. Yanındaki şahsın onun söylediklerini asla anlamayacağını, daha doğrusu onu kâle bile almayacağını bilmeden bir ikna çabasına başlamıştı. "Nafile!" dedim içimden. "Bundan sonra her şey nafile, bana her şey nafile."
Etrafa bakındım hızlıca aklıma düşen tarzda bir şey bulmak için. Hemen biraz yan tarafımda duran kapda durdu gözlerim. İçinde farklı türde bir kaç keskin malzeme vardı. Rastgele oldu her şey, rastgele birini elime aldım ve tam boğazıma saplayacakken bir el, hissiyatını önceden bildiğim o soğuk el bir kez daha bana karşı çıktı. Çekti aldı elimden aleti. Çok çırpındım geri almak için ancak dedim ya işte nafile. Bir şeyler patladı o an içimde. Sabrımın son kırıntılarını soğuk avucunda un ufak etmişdi.
"Bırak!" diye bir çığlık bıraktım kendimden bağımsız. "Canisin sen! Kocamı öldürdün benim! Benim ölüp ölmemem ne umurundaki!"
Duygusuz bir yüz, hiç bir şey hissetmediğine dair o donuk bakışlar. Bir gram bile onu etkilemiyordu bu olanlar. "Tanıksın sen," dedi sakince. "Senin yaşaman lazım!"
"Evet bir katil olduğuna tanığım! Sen benim masum kocamı öldürdün! Bunun yanına kalacağını mı sanıyorsun!?" suratının o an renkten renge girdiğine şahit oldum. Duyguları, düşünceleri ve çirkinliği o an açığa çıktı. "Masum öyle mi?" diyerek yavaşça üzerime yürümeye başladı. Yumruklarını öyle bir sıkıyordu ki, taş olsa çatlardı. Haraketlerinin sakinliğine tezat suratının öfkesi öyle bir korku yaydıki tüm vücuduma, yerime sinmemek için o kadar uğraş verdimki karşısında zayıf görünmeyeyim diye."Senin kocam dediyin o adam bu vatanın askerlerini, benim yoldaşlarımı öldürdü. Çocuklarını babasız, annelerini oğulsuz, eşlerini yalnız bıraktılar. Senin kocan bir vatan haini! Sen de öylesin! Bunun tanığı da, kanıtı da sensin. Bana ister canavar de ister cani. Zerre bile umurumda değil! Tek temennim askerlerimin kanının yerde kalmaması. Bunun içinde yaşaman lazım." Ne zırvalıyordu bu adam? Neye güvenipde, hangi kanıta dayanarak böyle söylüyordu? Yaman mi askerlerimizi öldürmüştü? Yaman mı birini öldürmüştü? Benmiydim vatan haini?
"Ne saçmalıyorsun?" dedim aklımdaki cümleleri söyleyerek. "Kanıtın varmı? Yoksa kendi saçmalıklarını mı sıralıyorsun? Benmiyim vatan haini? Asla! Ben asla vatanıma ihanet etmem!"
Ateş çıkıyordu gözlerinden adeta. Hastane yatağımın tam yanında duran vücudunu biraz eğerek, elini yatak başlığına yasladı ve bana yaklaştıkça yaklaştı. "Sen, ailen ve merhum kocan," dedi merhum sözünü vurgulayarak, "hepiniz hainsiniz. En büyük tanıkda sensin!". Sinirimin hangi evrede olduğuna dair en ufak bir fikrim bile yoktu. "Seni öldürürüm!" dedim tüm hırçınlığımla. "Kocamın ismini ağzına dahi alma bir daha sakın! Katilsin sen! Hayvansın! Ölü birisi hakkında bile böyle konuşa biliyorsun! İnsanlıktan nasibini alamamışsın!"
Sözlerim ağzımdan ne kadar sert çıktıysa, bir o kadar da sakin çıkmıştı. Nefeslerimi düzenleyemezken korku ve sinir karışımıyla kalbimin ritmi çoktan bozulmuştu bile. Söylediklerim onun umurunda bile değildi. Dümdüz bir surat ifadesiyle bana bakıyor, hiç bir mimiği oynamıyordu. Ben ise nefes nefeseydim sinirden, korkudan, üzüntüden. Yok olmak istiyordum sadece. Nefretim o kadar büyüktü ki, dokunabilirmişim gibi, benden hiç çıkmayacakmış gibi.
"Doktor, çıkış işlemleri hemen yapılsın. Onu kendimiz misafir edeceğiz." derken korkum ikiye katlanmışdı. Onunla gitmek istemiyordum. Kutsal kitaplarda adı geçen şeytandan farksız bir bakışa ve karaktere sahip birisiydi. Cenneti tatmış birisi için cehennem daha korkutucudur. Onun yarattığı cehennemde konaklamak ise her şeyden beterdi. Kışın ayazında, karında kalmak gibi değilde, bir mezarın tüyler ürpertici dehşet soğuğunu hiss eder gibi. "Gelmem!" dedim her harfinden korku akan titrek sesimle. Milim bile oynamadı yüzünde, gram etkilenmedi. Yavaşça doğruldu bana uzandığı yerden. Hiç bir şey söylemeden arkasını dönüp uzaklaşmaya başladı. "Gelmeyeceğim!" dedim bağırarak. Doktora çevirdim mazlum bakışlarımı. Mahçup bir yüz ifadesiyle ayrıldı odadan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İCAZ
RomanceCesaret bazen seçtiklerin değil, vazgeçtiklerindir. Çünkü vazgeçmekte bazen zaferdir, kurtuluştur. Yeni başlangıçlara sebeptir.