Have you ever seen a grown man cry?

18 3 5
                                    

Yoongi♤

Yavaş yavaş yürürken insanların simalarına bakmak; onlar hakkında, hayatları hakkında varsayımlar bulunmak biri ile konuşarak yürümekten çok daha keyifli. Küçüklüğümden beri bir yere gidecek olsam olabilecek vakitten daha önce çıkar ve sürekli böyle yürürdüm. Şu anda ise bu üzerime yapışmış bir alışkanlık olmuş.

Pistin tabelasını uzaktan gördüğümde nedensizce rahatlamış hissettim. Her seferinde aynı yere aynı şekilde gelmeme rağmen sanki tanıdık birini ziyaret ediyormuş hissini veriyor her seferinde. Kapşonumu iyice çekip yavaş adımlarla yürümeye devam ettim. Tek isteğim kimseyi görmeden içeri girebilmekti. Birini görmek yarım saat sonra içeri girmek yarım saat geç girmek kalabalık piste antrenman yapmak demektir.

"Günaydın Yoongi." Yanımdan koşarak geçen sesle birlikte kafamı kaldırdığımda geri geri koşan Jungkook'u gördüm. Harika ne kadar güzel bir karşılaşma. Enerji deposu gibi gezmese hiç bir sıkıntımız yok aslında.

"Günaydın Kook. Ne bu enerji antrenmana daha vardı halbuki." Koşmayı bıraktı ve yanımda yürümeye başladı. "Sabah koşusu sadece zinde kalmak için." Kocaman gülümsemesi ile suratıma bakmaya başladı. Tam olarak bu yüzden başımdan atamıyorumdum onu. Bir şekilde sohbetin içine sürükleme huyu vardır kendisinin.

"O sahada o kadar harekete rağmen mi?" Hokey takımının ana kadrosunu doldurmaya meşguldü ve buna rağmen her şeye enerjisi vardı. Birazcık bende de öyle enerji olsa fena olmazdı gibi düşüncelerle baş etme sebebim tam olarak o ve arkadaşları oluyor. 3 saat durmadan antrenman yapıyorlar ve bu nasıl oluyorsa bizim günlerimize denk geliyor ne harika.

Ufak bir kıkırtıyla yanımda yürümeye devam etti. Heybetli görüntüsüne rağmen şuan küçücük duruyordu. "Sahadaki ile şu anki çok farklı şeyler. Hem yapmazsak Hoseok bizimle baya uğraşır sanırım."

Kulaklıklarımı cebime yerleştirip yürümeye devam ettim. "Başınızda kaptan olması iyi mi kötü mü hala anlamadım? Nasıl böyle her şeyi kontrol ediyorlar?" Takım işlerinden pek anladığım söylenemez. Hep bireysel çalışan kişi olmuşumdur- mentorluk gibi şeyler dışında-. Bu yüzden hokey takımı ile ilgili tek bildiğim çok kontrollü bir kaptanlarının olması. Normalde dikkatimi çekmez ama saha ortasında bağırmaları ve çalışırken başkalarını umursamamak gibi huyları olduğundan sinirimi bozuyordu.

"Sadece Hoseok her şeyi kontrol ediyor ki biz kaytarmayalım. Ufak aksaklıkta her şeyin başa döneceğini düşünüyor."

"Anladım. Sizin bu kadar sıkı tutulduğunuzu hiç hayal etmezdim." Aklımda hep hokey oyuncularının çok rahat bir yaşamlarının olduğu vardı. Hala aynı olduğunu düşünüyorum. Sonuçta sürekli korumaları gereken bir kilo veya sürekli sağlamaları gereken bir esneklik yok. Sadece buz uzerinde kayıp plağı kaleye sokuyorsun.

"Düşündüğünden daha farklı işler." Jungkook'un üzerinde durursam bana kendi takımıyla ilgili bir sürü şeyi anlatmaya başlayacağından adım kadar emindim. Konuşmayı çok seviyordu. Onunla sohbet etmek normal zamanda gayet hoş konu takımına gelmediği sürece. Aynı yerde çok fazla bulunuyorduk ve defalarca sırf bu yüzden o tatlı hallerini bıraktığını bile gördüm. Sohbeti tam da bu sebeplerle bitirmek çok daha sağlıklı olurdu. "Size o şekilde başarılar o zaman. Sonra görüşürüz sahaya gitmem lazım."

Ufak bir baş selamı ile yanından uzaklaştım. Kafamı kaldırdığımda pistin kapısına zaten gelmiş olduğumu fark etmem işime geldi. Kapıyı açık içeri girdiğimden danışmada kimse olmadığını fark ettim. Tuhaf normalde burayı asla boş bırakmazlar.

Soyunma odalarının olduğu sağ koridora dönüp bizim için ayrılan odaya girdim. Bu odadan direkt piste inen bir merdiven vardı. 1802 numaralı dolabım hemen merdiven kapısının sol çaprazında bulunuyordu. Odanın en sakin köşesi orası olduğu için kimsenin almasına izin vermemiştim o dolabı. Dolaptan patenlerimi alıp anahtarı çantamdan çıkardım ve aşağı indim. Sonunda buzun üzerine gidiyorum. Sadece 1 haftalık bir mola vermiştim hasta olduğum için ama benim gözümde çok uzun bir süre gibiydi.

Buzun, yakmayacak soğuğun üzerinde olmak yaşadığımı hissetmek için yeterli geliyordu. Başka birine buz ile ilgili düşüncelerimi söylemek bana bile klişe gelen şeylerken başka nasıl açıklayabileceğimi bilmiyorum. Sadece bütün o koşuşturma,kafamın içindeki bütün düşünceler o an kendini farklı bir yere atıyor sanki. Düşüncelerimden, ya da bana empoze edilmiş o duygulardan,uzak olmak kendim olmamı sağlıyor.

Pistin kenarına gelip patenlerimi giydim. Profesyonel olmam kesinleşince özellikle seçip almıştım patenlerimi. Birazda kendim bir şeyler eklemiştim. Arkasında bulunan Suga imzası gibi. Siyah patenlerimin üzerinde gri şekilde hoş gözüküyorlardı. Bıçakların üzerindeki koruyucu çıkartmadan ses sisteminin bulunduğu bölüme gidip telefonumu bağladım ve piste doğru giderken şarkıyı ayarladım. Kapıya gelip koruyucuları çıkardım ve şarkıyı başlatıp kendimi buzun üzerine bıraktım.

Pistin ortasına geldiğimde şarkı tam olarak başlamak üzereydi. Giriş noktasını duyar duymaz kendimi ritme bıraktım.

Daha önce bu kadar yorgun hissettiğim bir dönem olmamıştı. Hiç büyürken bu kadar ağlayan bir adam görmemiştim. Ama şu an o kişi bendim ve burda hepsinden arınmak için çalışıyordum.

...

'Til my sickness spreads worldwide ▪︎sope▪︎Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin