"Göze göz, dişe diş."
Hayat aslında sizin seçmediğiniz doğrular, sizin istemediğiniz gerçeklerle doludur. Aslında, çoğunuz sizin seçmediğiniz hayatı yaşıyorsunuz, yaşamak zorunda kalıyorsunuz. Beş yaşınızda annenizin size istemediğiniz bir ayakkabıyı giydirmesinden başlayarak, sevmediğiniz ve istemediğiniz bir insanla evlenmek zorunda kalmanıza kadar.
Bir irade var mıdır insanda? Olmalı ama değil mi? Sonuçta, felsefede onlarca, yüzlerce akımlar ve kavramlar var bu konuyla ilgili. Deizm, stoacılık, egzistansiyalizm ve birçok akımlar daha... Bütün bunlar insanın herhangi bir iradeye sahip olduğunu iddia ediyorlar, nerede bu irade? Ama belki de biz soruyu yanlış sorduk..
İrademizi kullanmak için bir iradeye sahip miyiz?
***
Kızın ensesindeki keskin bir acı yetmezmiş gibi, gözlerine vuran ışık o acıyı anında arttırmıştı. Bu acıyı dayanılmaz hale getiren şey ise iki insanın fısıldaşarak bile olsa didişmeleri olmuştu. Mina tam ne konuştuklarını anlamasa da, onların rahatsız edici seslerini duymaya takati kalmamıştı. Hep bu kadar rahatsız edici miydi sesleri?Gözlerini açıp, bakışları keskinleşinceye kadar bekledi kız. Etrafta göz gezdirdi usulca. Hala Zehra'nın dövme salonundaydı, koltukların birine yatırılmış, ve kafa tasını sıkan bir şeye bakacak olursa, pansuman da yapılmıştı.
Yattığı yer aşırı derecede rahatsızdı, tüm bedenine ağrılar girmiş, boynu tutulmuştu. Her açıdan berbat bir gün, ve gittikçe daha da beter hale geliyordu. Bu işkenceyi bitirmek için kafasını kaldırıp, yattığı yerden kalkacaktı ki, konuşmanın sırasında duyduğu sözlerle yerinde donup kalmıştı.
"Aman, çok sağol Can ya! Kızın kafasına sopayla vurdun, daha ne yapacaktın?!""Ne yapsaydım, Zehra? Mert ölseydi daha mı iyiydi? Kuralları saydırtma bana şimdi..."
"Ya her şeye de kural diyorsunuz! Her şeyin açıklaması kurallar, kızı da kurallar yüzünden öldürmeye kalktınız! Tabi!"
"Yalan mı? Mert'in başında zaten
o kadar dert var! Silah tutmayı bilen her canlı gelip adamı vurmaya çalışıyor!Ben de korktum işte.. Sen de arkadaşından olmaya razı değilsin, ama abini çoktan gözden çıkarmışsın, belli!"Git gide sesleri daha da yükseliyordu. Fısıldamayı çoktan geçip neredeyse bağrışmaya başlamışlardı. Mina, başındaki ağrı yüzünden mi, ya da şimdi yeni ayılmış olmasından dolayı mı bilmiyordu, ama konuşmadan tek bir zerre anlamamıştı. Kendince, bunun sebebini aslında kafasının çok farklı düşüncelerle dolu olmasına bağlıyordu. Gerçekten de öyleydi, hâlâ gözlerinin önünde adamın sırtı ve sırtını kaplayan dövmeler vardı.
Kaplan, kartal ve balık.
Kaplan.. Mina'nın çocukluğu boyunca sık sık gördüğü hayvandı kaplan. Evinin duvarları o hayvanın resmiyle kaplıydı, bahçede kaplan heykelleriyle doluydu, hatta babasının yanında gezen adamlar kaplan şeklinde broş takıyorlardı. Ama bazen bambaşka yerlerde de görürdü.. Görmek istemediği yerlerde..
Böyle bir durumla sadece bir kaç kez karşılaşmıştı. Soğuk bir kış akşam odasına gidip uyumak yerine, sekiz yaşındaki küçük Mina babasını görmek için salon odasına saklanmıştı. Ancak babasını hiç beklenmedik halde bulmuştu..
Normalde hep bembeyaz olan beyaz gömlek kana bulanmış, kendisi ise sırtını dönmüş koltukta oturuyordu. Annesi olan kadın ise kocasının sırtındaki yaralara dikiş atmakla meşguldü, kimse de küçük kızı fark etmemişti.
Mina'yı bu kadar şaşırtan şey yaralar olmamıştı. Belki de, kan? O hiç olmamıştı. Onu şaşırtan şey kanlı lekelerin altında gizlenen kaplan dövmesiydi..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dangerously yours || MinMer
Fanfiction"Pecunia" hırsızlık çetesi, bir mafya örgütünün parçasıydılar. Liderleri tarafından onlar için artık alelade hale gelen yeni bir görev alırlar. Artık asırları aşmış bir yakut elmasını çalmaları gerekmektedir. Bu olaya fazla kolay gözle bakan mafya l...