18 Ekim 2016
Küçük çocuk kitapları ve defterleri ile beraber sınıftan çıkmış, çıkışa doğru kalabalağın arasında yürürken bir ses yükseldi bir anda, küçük duraksayarak arkasından gelen sese doğru döndü, o sırada gördüğü kişiyle sanki dünyası dönmeyi bırakmıştı, güzel yüzünü gördüğü an kalbi ağzında atıyor midesinde kelebekler uçuşuyordu resmen.Onu hunharca etkileyen yüzün sahibi ona doğru yaklaşırken ne yapacağını bilmez bir şekilde, minik elleriyle tuttuğu bir iki kitap deftere daha sıkı sarılmıştı, yutkunarak kalabalık arasında zar zor duyulan bir sesle; "Yoongi.. Yani şey! Yoongi Hyung! Ne oldu?"
Yoongi kendine asla adıyla hitap edilmesine izin vermezdi, özellikle ona hitap edecek kişi alt sınıflardan biriyse.
Yoongi elinde tuttuğu açık tonlarda ki kahverengi kapaklı kitabı küçüğün dolu ellerine sıkıştırdı ve ellerini birbirine sürterek, yavaşça kulağına doğru eğildi, tok bir sesle fısıldayarak konuştu; "Erkeklerden hoşlanacak kadar iğrenç misin Park? Eğer bu kadar iğrenç biri olduğunu bilseydim, seni yanımda bile tutmazdım, kaç kişinin altına girmişsindir şimdi sen?"
Jimin'in duydukları ile kolları gevşerken tuttuğu kitapların yere düşmesi ile kendine gelmesi bir olmuştu, yere düşen kitapları toplamak için eğileceği sırada durmasını sağlayan bir ses duymuştu, "Millet, buraya bakın! Sizce bu kız kılıklı Park Jimin, kaç erkeğin altına girmiştir? Tahmini olan var mı??"
Küçüğün dizlerinin bağı çözülmüş, kendini yere bırakmıştı, ellerini düştüğü yere koyarak dengesini korumuş gözlerini sıkıca kapatarak ağlamamak için dudaklarını birbirine bastırmıştı. "Sus," sesi zar zor çıkıyor, titriyordu küçük bedeni resmen, "Sus lütfen Yoongi Hyung.." Ona sadece 'Yoongi' diyip onu sinir edebilirdi, ama yapamadı, ona hitap edeceği ilk cümle hyung'tu belki ama Jimin ileri de ona bütün sahiplik eki olan kelimeleri kullanmak istiyordu, kıyamadı, şu an onu herkese rezil etmek için çabalayan o güçlü çocuğa kıyamadı.
Aşk böyle bir şey miydi gerçekten? Evet, Jimin için böyleydi, Jimin'in saf duyguları Tanrı için çok fazlaydı ve cehennemin kirliliği cennete bulaşıyordu, insanların aşka sığınabilmesi için, önce acı çekmesi lazımdı.
Jimin titreyen elleriyle yerde ki kitapları toplamaya çalışırken insanların söylentilerini duymamaya çalışıyordu, tombul yanaklarından akan yaşlar, buğulanan gözleri onun hareket etmesini zorlaştırıyordu, yanağından süzülen yaşlar dudaklarına geliyor ve sanki teninde bıçak dolaşıyormuş gibi canını yakıyordu.
Yoongi siyah gözlerini ona dikmiş, yer gibi onu izliyordu, dudakları yavaşça yana doğru kıvrılırken küçük bedenin sarı saçlarını tutarak kafasını geriye çekip yüzüne bakmasını sağlamıştı, Jimin acıyla inleyip yüzünü ekşitirken aniden müdür belirmişti koridorda, sinirle Yoongi'ye yaklaşıp onu kolundan tutarak çekti, "Min Yoongi! Ne yaptığını sanıyorsun sen? Ne cüretle arkadaşına böyle davranırsın! Ve siz, izlemekten zevk mi alıyorsunuz?! Hepinize tutanak tutuyorum, bu kadarı da fazla!"
Jimin Yoongi'nin elinden kurtulduğu için hızlıca eşyalarını toplayarak canının acımasını umursamadan, ağlayarak küçük bedeni ile kapıya doğru koştu ve okuldan çıktı, bahçeden de uzaklaşarak her gün kabusu yaşadığı bu yerden kaçtı, biliyordu; sonsuza kadar kaçamazdı bu yerden, bu duygulardan, çünkü bir günün gecesi varken, gecenin sonra ki günü vardır, bu lanet olası bir kısır döngüye dönerken, asla kaçamaz insan; duygularını bedeninden atmayı başaramayan insanlar, ilk önce kendi ateşinde, sonra da Tanrı'nın ateşinde yanmaya mahkumdur.
Bu saatte atıyorum, okunmaz belki; lakin bu pekte takılacağım bir şey değil, umarım ilk bölümü severek okursunuz, gece karşınıza çıktıysa, şimdiden herkese iyi geceler, sabah karşınıza çıktıysa günaydınlar.
Ve son olarak eğer bir duygudan kurtulmak istiyorsanız, önce kalbinizden; sonra zihninizden atmanız lazım, çünkü kalp her şeyi hapsederken, zihinde ona ayak sağlar. Kalp unutmadan, zihin unutmaz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tanrı'nın Laneti. -Yoonmin.
FanficTAMAMLANDI. Tanrı'nın ateşinden daha ürkütücü bir şey varsa, oda içimde oluşturduğun fırtınadır Min.