Yıllar sonra

12.5K 775 31
                                    

Uzun zamandan sonra yeni bölümle karşınızdayım.Lütfen düşüncelerinizi eksik etmeyin arkadaşlar.

Abimin zorla uyandırmasıyla alel acele odamdan çıkarken gözlerim rutin olarak kaydığı yer olan Altay'ın odasındaydı. Sanki oradan çıkıpta bana günaydın ufaklık diyecek ellerini saçlarıma dokundurup karıştıracak gibi bir umutla bakıyordum. Tabiki olacağından değil. 3 sene önce benim açımdan kaybolan Altay 3 sene sonra da kayıptı.
Omuz silkip hızlıca merdivenlerden aşağı indiğimde annem babam abim salonda ki masa da kahvaltı için toplanmış hararetli hararetli bir şeyler konuşuyordu. Masaya oturmadan önce "Günaydın” diyerek her zaman oturduğum yerime oturdum.
Gözüm Altay'ın bir zamanlar oturduğu boş sandalyeye kaydığında içime anlamsız bir sızı yerleşti. Üniversiteyi kazandığında  “kendi ayaklarımın üstünde durmak istiyorum” deyip evden ayrılmıştı. Annem babam saygıyla karşılamıştı. Her daim yanında olmuşlardı. Bizden ayrılsa da sık sık bize geliyor bazı geceler bizde kalmaya devam ediyordu. Altay’ın evden ayrılışını onu sık sık görmeme rağmen zor kabullenmişken üç yıl önce okumak bahanesiyle yurt dışına gitmesi beni darmadağın etmişti. Ailemle sürekli iletişimine devam etmesine rağmen tüm bu zaman zarfında onunla bir kere bile konuşmamıştım.
Nedenini anlamadığım bir şekilde gittiğinde ilk zamanlar benimle konuşmak istemese de sonra bir gün abim telefonu bana uzatarak " seni istiyor" demişti. O zaman da ben reddetmiştim. Bu şekilde 3 yılım geçip giderken neden gitti diye beyni mi yormayı bırakmıştım. Zaman zaman bilinçaltımdan hortlayıp kalbimde ince sızılar bıraksa da görmezden gelmeye çalışmak benim için yüreğimde daha çok yaralar açmasına sebep oluyordu. Hele de abim zaman zaman İtalya'ya yanına gidip döndükten sonra Altay da ki değişimleri dile getirmesi... Her seferinde resimlerine bakmamı istemesi... Kapanmamaya yeminli kalbimde ki yaraya tuz basmaktan farksız olmuyordu.
Sanki abimin bana onun hakkında söylediği şeylerden ve fotoğraflarına baktıktan sonra üç senedir içimde yaşadığım öfke geçecek gibi hissediyordum. Bunu istemiyordum. Öfkem geçmeden ona söylemem gereken şeyler vardı.
"Baba ben hafta sonu İtalya'ya Altay'ın yanına gideceğim." Dediğin de beynime her gün uçuşan düşüncelerden sıyrılıp dikkatimi abime verdim.
"Ne dedin abi anlamadım."
"Uyku sersemi kardeşim ya hafta sonu İtalya'ya gideceğimi söyledim." Abimin söylediklerinden sonra birden gerildiğimi hissettim. Abim kahverengi gözlerini - bir şey istediğinde her zaman yaptığı gibi yalvarırcasına - gözlerime dikerek "istersen beraber gidelim" dedi. Abime bakışlarımı devirerek "sınavlarım var," bahanesini uydurdum. Yıllardır Altay'ın yanına her gittiğinde bana bunu sormaktan bıkmadığı gibi bende bir bahane uydurmaktan bıkmamıştım.
"İnci yeter artık, 3 yıl oldu artık neden böyle yapıyorsun? Yüksek lisansını orda tamamlamak için gitti işte. Şuanda Fabian dayımın şirketinde en iyi mühendisleri arasında. Bu durumu biraz fazla abarttığını düşünüyorum."
"Ne için gittiği umurumda değil tamam mı? Bir açıklama yapıp bir veda etmeyi bana çok gördü. Ayrıca ben onun bunu bahane olarak kullandığını düşünüyorum. Üniversiteyi kazanınca evden ayrıldı daha sonra da yurt dışına gitti. O yüzden sürekli bana Altay'ı savunma sevgili abiciğim" Sesimi yükselterek söylediğim sözler karşısında annem  "Poyraz yeter artık. İtalya'ya her gidişinde bu konuyu açmaktan bıkmadın mı?" Dedi  uyarıcı bir sesle.
"Annen haklı oğlum, bu konu yüzünden artık tatsızlık istemiyorum." Dedi babam annemi desteklercesine.
"Ama baba! Altay her gidişim de gözleri yanımda İnci'yi arıyor. Bir şey söylemese de o da bu durum için çok üzgün. İnciyi ne kadar çok sevdiğini biliyorsun. Altay'ın tek ailesi biziz." Abimin sözlerinden sonra üzerimde ki gerginlik iyice artmıştı. Altay'ın beni görmeyi istediğini bir nevi özlediğini söylüyordu. Öyle olsaydı okumak bahanesiyle bırakıp gitmezdi. Madem gitti üç yıl boyunca gelmemezlik etmezdi. On altıncı yaş günümü iple çekerken onun doğum günümden bir kaç gün önce bir veda etmeden gittiğini hazmedemiyordum. Dayım gibi beni bırakıp gitmeyeceğine söz vermişti. Sırf beni terk edip gitmesinden korktuğum için onun abim olmasını bile kabul etmiştim. Onu olan içimde ki sevgi benimle büyürken bir gün büyük kız olup onu sevdiğimi söyleyeceğim hayalleri kurarken o bütün hayallerimi yerle bir etmiş beni yıkıntılar içinde bırakmış gitmişti.
Geçmiş 3 yıl önce...
Telefonun çalar saatinin mekanik sesiyle sabah zar zor gözlerimi araladım. Rüya gibi geçen yaz tatilinden sonra artık okullar açılmış bir yıl hazırlık okuduktan sonra lise birinci sınıfa başlayarak çocukluk devrini tamamen kapatmıştım. Bir kaç gün sonra on altı yaşına basacaktım büyük kız olmama sadece üç yıl kalmıştı üç yıl sonra liseyi bitirdiğim de Altay'ı abilikten feragat ettirecek ona duygularımı açacaktım. Keşke bir kaç gün sonra on altı yaşına değil de on sekiz yaşına girecek olsaydım. Gözüm saate kaydığın da saat henüz yediyi gösteriyordu. Bir an önce kalkıp hazırlanmalı kahvaltı yapmalıydım. Annem kahvaltısız asla beni okula göndermiyordu. Hipogilisemi hastası olduğu için bizim beslenmemize ayrı bir özen gösteriyordu. Poyraz'da ben de risk altındaydık. Yerimden zar zor doğrulup paytak adımlarla odamın kapısını açıp odamın yanımda ki banyoya girerek elimi yüzümü yıkadım. Odamda bir banyo olsaydı hiç fena olmazdı ama banyolu odalardan biri annemin odası diğerinde de Altay'ın odasıydı. Annem rahat etmesi açısından banyolu odayı Altay için ayarlamış Poyraz'la odaları değiştirmişti. Bize de bunu Altay'a dememiz için tembih etmişti. Hâlâ bu Altay'dan sakladığımız ufak bir sırdı. Banyodan çıktığımda gözüm Altay'ın odasına kaymıştı. Kapısında hâlâ okuma yazmayı ilk öğrendiğin de yazdığım' İyi ki varsın Altay 'yazısı asılı duruyordu. Bu gün cumaydı ve Altay dün bugün için şirkette toplantı olduğunu erken kalkması gerektiğini söylüyordu belki de uykuya kalmıştı uyandırmak en iyisiydi. Altay bizimle yaşamasa da bize geldiğin de odasına kalıyordu.  Dün gece geç saate kadar oturmuş film seyretmiştik annem evine göndermemiş bizde kalmıştı. 
Bir kaç kere kapıyı tıklattım ama ses yoktu sanırım uykuya kalmıştı kapıyı açıp içeri girdiğim de Altay yatakta ter için de kalmış tirtir titriyordu. Aceleyle yanına gidip uzandım. Başımı göğsüne dayadım kalbi deli gibi çarpıyordu, teni normalden sıcaktı.
Sanırım yine kabus görüyordu. Yıllardır gördüğü bu rüyalardan bir türlü kurtulamamıştı.  Hâlâ bu sorununa çözebilmek için psikoloğa gidiyordu ama ne geçmişiyle ilgili bir şey hatırlamış ne de kabuslarına çare bulabilmişti.
Evden ayrıldığında zaten aramıza mesafe girmişti. Son aylarda bu mesafenin daha çok arttığını hissediyordum. Onun bu hali beni korkutuyordu. Belki de bizden sıkılmış gitmek istiyordu söyleyemediği için de mesafeli davranıyordu. Şuan felaket senaryoları üretmenin anlamı yoktu.
"Sakin ol Altay...abi... Herşey geçti. "Başımı kaldırıp Altay'a bakarak bir kaç kere seslendim ama beni duymuyordu. Pes etmiş yerimden kalkacakken Altay gözlerini yarım yamalak açıp beni kollarımdan tutuğu gibi yatakla kendi arasına hapsetti. Seslice yutkunmaktan kendimi alamadım. Şuan çok yakındık, sıcak nefesini yüzümde hissetmek kalbimin hızlı çarpmasına neden oluyordu.
"Altay... A.." Altay hâlâ yarı baygın bakışlarla bana bakıyordu sanırım henüz ayılamamıştı. Derin bir nefes alıp verdikten sonra gözlerini kapattı. Başını omuzuma gömerken yerimden kalkmak için başımı kaldırdığım için dudaklarımız birleşmişti. Altay bir süre duraksadıktan sonra dudaklarıma kapanmış yumuşak dokunuşlarla sömürmeye başlamıştı. Şuan nefes alamıyordum. Zaten hızlı atan kalbim sanki göğsümden fırlayacakmış gibi çok daha hızlı atmaya başlamıştı. Ne yapmam gerektiğini bilmediğim için sadece öpücüklerine acemice karşılık vermiştim. Saniyeler sonra Altay beni öpmeyi bırakmış başını kaldırıp kaşlarını çattı. Bakışlarını üzerimde gezdirdikten sonra "İnci ne işin var benim odamda kaç yaşında oldun ama hala odama girmeden kapıyı çalmayı idrak edemiyorsun" dedi. Sert ve kırıcı bir ses tonuyla söyledikleri deli gibi çarpan kalbimin bir anda durmasına neden olmuştu. Az önce dudaklarımı sömüren kendisi değilmiş gibi bir okadar soğuk ve mesafeliydi. Muhtemelen akşam peşinden ayırmadığı uyku ilacından almıştı. Şimdi de uyku sersemi olduğu için dolaylıda olsa öpüştüğümüzün farkında değildi. Altay'ı üzerimden hızlıca itip yataktan yere indim. "Özür dilerim kapıyı vurdum ama duymadım. Bu gün toplantı olacağından bahsetmiştim ben de içeri girdim. Yine kabus görüyordun. Varlığımın seni bu kadar rahatsız ettiğinden haberim yoktu, "dedim çatallaşan sesimle. Göz yaşlarım gözlerime hücum etmeye başlamıştı bile ama ağlamayacaktım.  Adımlarımı kapıya doğru yönlendirdiğim de Altay yerinden hızlıca kalktı. Kolumdan tutup beni kendine çekti.   Bana sıkıca sarıldığında tüm kırgınlıklarım uçup gitmişti.
"Özür dilerim İnci biliyorsun uyumak için ilaç kullanıyorum, kabus gördüğüm de biraz agresif oluyorum ve yaptığımın ve söylediklerimin tam olarak farkında olmuyorum,' diyerek saçlarımı okşamaya başlamıştı.
Beni kendinden uzaklaştırıp gözümden akmasına izin verdiğim tek damla yaşı baş parmağıyla sildi." Hiç bir erkeğin seni ağlatmasına kalbini kırmasına izin verme İnci. "
"Sen yanımda olduğun sürece sen böyle bir hata yapmama izin vermezsin." Sesim mırıldanarak çıkmıştı.
"İnci bir zamanlar senin deyiminle artık büyük bir kız oluyorsun, her zaman yanında sevdiklerin olmayabilir. O yüzden ayaklarını her zaman yere sağlam basmalısın." Klasik Altay nasihatlarına başlamıştı. Bizim eve geldiğinden beri sürekli yaptığı bir şeydi. Garip olan onun söylediklerini her zaman dinlemiştim. Babam Altay'a kızımı sana evlatlık vereceğim, benden daha iyi bir baba oldun," diyerek Altay'a zaman zaman takılıyordu. Altay'ın benim üzerimde büyük bir etkisi vardı sanki görünmez iplerle ona bağlıydım.
"Doğru bir zamanlar deyimlerim doğru çıkarsa benimle evlenmen gerekir, hatırlarsan ilk öpücüğünü çalmıştım. Yemek masasında seni öptüğümde de ilk öpücüğümü sana vermiştim." Dediğim de Altay'ın biraz gerildiğini hissettim. Az önce de ikinci öpücüğümü sana verdim ama sen bunun farkında bile değilsin deseydim ne düşünürdün merak ediyordum. Altay söylediğim son sözleri karşısın da hâlâ gergindi ama hemen durumu düzeltmeliydim. Hâlâ o zamanki duygularıma düşüncelerime sahip olduğumu anlarsa uzaklara gidebilirdi. Zaten bizimle yaşamıyordu. Onu sonsuza kadar kaybedebilirdim.
"Rahat ol merak etme o zaman çocuktum ama artık büyük bir kızım bir kaç gün sonra on altı yaşıma gireceğim. Bir gün birine gerçekten aşık olup ilk öpücüğümü gerçek anlamda ona vereceğim." Altay tutuğu kollarımı iyice sıktığı için canımı yanmıştı.
"Sen abinle nasıl konuşuyorsun? Evlenene kadar kimseyi öpmek yok."
"O zaman sen neden geçen gece ki davette sarı çiyanı öpüyordun o zaman onunla evlenmen gerek."
"Bak o başka bir durum"
"Başka değil aynı durum Altay... Abi... Senin erkek olman canın istediğin de kızlarla oynaşıp onu öpme hakkını vermediği gibi ben de büyüdüğüm de sevdiğim birini öpmemi engelleyemezsin demek."
"İnci eğer öyle bir şey yaparsan Poyraz'a bırakmaz kim olurda olsun onun ağzını burnunu ben kırarım." Dedi dişlerinin arasından tıslayarak.
"O zaman sonsuza kadar yanımda olacaksın değil mi?"
"İnci ben uzakta olsam da kalbim hep seninle olacak. Sen benim yıllar önce karşıma çıkan masallarsa ki gibi iyilik perimsin. O yüzden hep temiz kal İnci tanem," diyerek bana sıkıca sarılmış başımın tepesine sesli bir öpücük kondurmuştu.
"Anlamıyorum Altay... Abi... Bir yere mi gideceksin !"
"Hayır bir yere gitmiyorum çünkü kalbimde sen bu aile varken nereye gidebilirim."
"Beni seviyor musun gerçekten. "
"Elbette sen benim küçük kardeşimsin, "dediğin de biraz bozulmuştum hatırlamasa da az önceki öpücük hiç te kardeş öpücüğü değildi. Yine de kardeş olarak bile beni seviyordu şimdilik bu bana yeterdi. Bir gün ona sevdiğimi söylediğim de bana karşı olan sevgisi belki değişebilirdi. Altay beni kendinden uzaklaştırdı. “Bu gün cumartesi neden bu kadar erken kalktın?" Düşüncelerime o kadar dalmıştım ki söylediklerini bir süre sonra idrak edebilmiştim.
"Ah nasılda unutmuşum kahretsin!" Ben bugün cuma diye hatırlıyorum" diyerek yüzümü buruşturmuştum.
"Hadi git biraz daha uyu huysuz halin çekilmiyor."
"Tamam," diyerek odasından dışarıya çıkarken kolumdan tutup bir kez daha sarıldı. "Tatlı rüyalar" dedikten sonra "hadi odana, " diyerek beni kibarca kovmuştu. Odama geçtiğimde kapıyı hızlıca üzerine kapattım. Elim dudaklarıma gitmiş kalbim yerinden çıkacakmış gibi yine çarpmaya başlamıştı. Onun ilk öpücüğünü yıllar önce ben çalmıştım, gerçek anlamda ilk öpücüğümü yıllar sonra da olsa o benden çalmıştı. Kendimi şuan pembe bulutların üstünde hissediyordum. Hülyalı bir şekil de kendimi yatağımın üzerine bıraktığım da Allah’ım  bir an önce geçsin yıllar' içimden dua ederek gözlerimi uykuya teslim ettim.
Bir kaç saat sonra gözlerimi araladığımda komodinin üzerinde ki telefonu elime alıp saate baktım. Saat ona geliyordu. Yatakta sağa sola dönerek biraz daha oyalanıp tembellik etmek istiyordum nasıl olsa hafta sonuydu. Derken abimin "Altay gitti" yüksek ve sert çıkan sesi odamdan bile duyuluyordu. Duyduklarımla kaşlarımın çatılmasına neden oldu. Sesi o kadar yüksek çıkıyordu ki duymamam imkansızdı.
"Gidemez!"
Bu sefer annemin sert sesini duyunca içime düşen ürpertiyle odamdan çıkıp pijamalarımla hızlı adımlarla merdivenlerden aşağı indim. Abim annem babam salonun ortasında acı bir haber almış gibi yüz ifadeleriyle bir şeyleri tartışıyorlardı.
"Herşey yolunda değil mi anne?"
Söylediklerim üzerine herkesin gözleri bana dönmüştü. Babam yavaşça bir nefes alıp bana doğru gelmeye başladı ellerini de bana uzatmıştı bir şeyle açıklamak için.
"Bir şey yok İnci. Tartışıyorduk."
"Ona söylemen gerek baba çünkü gerçek bu hiç bir şey Altay'ın yüksek lisansını tamamlamak için İtalya'ya gittiğini değiştiremeyecek. Ne ben ne sen ne de İnci." Az önce babam da olan gözlerim abimi bulduğunda ciddi olduğunu anlayacak kadar yüzüne sadece baktım. Altay gitmiş miydi? Altay gitmişti.
Anladım dercesine kafamı sallayıp az önce geldiğim tarafa geri döndüm.
"İnci bir şey demeyecek misin?" Buğulu bakışlarımı abime çevirdim.
"Onu geri getirir mi ki?"
Abim dediğimi anlamış olacak ki bakışlarını başka tarafa çevirdi. Basamakları çıkarken her basamak ta Altay'ı da bıraktığımı hayal ederek çıkıyordum. Böylece odama kadar koca karanlığımdan biraz da olsa acı silinmiş olacaktı. Nedense her zaman üşendiğim uzun merdiven bugün anında bitmiş artık bana daha soğuk gelen koridora bırakmıştı yerini. Hızlıca odama girip kapıyı kapatacakken gözüm Altay'ın odasına kaydı. Kapısında benim astığım iyi ki varsın yazısıyla birlikte Altay'sız bir o da tam karşımdaydı. Kapının metal kulpunu kavrayıp kapımı kapatacaktım ki bir anda garip bir içgüdüyle Altay'ın odasında buldum kendimi. Daha sabah içinde bulunan sıcaklık sanki kendini soğuk bir rüzgara bırakmıştı.
Terlikleri, çantası, resimleri, resimlerimiz. Hepsine tek tek baktıktan sonra yatağına yöneldim. Küçükken her zaman kırışır diye oturtmadığı yatağına bu sefer sertçe uzanıp ellerimi ileri geri sürterek onu cezalandırdığıma inanıp işkenceler yapmıştım kendimce. En son yapacak bir şey kalmayınca düşünceler beynimi, gözyaşları yüzümü esir aldı. Aşağıdakilerin duyma ihtimaline karşı ağzımı tıktığım yastıktan kokusu burnuma geldikçe düşüncelerim de iyileşiyordu sanki. Bir kaçış yolu arıyorlardı sanki Altay'a hak vermek istermişçesine umut ediyorlardı. En sonunda yastığı bir kenara sinirle fırlattım. Ne olursa olsun hiç bir açıklama yapmadan, beni buna hazırlamadan gittiği için onu asla affetmeyecektim. Kokusu, sözleri, sesi karşıma ne çıkarsa çıksın sözünü dahi tutamayan Altay'ı affetmeyecektim. Meğersem dudaklarıma bıraktığı öpücük veda öpücüğü söylediği sözler veda sözleriydi.
Şuan
On altıncı yaş günümde beraber at çiftliğine gidecek ata binecektik ama Altay bey bir sabah lafı dolandırarak gideceğini söylemeden bana veda edip ortadan kaybolmuştu. Bir kaç gün sonra Altay'ın İtalya'da Leonardo Da vinci Üniversitesinde yüksek lisansa başladığını öğrendim. Bense beklediğim on altıncı yaş günümü Altay'sız geçirmiştim bana söz verdiği gibi at binmeye gitmemiştik. Kendimi aylarca terkedilmiş ihanete uğramış hissettim. Bu yalnız yaşamaya başladığından daha beter bir durumdu. Önceden onu istediğim zaman görebiliyordum ama şimdi benden telefonlarla yetinmemi bekliyorlardı. Annem babam bu konuda üstüme gelmemiş abim beni neşelendirmek için elinden geleni hatta fazlasını yapmıştı. Babam Altay'ın gidişinin ardından kendimi odama kapattığım için bana on altıncı yaş günü hediyesi olarak at almıştı o zaman bir yaşındaydı. Sırf mutlu olmam için ve atları çok sevdiğimi bildiği için.
Şuan Şile'de çiftlik evimizde bakılıyordu. Zaman zaman derslerden bunalınca çiftliğe kaçıyor kırmızı Arap atımla zaman geçiriyorum. Atımın adını Altay koymuştum onu tamamiyle aklımın bir köşesinde atmak isterken atımın adını Altay koymak ayrı bir ironiydi. Çünkü hatırlayıp ona kızgınlığımın geçmesini de istemiyordum diğer bir sebepte buydu.
Daha sonra babam bir at da abim için almıştı. Bembeyaz İngiliz atıydı. Abim ona kız olduğu için İnci adını vermişti. Bunu bilerek yapmıştı. Atların üzerinden Altay'a karşı yumuşamamın bir yolunu bulmaya çalışıyordu ama asla... Asla ona karşı yumuşamayacaktım.
Garip ama Altay ve İnci birbirlerine hayat arkadaşı olmuştu. İnci yakında doğum yağacaktı. Yıllar önce Altay'la mutluluk hayalleri kurarken içinde ki tek hayalim Altay'la minik bir kızımız olmasıydı. Şimdi Altay çok uzaklarda, bugüne kadar kim bilir hayatından kaç kadın geçmişti. Beni sevdiğini her zaman kalbinde yeri olduğunu söyleyen Altay kim bilir o kalbe kaç kişiyi daha almıştı. Bana kimseyi kalbinin üzerine yatırmayacağına söz verdiği halde kim bilir kalbinin üzerinde başka kaç tane kız yatırmıştı. Ona bunun için kızmaya ne hakkım vardı ki? Sevgilisi ,nişanlısı karısı değildim. Beni sadece kardeşi gibi sevdiğini söylüyordu. Aptal ben! Arkadaşlarım gülüp eğlenirken sosyal faaliyetlerde bulunurken ben sadece derslerimle ve Altay için kendimi üzülmekle geçirmiştim. Ama artık bu sondu liseyle beraber Altay'ıda geride bırakıp kendime yeni bir sayfa açacaktım. Ya da kalbim sonsuza kadar ona mahkûm kalacaktı

Fırtına Esintisi(kitap Oldu) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin