"Yılın en sıcak günü," diye düşünüyordu. Elinde olsa iç çamaşırlarıyla gezerdi her yerde ama onun bir "ağırlık"ı vardı. Asla yapamazdı, yakışmazdı ona ve annesine. "Sahi," dedi içinden "neden bu kadar çok düşünüyorum ki?".
Annesinin odasına uğramıştı birkaç belge için. Sıkılmıştı bu odadan, bu monoton hayattan. Bıkkınlıkla nefesini bırakmıştı kendini gereksiz gördüğü dünyaya. Oturdu annesinin koltuğuna. Çok merak ediyordu, neden annesi bu kadar çok seviyordu bu koltuğu?
Elini belgelerin olduğu çekmecenin koluna atmış ve kendisine doğru çekmişti. Fazla kuvvetten mi yoksa çekmecenin eskimesinden mi bilinmez çekmece birden yerinden çıkıp tüm belgelerin saçılmasına neden olmuştu.
Koltuktan kalktı ve dağılan belgeleri toplayıp masanın üstüne gelişi güzel attı. Kendini koltuğa bırakarak derince ofladı. Yapacağı tonlarca şey varken bir de bununla uğraşacaktı, ah ne güzel!
Hafifçe masaya eğilerek elini alnına koydu ve eş zamanlı gözlerini yumdu. Utanmasa hüngür hüngür ağlayacaktı. Son bir defa elini şakaklarına bastırdı ve kafasını masaya yatırdı.
Kapının açılma sesiyle hızla kafasını kaldırdı.
Gelen annesiydi, çatık kaşlarınınsa odağı oğlundan başkası değildi.
"Bu ne hâl böyle? Ne yaptın sen? Birkaç belge istemiştim sadece. Bunu dâhi yapamıyor musun?" dedi annesi oğluna doğru yürürken. Gence yaklaştı ve hafifçe ittirdi koltuktan.
Yongbok hiç şaşırmadı annesinin bu tavrına. Onu koltuktan sertçe kaldırdı ve söylene söylene yerdeki kırık çekmeceyi aldı. Bu sırada oğlundan istediği belgeleri de aradan seçip aldı.
Son olarak gence dönüp, "Burayı düzenlemeden eve gelmeyi aklından bile geçirme." dedi donuk bir surata zıt korkunç bir sesle
Yongbok yine yalnız kaldı. "Her zamanki gibi..." diye mırıldandı aynı tükenmişlikle. Hep bu oluyordu; annesi ona kızıyor, onu kırıyor ve düşünceleriyle terk ediyordu.
Kendini tutamayıp yere çöktü sarışın genç. Şu an istediği tek şey eskiden-henüz ilkokul çağlarındayken- bir şeyi kırdığında yaptığı gibi masaların altına saklanmaktı.
Saklanamazdı belki tüm dünyadan ama yine de öyle hissediyordu. Sanki o masanın altına girerse her şey sona erecekmiş gibi...
Sertçe yutkunup ayağa kalktı. Bir kere öksürdü ve dağıttığı belgelere yaklaştı. Elini belgelere atması ve elini belgelere atmasıyla kapının açılıp içeriye birinin girmesi bir olmuştu.
Başını direkt yere eğdi. Ne yapacağını bilmiyordu. Annesi onu bu hâlde görürse ne olacaktı? Yine kızar mıydı?
Sarışın oğlan fark etmeden titremeye başlamıştı. Tam kendini açıklamak için ağzını açtı ki duyduğu "Bayan Lee nerede?" sorusuyla söyleyeceklerini unuttu.
Karşısındaki kişi bir üst sınıftaki kıdemlisi Hwang Hyunjin'di.
"Bayan Lee çıkalı bayağı oluyor. İstersen ara ama geri geleceğini pek sanmam." dedi sarışın oğlan.
Hyunjin'se meraklı ve suçlayıcı gözler eşliğinde, "Bayan Lee yokken onun odasında ne yapıyorsun o hâlde köstebek?" dedi.
Genç duyduklarıyla sinir kat sayısının arttığını hissediyordu. Hadi ama burası annesinin odasıydı?
"Bayan Lee belgeleri düzenlemem için beni görevlendirdi yani benim burada olduğumu çok iyi biliyor." dedi meydan okurcasına.
"O 'belgelerin' ne olduğunu en az senin kadar iyi biliyorum beni kandıramazsın köstebekcik" dedi tıpkı sarışın gibi alaycı bir tavır takınarak.
"Bunların ne olduğunu senin aksine bilmiyorum. Buradaki asıl problem senin nasıl bildiğin? Yoksa ben değil de sen mi köstebeklik için buradasın?" dedi sarışın oğlan buz gibi bir gülümse takınırken. Hyunjin üşüdüğünü hissetti bu bakışlar üzerine.
Sinirlendiğini hissediyordu iliklerine dek. Bu sinirden kaynaklı kendini tutamayarak şunları söylemişti,"Aşağılık piç! Bir bok bilmeden iftira atıp durma. Tabii senden ne bekliyorsam. Lee'sin sonuçta. Aynı annen gibisin."
Yongbok ise kendini sakin tutarak,"Annem o benim elbette ki ona benzeyeceğim! Ne bekliyorsun aptal olma mı falan mı??" dedi.
"Yeter artık yeterince konuştun. Al şu projeyi de Bayan Lee'ye ulaştır. Bir daha da böyle saygısızca konuşursan o zaman seni elimden annen bile alamaz. Anladın mı lan?" dedi altta kalmayarak.
Yalan yok sarışın bu sefer tırsmıştı. Ondan büyüktü üstüne üstlük yapılı da bir insandı. Onun karşısında en fazla yarım saat dayanabilirdi tahminice.
Yine de cevap verecekti.
"He aynen öyle olur" dedi sarışın cüretkârca.
Hyunjin yarım ağız gülümseyerek,"Daha iki elinle bir belge düzenleyemiyorsun bir de kalkıp beni mi döveceksin? Saygısız olduğun kadar aptalsın da sanırım??" dedi.
Sarışın genç cevap veremeden gitmişti Hyunjin. Gerçi gitmese de Yongbok cevap veremeyecek kadar kötü bir hâldeydi. Kendi söylemişti "O benim annem elbette ki ona benzeyeceğim" diye ama ona benzetilmekten ve beceriksiz olduğunun yüzüne vurulmasından nefret ediyordu. Sahi o beceriksiz miydi?
Büyükçe nefes alarak ayağa kalktı. Hızla kırık çekmeceyi masanın en uzak köşesine yerleştirdi ve dağıttığı belgeleri düzenlerek en güvenli gördüğü bir başka çekmeceye koydu. Ardından kendini tekrar koltuğa attı.
Kadrajına giren projeyle gitmesi gerektiğini hatırlayarak projeyi de çantasına yerleştirip kapıya doğru ilerledi. Saat 18.48 idi. Okulun bu saatte açık olmasının nedeni telafi dersleriydi.
Telafi dersleri öğrencileri yavaş yavaş dağılmaya başlamıştı. Tanıdık insanlara selam vererek ilerliyordu.
En sonunda okul kapısını görünce hızla ilerledi ve dışarı çıktı.
Bugünlük bu kadardı(daha devamı vardı da yazmaya üşendim aq)
O kadar yazdım okuyan bir oy versin zahmet olmazsa🥰🥰(bulurum la sizi)
Şimdi eleştiriye
açık bir insanım yani
eleştirirseniz sevinirim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FOR ME?/ ☆Hyunlix/ B×B☆
FanficMüdür yardımcısı olan ve fizik öğretmenliği yapan annesin isteği doğrultusunda onun odasına giden Yongbok bazı beklenmedik durumlar dolayısıyla biraz geçe kalır. Geçe kalması sırasında annesin öğrencisi ve aynı zamanda kıdemlisi olan Hyunjin'le karş...