Dönem sonu gelip çatmış, beklenen gün de boy göstermişti. Barış bir hafta önce dediği gibi açılacaktı bugün sevdiğine.İsmail fakültenin geniş bahçesinde kenardaki banklardan birine oturmuş, öylece etraftakileri izliyordu. Sevdiği adam bugün yakın arkadaşına açılacaktı.
Güldü kendine. Resmen aşık olduğu çocuğu yakın arkadaşına açılabilsin diye cesaretlendirmişti.
Anonim olarak Barış'a yazdığına pişman oldu bir an. Ne diye girişmişti ki böyle bir şeye? Her gün ondan Selim'e olan aşkını dinlemiş, sonuç olarak da çektiği acıyla baş başa kalmıştı şimdi. Ne de güzel sevmişsin onu. Benim seni sevdiğim gibi.
Hep bir umut taşırdı içinde. Onun da erkeklerden hoşlandığını öğrendiğinden beri istemsiz düşlerdi kendi kendine. Bir gün ona açılacaktı, aşkına karşılık bulacaktı, mutlu olacaklardı falan filan.
Ama şimdi bütün hayalleri başına yıkılmıştı da bir enkazın altında eziliyor gibiydi. Koca fakültenin bahçesi dar gelmeye başladı. Açık havada aldığı nefes göğsüne otururken ne yapacağını bilemedi. Aşk acısı ne zor şeydi...
Oturduğu yerden kalkıp çıkışa yöneldi. Girecek bir dersi yoktu zaten ne diye hala burdaydı ki? Sevdiğinin sevdiğine ilanı aşkını mı izleyecekti?
Ama birkaç adımdan sonra bu kararından pişman oldu hemen. Bahçenin ön kısmında karşı karşıya duran Barış ve Selim'i görmesiyle ayaklarının onu taşıyamayacağı kadar güçsüzleştiğini hissetti. Kesinlikle buna şahit olmak tahmin ettiğinden de kötü hissettirmişti.
Yanındaki duvara yasladı elini güç toplayabilmek için. Karşısında gülüşerek konuşan ikiliye baktı öylece. Başı dönüyor, kulakları uğulduyordu sanki.
Bir iki dakika geçmeden beraber arka tarafa doğru ilerleyişlerini izledi. Şimdi orda ilanı bir aşk gerçekleşecek ve belki sonra da o öpmeyi çok istediği dudakları öpecekti Selim.
Gözleri dolmaya başlarken yere eğdi kafasını. Sıkabildiği kadar sıktı kendini. Burası ağlamanın yeri değildi.
İçinde her zaman bu korkuyu taşırdı. Ya birine aşık olursa? Ya o paha biçilemez bakışlarıyla birine bakışına tanık olursa diye hep korkmuştu İsmail. Şimdi bunların hepsini bizzat kendi arkadaşı mı yaşatacaktı ona yani?
Yıllardır içinde gizlenen bu korku şimdi acıyla beraber anbean kendini gösterirken daha fazla ayakta kalamayacağına kanaat getirdi.
Az önce kalktığı banka oturmak için arkasını dönmesiyle yapılı bir bedene çarpması bir oldu. Yere bakan gözlerini kaldırıp özür dilemek için ağzını aralamıştı ki gördüğü kişiyle aklındakilerden başka şeyler döküldü dudaklarından.
"Barış?"
"İsmail iyi misin sen bu halin ne?" Ela gözlü çocuk, sarışının bu dağılmış haline endişe dolu gözle bakıyordu. Bu kadar kötü ne olmuş olabilirdi?
İsmail'se içinden şansına saydırırken ağzından çıkanlarsa bilinçsizceydi. "Sen, Selim.. Selim'e açılacaktın sen. Az önce gördüm ben sizi."
Barış kaşlarını çatarak baktı bu sefer. "Selim'e açılmak mı? Bi dakka bi dakka sen nerden biliyorsun bunu? Lan yoksa anoni"
İsmail transa girmiş halinden zor da olsa çıktığında pot kırdığını farkederek lafını bölüp konuştu bir çırpıda. "Ben değilim kimse falan. Öyle duymuştum sadece. Neyse dersim vardı benim gideyim."
Yanından geçip gidecekken Barış'ın önüne geçmesiyle pek de ilerleyemedi. "Dersin olmadığını biliyorum İsmail. Hiçbir yere gitme lütfen, konuşalım."