İsmail elbette Barış'ın ricasını kıramadı. Fakat konuşmak için fakülte dışına çıkmak istediğini de belirtti. Oturacak bir parka gelene kadar da yolda ikisinin ağzından tek kelime çıkmadı.İsmail başını yerden kaldıramıyor, nasıl açıklama yapacağını düşünüyordu. Anonim olarak yazan kişinin o olduğunu anlamıştı Barış, aptal değildi.
Barış'sa arada bir yanındaki sarışına gözlerini değdiriyor ve gülümsemeden duramıyordu. Hayat gerçekten garip sürprizlerle doluydu.
"Parkın içindeki şu banka oturalım mı İsmail?" Eliyle köşedeki banklardan birini işaret eden Barış'a yalnızca kafasını salladı. Konuşmak şu anlık tercihleri arasında yoktu.
İkisi de aynı anda oturduğunda İsmail'e göre fazla yakınlardı ki en uca giderek aradaki mesafeyi açtı hemen. Sonuçta arkadaşının sevgilisiydi ve artık ona karşı hisler beslemesi doğru gelmiyordu. Buna sebep olacak her şeyden de kaçınmaya çalışıyordu. Sanki yıllardır bunu denemiyormuş gibi. Hiçbir işe yaradığı da yoktu ya neyse.
Birkaç dakika sessizce akıp gittikten sonra Barış lafa girmesi gerektiğini anlayarak konuştu. "Anlatacak mısın artık İsmail?"
İsmail şaşırarak kaldırdı kafasını. Sesi hiçbir kötü duyguyu barındırmıyordu. Gerçi neyine şaşırıyordu ki? Barış Alper dünya üzerindeki en iyi insanlardan biriydi ve ona böyle bir şey için kızmazdı.
"Neyi anlatayım?" Aptal gibi kendimi masallarda zannedip sana anonim olarak yazmamı mı? Seni ne kadar sevdiğimi mi? Arkadaşımla beraber seni öyle görünce ne kadar acı çektiğimi mi?
"Sen olduğunu biliyorum. Ve bunu senin ağzından da duymak istiyorum."
İsmail anlamaz gözlerle baktı kumrala. Ne saçmalıyordu bu çocuk? Hem ne diye Selim'i bırakıp yanına gelmişti? İki aşık kavuşunca hasret giderme faslı bu kadar kısa mı sürerdi?
"Barış iyi misin sen? Sana yazanın ben olduğumu ağzımdan duyunca ne değişecek?" Sinirlenmeye başladığını hissetti. Kendisiyle alay ediyordu sanki.
"Bana olan aşkını itiraf etmeni istiyorum sadece. Bizzat dudaklarından dökülüşüne şahit olayım istiyorum. Çok mu?"
Dünyanın en masum sorusunu sorar gibi baktığında İsmail bu bakışlara karşı gelemeyeceğini biliyordu elbet. Ama kafası çorba gibi olduğundan hala hiçbir şey anlamamış, daha da karışmıştı.
"Barış saçmaladığının farkında mısın? Sen az önce Selim'e açılmadın mı? Lan anlamıyorum ki hiçbir şey, ne oldu red mi etti seni? Sen de ikinci bir seçenek olarak bana mı geldin?" Söylediği şeylerin gerçek olma ihtimali dahi kalbini acıtırken yalvardı bunların hiçbiri olmaması için. Resmen kendisiyle dalga geçiyordu işte.
"İsmail hala anlamadın mı?"
Gitgide artan siniri az da olsa sesine yansımış olacak ki bağırır gibi yüksekti. "Yok benle taşak geçtiğini gayet iyi anladım merak etme."
Onun aksineyse Barış kahkasını daha fazla tutamadı. Bir insan sinirlenince bile tatlı olabilir miydi?
Tabi onun kahkahası normal zamanlarda İsmail'e, dünyanın en güzel melodisiymiş gibi gelirken şimdi yalnızca sinirlerini daha da bozuyordu. Biraz daha burda kalırsa yanlış şeyler olmasından korkarak hızla ayaklanıp arkasını döndü.
Fakat adım atamadan duyduğu şeyle de olduğu yerde kalakaldı. "Benim sevdiğim adam sensin İsmail."
Dünya durdu. Etraftaki her şeyin sesi silikleşti. Yalnız kendi kalp atışlarının sesi kaldı. Barış'ın sevgisini sonsuza kadar içinde taşıyacak olan kalbinin sesi...