Çok gürültülü bir sessizlikle gözümden yaşlar akarken yıllardır görmediğim abimin boynuna dolanmıştım. Geçmişi geride bırakmıştım, ama geleceğimi şekillendiremiyordum.
Saniyeler kıvam kazanmıştı, birkaç saniye bile birkaç saati içinde barındırıyordu.Onların ölüm haberini öğrendiğim o ilk saniyeden beri geçerliydi bu.Uzun yıllar görmemiş olmama, ona karşı hissettiğim nefret duygusuna rağmen abim Rüzgar'a sarılmak mideme aldığım darbenin acısını hafifletiyordu.Duygusal anlamda yaşadığım bu acı, mazoşistliğime baskı yapacak ve fiziksel acıyla harmalanacaktı.
Zihnimdeki düşünceleri tam olarak boşaltamasamda bir kere bıraktım ve kollarımı abimden ayırarak, polis memurlarının yanına gittim. Otuzlu yaşlarda görünen genç bir polis annem ve babamın cansız bedenlerinin bu karanlık ormanda bir ağacın dibinde bulunmasının nedenini bilmediklerini ancak araştıracaklarını söyledi. Yanındaki polis memuru da polis arabasını işaret ederek, "Sizi evinize bırakayım" dedi. "İstanbul'da başka akrabanız varmı?"
"Yok." dedim ve yağmur damlaları teker teker yere düşerken çıkan rahatlatıcı sese odaklandım. Islak yaprakları ezerek çamurla kirlenmiş polis arabasına bindim.Polis memuru yolda bana ve Rüzgar'a sorular sorsada hiçbirine cevap vermedik.Uzun süren bir sessizliğin ardından Rüzgar'ın İstanbul'daki evine vardık ve sessizliği bozan Rüzgar oldu. "Teşekkür ederiz, iyi akşamlar."
"Bir gelişme olduğunda size ve kardeşinize haber vereceğiz." Kapıyı çarparak arabadan indim ve Rüzgar'ın tuttuğu kiralık, küçük apartman dairesine doğru yürümeye başladım.
"Anahtarlar bende güzelim."
Nasıl hiçbirşey yokmuş gibi konuşuyordu? Nasıl yapabiliyordu bunu? O yapabiliyorsa ben neden yapamıyordum?
Eve girdik, kız arkadaşı aynı bizim evimizde yaptığı gibi koltuğa kurulmuş, kahvesini yudumlarken bir yandanda moda dergisi okuyordu.Bu durumda bile nasıl böyle olabiliyordu bunuda anlamamıştım. Rüzgar olanları anlatmamış mıydı? Anlatmış olmalı ki yanına gelerek boynuna dolandı ve "Bir şey öğrenebildin mi?" dedi, bunu söylerken mi'nin i'lerini uzatmıştı ve yapmacık konuşuyordu.
"Hayır.Bir gelişme yok."
"Bu neden burada?" Boğazına atlayasım geliyordu, ama sakinliğimi korudum.
" O benim kız kardeşim, Cansu onun hakkında böyle konuşma." Şimdi mi gelmişti abilik yapmak aklına? Bir an önce kalacağım odaya çekilmek istiyordum.
"Bana yatacağım yeri gösterir misin?" Gözlerimin içine bakarak,
" Sen istersen benim odada yat, ben ve Cansu'da salonda yatarız?" Reddedecek değildimki o gereksiz insandan beklenen bir davranış,
"Ben? Salonda yatacağım? Hayatta olmaz.Bu yaptığı dağdan gelenin bağdakini kovması oluyor." Ben çok istedim sanki gelmeyi, bir insana bu kadar sinir olunabilirdi, moralim zaten alt üst olmuştu, dahada batırıyordu.
"Rüzgar'ı duydun Cansu, ben odaya gidiyorum,sizde dediği gibi burada kalırsınız artık."
Odaya çekildim ve kafamdaki karışık düşüncelerle her ne kadar uyuyamasamda dinlenmiş oldum.Sabah duşa girdim,gözümün alt tarafları şişmişti ve kötü gözüküyordu.Her ne kadar moralim kötü olsada dış görünüşümüde kötüleştirerek bugün istemeden başlayacağım lisede kötü bir etki bırakmak istemem, ayrıca rahatlatıyordu da beni.
Mutfağa uğradım, sadece bir bardak su içecektim.Masaya baktığımda Rüzgar'ın kahvaltı hazırladığını gördüm ama iştahım yoktu, böylesi normaldi zaten.Cansu yemeye başlamıştı bile, ama Rüzgar beni bekliyordu.Bulduğum ilk bardağa sürhideki sudan koydum ve bir kerede içtim.Ardından onlara döndüm,
"Ben yemeyeceğim."Beni baştan aşağı süzdükten sonra Rüzgar,
"O kadar hazırladım ama güzelim, bir şeyler atıştır yeter.Sonrada okula bırakırım seni."
"Yok, zaten metroyla gideceğim." dedim ve mutfaktan çıktım.
"Cansu'nun anahtarlarını al, hemen girişte." Anahtarları aldım ve çıktım, eminim şuan Cansu çok sinirlenmişti.Metro' ya buradan pek mesafe yoktu, çokta beklememiştim zaten. Metrodan inice okula kadar biraz yürümem gerekmişti.Okul oldukça büyüktü, bahçesinde banklar, çardaklar vardı ama ilgimi çekmemişti.Onlarla işim yoktu. Okul binasının bir duvarı baştan sona graffiti ile doluydu ve oldukça sempatik duruyordu.
Kendi sınıfıma çıktım ve tüm gözlerin üstümde olmasına rağmen aldırmadım ve en arka sıraya geçerek oturdum.Neden bana bakıyorlardı ki? Okulda renkli saçlı, piercingli bir sürü insann vardır, değil mi? Tamam belki çok yoktur,ama vardır yinede, tamam belkide benim gibi kimse yoktur. Sonuçta soğukkanlı, mazoşist bir kızdım, ama kendimi böyle tatmin ediyordum.Uzay'ın ölümünden sonra bu hale gelmiştim.
Zil çaldı ve önüme, dışarıdan bakılınca egoist gibi görünen bir erkek oturdu. Gözlerimi başka tarafa çevirdim. İlk ders Fizikti. Ders başlamıştı ki önümdeki çocuk arkasına döndü ve sırıtarak söyledi,
" Kalemin var mı yeni?" Yeniymiş, somurttum, sadece kendi halimde olmak istiyordum. Hep burada oturacak ve kimseyle iletişim kurmayacaktım.Ama yüzüme bakmaya devam etti ve cevap vermek zorunda kaldım.
"Hayır." Oldukça soğuk bir şekilde söylemiştim bunu.Ben önüne döner diye düşünürken kalem kutumu açtı ve bir kalem çıkardı havaya kaldırıp sallarken hala sırıtıyordu.Kafamı yukarı kaldırıp nefesimi dışarı verdim ve omuz silktim.
İlk gün hiçbir önemli gelişme olmadı, sadece mazoşistliğimi bastırmakta zorluk çekiyordum.Bir gün patlayacaktım, buna emindim.
Son derste bittiğinde aynı çocuk yüzüme bakarak kalemi uzattı,
"Al bakalım." Omuz silktim,
"Sende kalsın." Ve sınıftan çıktım. Yine metroyla eve döndüm. Kapıya geldiğimde zili çaldım, kimse yoktu, bende anahtarlarımı çıkardım ve kapıyı açtım.Çantamı yere atar atmaz kaldığım odaya gittim ve kıyafetlerimin olduğu çantadan rahat birşeyler çıkardım. Altıma siyah bir tayt, üstümede asker yeşili, salaş, v yaka bir tişört girdim.Tam çantayı kapatıyordum ki birşeyin içinde parladığını gördüm, bu bana tanıdıktı tabikii. Çıkardım ve birkaç saniye elimdeki gümüş rengi jilete baktım. O sırada kapı çaldı, kim gelişti ki? Beklediğimiz biri yoktu. İstemeye istemeye kapıya yürüdüm.Kesin kapıcıdır diye düşünürken kapıyı açtım. Karşımdakini görünce ağzım açık kaldı, al işte Dolunay, aldın başına belayı! Bir bu eksikti...
İlk bölüm kısa olmuş olabilir, umarım beğenmişsinizdir. Bir dahaki bölümleri uzun yazmaya çalışacağım. Ana karakter olan Dolunay'ı canlandıran kişiyi koydum. Diğer karakterleri bir sonraki bölümde ekleyeceğim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sonsuzluğun İçinde
Teen FictionSaniyeler kıvam kazanmıştı, birkaç saniye bile birkaç saati içinde barındırıyordu.Onların ölüm haberini öğrendiğim o ilk saniyeden beri geçerliydi bu.Uzun yıllar görmemiş olmama, ona karşı hissettiğim nefret duygusuna rağmen abime sarılmak, mideme a...