NAXİNTA
Esprua Bölgesi/Landrua Şehri
İlkbahar, 1136
Glennis Siena uzun ve kasvet dolu kışın ardından güneşin içleri ısıttığı yeni bir güne sakin ve umut dolu başlamış, ancak devamında kendisini büyük bir karmaşanın içinde buluvermişti. Neredeyse sekiz aydır içinde taşıdığı bebeği artık aralarına katılmaya hazırdı ve onu bu yolculuğunda yalnız bırakmayacak bir sürü kadın da etrafını sarmış durumdaydı.
Her kafadan bir ses çıkıyor, herkes elinde su dolu taslar ve kumaş parçalarıyla koşuşturup duruyordu. Kimisi doğuma yardımcı olması için yüksek sesle dualar okuyor, kimisi de karışık otlardan yapılmış tütsülerle odayı baştan sona arındırıyordu. Güneş ışınları düştüğü her yeri sıcaklığa boğduğundan pencerelerin kepenkleri kapatılmış, oda havasızlıktan durulmaz hale gelmişti. Her şeye rağmen yanından bir an olsun ayrılmayan kızlardan birinin elini sıkıca tutan Glennis, "Sakın beni bırakma!" diye bağırdı. "Sen de gitme."
Alnında boncuk boncuk terle başını sallayan kız, bir eliyle onun elini tutarken diğer eliyle açığa çıkan karnını ovmaya başlamıştı. "Kısa sürede bitecek leydim," demişti genç kız ama hiç de söylediği gibi kısa sürede bitmemişti.
Güneş batmış ve ay gökyüzündeki yerini almıştı ama Glennis hala doğum yapamamıştı. Sancıları artık katlanılması güç bir boyuttaydı ve ebelerin dediğine göre bebek çok kısa bir sürede gelecek gibi görünüyordu.
Kirlenmiş çarşafların arasında mücadeleye devam eden Glennis eğer normal bir durumda olsaydı ebeleri muhtemelen azarlayıp yanından kovardı ama şu an onlara muhtaçtı. İçinde çıkmayı bekleyen bu bebeği yalnızca onlar güvenli bir şekilde karşılayabilirdi.
Korkuyla ve acıyla inlediğinde, "Bebek ters geliyor!" diye bağırdı ebelerden biri de panikle. Kendisinden daha yaşlı ve muhtemelen daha tecrübeli olanı onu kenara itip yatağın ucunda eğildiğinde, "Evet, bebek tersten geliyor!" diye onayladı yardımcısını ve kollarını sıvayıp onu karşılamaya hazırlandı.
Panik, o an da Glennis'in bütün bedenini ele geçirmişti. Az önce ebelere karşı hissettiği sinir duygusundan artık eser yoktu. Sadece tek düşünebildiği bebeğinin sağlıkla doğmasıydı.
"Bebek ters geliyor ama eninde sonunda gelecek. Ikınmaya devam et!" Yaşlı ebe, Glennis'in bacaklarını biraz daha kenara ayırırken, elini karnına sıkıca bastırdı. "Son bir gayretle ıkınman gerekiyor. Vakit geldi."
Yanındaki kızların ellerini sıkıca kavrarken, Glennis son bir gayretle daha ıkındı. Ağlamayla karışık feryadı bütün odayı sararken derin bir iç çekerek kendisini yatağa bıraktı ve gözlerini yumdu. Acıları artık son bulmuştu ve bebeği dünyaya gözlerini açmıştı ama nedense sesi hiç çıkmıyordu. Glennis o an gözlerini panikle açtı ve bacaklarını hafifçe indirerek alt tarafta bebeği elinde tutan ebeye baktı. "Neden ağlamıyor?"
Yaşlı kadın kanla kaplı bebeğin göğsünde hafifçe vurduğunda, titrek bir ses odayı doldurdu ama bu sesi bekledikleri birkaç saniye odada bulunanlara sanki bir ömür gibi gelmişti. Bebeğin ağlamasıyla odayı dolduran kızlar sevinç çığlıkları attı. Zorlu sürecin sonu hüsran olacak diye herkes bir an için çok korkmuştu ama minik savaşçı bütün aksaklıklara rağmen hayata sıkı sıkıya tutunmuştu.
Yaşlı ebe, bebeği kumaş parçasına sardıktan sonra yatmakta olan annesine doğru uzattı. "Bir kız," dedi sakince. "Kanlı Ay zamanı dünyaya gelen bir kız."
Glennis hafifçe doğruldu ve bebeğini kucağına aldı. Minik parmaklarını tuttu ve tombul yanağını nazikçe sevdi. Küçük burnuna ve birkaç tutam saçına hayran hayran bakarken, "Ne derler bilirim," dedi ebeye dönerek. "Kanlı Ay'ın doğanları, savaşın çığırtkanları."
Genç kadın bunu daha önce de duymuştu. Bundan tam on yıl önce aynı gün annesinin kulağına da aynı sözler çalınmış ve küçük kardeşi için aynı felaket öngörülmüştü. Glennis şimdi annesiyle aynı kaderi paylaşıyor ve belki de o anda annesinin hissettiği gibi hissediyordu. Heyecanlı ama bir o kadar da endişeli. Yine de her şeye rağmen kucağında tuttuğu bu minik kız için oldukça güçlü duygular besliyordu. Ne dediklerinin veya neyi öngördüklerinin bir önemi yoktu. O biricik kızıydı ve her şeyiyle ona aitti. Varsın savaşı kapısından eksik etmesindi, onun varlığı bile her şeye değerdi.
Kederle gülümseyen ebe, "Dua edelim de bu asil kız için savaş yeniden kapımızı çalmasın," dedi. Üzerindeki yamalı önlüğünü çıkarıp kollarını yukarı doğru iyice sıvadı ve odanın diğer tarafında bulunan bakır tasın içinde ellerini yıkmaya koyuldu. Gordon ailesinin hizmetinde olan diğer kızlar da yavaş yavaş ortalığı toparlamaya başlamış ve kendi aralarında konuşmaya dalmışlardı. Sessizce eski bir tekerlemenin sözlerini mırıldanıyorlardı. Gözlerinde endişe, kalplerinde ise korku vardı.
Glennis onlara kızamıyordu çünkü korkmakta haklılardı, biliyordu. Son savaşın üzerinden çok uzun bir zaman geçmemişti ve Esprua da kapanması zor yaralar almıştı. Özgürlükleri ellerinden alınmış ve artık Naxinta'ya bağlanmışlardı. Üstelik verdikleri mücadele bir şeye yaramadığı gibi halkı iyice de yoksullaştırmış ve muhtaç duruma düşürmüştü. Halkın hem parası hem de özgürlüğü gitmişti. Yeni bir savaştan korkmakta son derece haklılardı. Bu yüzden kimse onlara kızamazdı.
Kızlar odadan birer birer çıkarken, Glennis bebeğini sarıp sarmaladı ve bakışlarını pencereden dışarı çevirdi. Kırmızılara bürünmüş ay gözlerinin önündeydi. Zihninde ise kimilerine göre kehanet kimilerine göre sıradan bir çocuk tekerlemesi olan o meşhur sözler vardı:
"Kanlı Ay'ın doğanları, savaşın çığırtkanları. Bağırınca bir kere, alır canları seve seve."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖZGÜR RUHLARIN SAVAŞI • Kraliyet Uğruna (Askıda)
Fantasy#Wattys2019 - Fantastik Kazananı "Krallar ölür, prensler savaşır ve halk, mutlak bir kaosa mahkum olur." Yüzyıllardır süren bu düzen, insanların içindeki umudu gitgide yok etmiş ve herkesi bu karanlık düzene mahkum etmiştir. Ruhlarını prangalarından...