sedici

707 53 26
                                    

10 Ocak 2023

Aden Aslanova'dan

İnsanın okuduğu, düşündüğü şeylerin evrene bir mesaj olarak gidebilecek olduğunu da tahmin etmesi gerekiyormuş; 2023 yılının ilk günlerinde öğreniyorum. Shakespeare oyunlarındaki karakterlere kıyafet biçmeye çalışırken kendimi onun komedilerindeki ne birbirlerini sevenlerin anlaşabildiği ne de aile bireylerinin birbiriyle uyumlu olabildiği o evrene ışınlıyorum. Dedem de hiç adeti olmasa da kitap okumayı huy edinmeye çalışıyor bu dünyadaki son günlerinden. Gece birde Arin, Alper, ben oturduğumuz ciğercide çalıyor telefonum. Babaannem "Dedeni kaybettik kızım." diyor. "Ölümle Yüzleşmek diye bir kitap okuyordu, böyle şeylere bakma gel yatağımıza gidelim dedim. Düşünceliydi, dikkatini dağıtmak istedim ama kalp krizi geçirdi. Hastaneye istesek de yetiştiremezdik. Kollarımda can verdi."

Firuze Aslanova'nın titreyen sesinden her an yükselecek bir feryat bekledim, merakla bana bakan iki erkeğe "Durun" dercesine elimle işaret yaptım. Ağlamıyor babaannem, metanetli. Ya da kocasının yaşının farkında ve bekliyordu bunu. Ya da şokta sadece. İnsan ömrünün yarısından fazlasında her gün gördüğü birinin yok olduğunu nasıl algılar ki kısa sürede? "İyi misin?" diyorum. Salakça bir soru. "İyiyim," yanıtı geliyor. "Şimdi ağlayamam. Niko doğduğu yere gömülmek istiyordu. Dedenizi Rusya'ya götüreceğiz."

"Geliyoruz." deyip kapatıyorum. Ne diyebilirim ki? Yaz tatillerimin silik anılarında beni lunaparklara götüren, çok sevdiği karısıyla bozuşmak pahasına evin içinde bizimle kovalamaca oynayan adamı kaybettiğimi daha kavramıyor beynim. Sadece yaşlı, iyice huysuzlamış ve şirketinin yönetim kurulu dahil bilgisi dahilinde olan her konuyu en ufak detayına kadar yönetmeye ant içmiş bir adamın gittiğini biliyor daha. Daha iki gece önce akşam yemeğinde yapacağım işi önemsiz bulup, "Liseli çocuklara verilen ödevler gibi, daha ciddi bir mevzuya yönel." diyen dedemin öldüğünü biliyorum sadece. Babaanneme "Allah rahmet eylesin." demem gerektiğini de bilmiyorum hatta. Birazdan Alper söylediğinde öğreneceğim.

Telefonu bırakıp "Dedem babaannemle sevişirken kalp krizi geçirmiş, ölmüş." diyorum. Yüzüm dümdüz, şaka yaptığımı sanıyorlar. Gülüşlerine karşılık bulamadıklarında "Hasiktir." diyor Alper. Gözümden yuvarlanan yaşları yanaklarıma akana kadar ben fark etmiyorum, o ediyor. Silmeye uzanıyor bir işe yaramayacak olsa da.

Apar topar çağırdığımız takside birbirimizi teselli hakkımıza saygı duyuyor olmalı ki elimi tutup "Başınız sağolsun güzelim." demekten öteye konuşmuyor benimle. Arin'in omzuna gömüyorum başımı. Yaşlar hala benim kontrolümde olmadan dökülüyor, giydiği kazağı ıslatıyor. Kardeşim de aynı durumda biliyorum. Konuşamıyor, yumruk yaptığı elini ağzına götürmüş bekliyor öylece.

Kızarmış gözlerimiz babaanneminkiyle uyuşuyor. Evin içinde oturmuş tek başına, kalkmış sanki o gün için özenle hazırlamış gibi siyah bir takım giymiş. Boynunda kocasının düğün hediyesi olan gerdanlık, elinde bir ömür önce taktıkları yüzük. Makyajsız, hala peri gibi. Biliyorum dedemin neden onsuz tek gün geçiremediğini, onun çabasız yaydığı insanın içini serinleten enerji olmadan tamamen farklı bir yaşam sürerdi. 20 yaşında bir tatilde tanıştı hayatını şekillendirecek kadınla, ondan sonra hayatının kalanını kendini bir düşünüyorsa onu üç düşünerek geçirdi. Bendeki, Arin'deki ya da babamdaki anısının bir önemi yok. "Bir gün pişman olmadım peşinden giderken." demişti Firuze Aslanova bir kez hadsiz bir muhabir kariyerini evliliği için sonlandırmasını sorduğunda. Hiçbir şeyi tam yapamadıysa da onu sevmeyi bildi. Ben buna saygı duyarım, bir de ara ara düşünürüm. Bu bir yetenek mi yoksa öğrenilmesi gereken bir ahlaki duruş mu diye? Babama neden öğretmedin diye sorasım gelirdi dedeme, artık şansım yok.

escapism  // barış alper yılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin