Sabahın 5 inde kalkmak... Yatağımda yastığıma sarılmış uyuyordum. Annem geldi ve birden uyandırdı.
"Ya anne" dedim
"Ya annesi yok Eylül! Hemen elini yüzünü yıka ve kahvaltıya gel. Daha yola çıkıcaksın. Orada yemek bile vereceklerini sanmıyorum.
-İş için başka bir şehire gitmek zorundaydım. Eğer çalışmassam okulum için gerekli miktardaki parayıda biriktiremezdim. Bu yüzden bugün gitmek zorundaydım. Ailemden, arkadaşlarımdan, köpeğimden ve en önemlisi doğduğum yerden ayrılacaktım. Bu benim için çok zordu...
Hemem kalkıp elimi yüzümü yıkadıktan sonra rahat pembe ayıcıklı pijamalarımı çıkarıp üstüme beyaz t- shirt ve altıma da kot şortumu giyip odamdan çıktım. Aşağı doğru inerken
basamakların üstündeki beyaz notu elime aldım ve okumaya başladım. Bi numara vardı. Altında koyu siyah renkle "Beni kaydet işine yarayacak bu numara" yazıyordu. Bu numara ne annemin ne babamın nede telefon rehberimde kayıtlı olan biri değildi. Onu kaydetmekte her ne kadar tereddüt etsemde kaydettim. Bi an aklımdan kötü düşünceler geçirirken annemin "Eylül nerde kaldın saat 5:30 oldu!" demesiyle irkildim ve koşar adımlarla aşağı doğru indim. Mutfağa vardığımda, annem omlet yapmıştı. Omletin harika kokusu mideme kadar doldu. Hemen masaya oturup yemeye başladım. Birden ayağıma bir şey çarptı. Bakmak için eğildiğimde ise köpeğim Çoko olduğunu farkettim. Ağzında kutu gibi bir şey vardı. Ağzından aldığımda ise içinde bir not daha olduğunu farkettim. Notu elime almamla kafamı masaya çarpmam aynı anda oldu. Hafif bir çığlık atarak kafamı yavaşça çektim. Buzluktan buz alarak kafama koydum. Ve bian not aklıma geldi ve hemen notu masadan alıp odama koştum. Annem arkamdan her ne kadar "yemeğini yemedin!" desede ona aldırış etmeden koştum.
***
Odama vardığımda notu açtım. "Aferin numaramı kaydetmişsin emin ol zamanı gelince işine yarayacak" yazıyodu. Korkmaya ve endişelenmeye başlamıştım. Hatta korkudan tırnaklarımı bile kemirmeye başlamıştım. Ağlamak istiyordum ama saat 5:50 olmuştu 6:00 da orada olmak zorundaydım. Yoksa otobüsü kaçırır ve ilk iş günüme geç kalmış olurdum. Hemen bavulumu alıp merdivenlerden indim. Annem
"Bune acele?!"
"Çok geç kaldım anneciğim. Üzgünüm hemen gitmem lazım!" deyip anneme kocaman ve bi o kadarda tatlı bir öpücük verip oradan ayrıldım. Kapının kapanış sesi beni çok korkuttu. O kadar garip bir ses çıkmıştı ki sanki biri yapmış gibiydi. Bi an saate baktım ve 4 dakikamın kalfığını anlayınca koşmaya başladım. Yolda çok yakışıklı biri çarpışırken elimde tuttuğum kitaplar (ve kitabın içinde notlar saçılmıştı) onları kaldırmaya eğilirken benden daha hızlı bir şekilde eğildi ve kitaplarımı toplamaya başladı. Tabiki ilk önce notları aldığım gibi cebime koydum. O an göz göze geldik. Yakından o kadar tatlıydıki. Hemen gözlerimi devirdim ve kitapları toplamaya devam ettim.
Utançtan kıpkırmızı olmuştum. Özür dileyerek neden bu kadar acele ile gittiğimi sordu. Ona teşekkür ettim ve işime geç kalıcağıma otobüsü kaçıracağımı söyledim. Aklıma saat geldi ve saate baktığımda iş işten geçmişti... Saat 6:12 idi. Artık otobüs kalkmıştır diyerek mırıldanırken.
"Adım Oğuzhan." dedi
"Benimde adım Eylül" dedim gergince. Yüzümün önüne gelen saçları kulağımın arkasına sıkıştırırken.
"Çok hoş bi ismin var."
"Teşekkür ederim"
Gülümseyerek neler olduğunu sordu? Ve ona anlattım (notları anlatmadım benle dalga geçeceğini düşündüm) Daha sonra beni motoruyla oraya bırakabileceğini söyledi ve arkasından itiraz istemediğini belirtti. Çaresizce kabul etmiştim. Motoruna binip nereye gideceğimi sordu. Ona yolu tarif ederken birden duraksadı. Ne olduğunu anlamamıştım.
"Oğuzhan!!"
"..."
"İyi misin!?"
"..."
Hala sessizliğini hiç bozmadan koruyordu. Bian bana döndü gözleri faltaşı gibi açılmıştı.
"Oğuzhan!!" diye bağırdım. Kalbim hızlanmaya başlamıştı. Hava kararıyordu. Yağmur bulutları geliyordu. Oğuzhan hala bakıyordu en sonunda derin bir nefes alfı ve rahatladı. Tek o değil bende rahatlamıştım.
"Oraya gitme Eylül! Orada çok garip şeyler oluyor son bir kaç haftadır. Herkes oraya Esrarengiz Şehir diyor." dedi hala bana şaşkın şaşkın bakarken.
"..." bişi diyememiştim. Sadece yutkunmuştum. Ya bu notlar!?. Bi alakası var mıydı!?...
***
Diye düşünürken, rüzgar çıkmaya başlamıştı. Bir şişe hızla bize doğru yuvarlanıyordu. Ve motorun ön tekerleğinin önünde sıkıştı. Oğuzhan onu alırken içimden gene bir notsa eğer!! Diye düşünmedim değil. Oğuzhan içindeki notu aldı ve okumaya başladı. "Ee gelmiyor musun? Seni orada bekliyor olacağım." Aman Allah' ım. Şimdi kalp krizi geçirecektim. Nefes alış verişim hızlanırken Oğuzhan bişi olmamış gibi uzaklara dalmıştı. Benle ilgilenmemesine sinir olmuştum. Kendimi toparlayarak rahatladım.
"Oğuzhan artık gidebilir miyiz!?" dedim arkamdaki rahatsız edici yamuk koltuk başını düzeltirken.
"Pekala" dedi ve hızla gaza basıp ilerlemeye başladık. Çok fazla hızlı sürüyordu. Belinden özellikle tutmamaya çalışırken birden elim tuttuğum yerden kaydı ve Oğuzhan' a sarıldım. Gözümü kapattım ve
"Biraz yavaşlayabilir misin!?" dedim hala ona sıkıca sarılmış durumdayken. Ona sarılmam Oğuzhan' ı sevindirmiş olacak ki tip tip bakıp
"Ne oldu? Korktun mu? İstersen sarılabilirsin." dedi pis pis sırıtarak. Sinir olmuştum ve belini bırakmayı deniyecekken hışımla sağa döndü.
"Sinir etmek için mi yapıyorsun!?"
"Hayır, işine yetiştirmek için hızlı gidiyorum." dedi hala pis pis sırıtarak. Cidden sinir olmuştum. Saate baktım saat 7:03 dü! 6 da orada olmam gerekiyordu ama geç kalmıştım!.
***
Ve işte! İş yerime varmıştım. Oğuzhan' a teşekkür ederek motordan indiğim gibi koşmaya başladım. Garip, kimse yoktu. Sekreter yerinde değildi. Susamıştım ama kantinci de yoktu. Müdürün odasına çıktım. Müdür yerindeydi. Kapıyı tıklatarak içire girdim.
"Merhaba ben Eylül" dedim. Etrafa şaşkın şaşkın bakınırken.
"Hoşgeldin." dedi. Ben müdür koltuğunun karşısındaki müşteri koltuğunda yerimi aldıktan sonra bana baktı ve
"Buralarda çalışmak için fazla genç değil misin?" anlamamıştım. Neden gençler çalışamıyor mu yani?
"Hayır ben buraya iş için geldim ve büyüdüm artık!" beni süzerken birden bir şey hatırlamış gibi karşıma oturdu.
"Eylül KARABAY!!" dedi ve cebinden bir not çıkardı. Bana uzattı. Gene korku ve tedirginliğimi belli etmemeye çalışarak notu açtım. Sadece bir kelime yazıyordu. "Yakınlarındayım." Etrafıma bakınırken gözüm dolmuştu.
"Bu kimden geldi acaba?" dedim korkuyla.
"Öğle yemeğine çıktığımda masamda buldum."
"..." bişi diyemiyordum. Korkudan çıldıracak gibiydim. Bian Oğuzhan' ın sözleri aklıma geldi. "Oraya gitme Eylül!" Ağlamamak için tüm enerjimi bitirmiş olmalıydım çünkü akan damlalara engel olamıyordum. Odadan hışımla çıkarak lavoboyu aramaya başladım. Lavoboyu bulunca elimi yüzümü yıkadım ve kendime geldim. Tam peçeteyi çekecekken peçetede ki yazılara gözüm kaydı. Kırmızıyla yazıyordu! "Yakında sana kim olduğumu göstereceğim" artık cidden sinirden ağlamaya başlamıştım. Tam yere düşecekken birden Oğuzhan içeri girdi ve kollarımdan "Eylül!!" diye bağırarak tutmuştu.
***
Gözlerimi bi odada açtım ve yana döndüm. Oğuzhan yanımdaydı. Koltukta oturuyordu. Birden gözlerini açtı ve
"İyi misin!!?" dedi bana bakarak.
"İyiyim. Senin ne işin var burada?"
"Yağmur başladı bende girişteki koltuklarda dinlenmeye başladım. O an seni koşarak lavoboya girerek görünce endişelenip kapının önünde beklemeye başladım. Sesler gelincede içeri girdim." dedi. Bişi demedim ve o kadar yorgundum ki hemen uyuyakalmışım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Esrarengiz Şehir
ActionOraya gittiğimde bütün olaylar ardı ardına beni takip ediyordu...