Kozlar,Alarm,El Çabukluğu

8 0 0
                                    

I. BÖLÜM – ÜÇÜNCÜ KISIM


KOZLAR, ALARM, EL ÇABUKLUĞU

İşler hızla boka sarıyor.

Denizin dibine batasıca ambara bir sürü Paslı Kanca iti üşüştü; ama Malcolm'ın umrunda mı? O beni kafaya taktı bir kere.

Bir sonraki atışının gelmek üzere olduğunu sezip dönüyorum. Tüfeğinin gümbürtüsü sağır edici. Bir salise önce durmakta olduğum yerde bir kutu patlıyor.

Yanlış anlamadıysam, eski ortağım beni öldürmeye çalışıyor.

Bir mamut dişi yığınının üstüne perendeyle atlayıp, ona üç kart fırlatıyorum. Kartlar yerine varmadan siper alıp, çıkacak bir yol arıyorum. Birkaç saniyem olsa yeter.

Yüksek sesle küfrediyor, ama kartlar onu sadece yavaşlatacak. Hep katır gibi sağlam olmuştur. Katır gibi inatçıdır da. Tadında bırakmayı hiç bilmez.

"Kaçamayacaksın!" diye böğürüyor. "Bu sefer kaçamayacaksın!"

Ne demiştim?

Gerçi, her zamanki gibi yanılıyor. Olabildiğince hızlı bir şekilde müsaademi isteyeceğim. Gözünü kan bürüyünce onunla konuşmaya çalışmanın hiçbir anlamı yok.

Bir patlama daha duyuluyor. Demacia işi paha biçilmez bir zırh takımından seken şarapneller, yerlere ve tavana saplanıyor. Sağa sola kaçınıp, onları şaşırtıyorum ve bir şeylerin arkasına sinerek bir siperden diğerine koşturuyorum. Graves peşimden ayrılmıyor, bağıra çağıra beni suçlayıp tehdit etmeye devam ediyor. Tüfeği sürekli gürlüyor. Graves iridir ama hızlı koşar. Bunu neredeyse unutmuşum.

Tek sıkıntım Graves de değil. Beyinsiz herif bağırıp çağırarak, tüfeğini ateşleyerek yedi düvelin itini başımıza topladı. Paslı Kancalar etrafımızı sardı ama ön kapıyı tutması için birilerini geride bırakacak kadar da akılları var.

Artık tüymem lazım; ama almaya geldiğim şeyi almadan gitmeyeceğim.

Graves'e ambarın etrafında bir tur attırıyorum; sonunda başladığımız yere dönüyoruz. Ben, ondan bir an önce varıyorum. Ganimetle aramda çeteciler var, üstelik kalabalıklaşıyorlar; ama bekleyecek vakit yok. Elimdeki kart kırmızı parlamaya başlıyor; ambar kapılarının tam ortasına saplıyorum. Patlama, kapıları menteşelerinden söküyor; çeteciler dağılıyor. Ben ilerliyorum.

İçlerinden biri tahmin ettiğimden çabuk toparlanıp, baltasını bana savuruyor. Kendimi yana atıp dizine tekmeyi basıyorum, arkadaşlarına da akıllı olsunlar diye bir küme kart fırlatıyorum.

Yolum açılınca, çalmak için anlaştığım süslü hançeri alıp kemerime takıyorum. Bu kadar zahmete girmişken, paramı alayım bari.

Ardına kadar açılmış olan mal giriş kapıları beni çağırıyor ama önlerine bir sürü Paslı Kanca iti yığılmış. Bu taraftan çıkış yok. Bu tımarhanede kalan son sakin köşeye doğru seğirtiyorum.

Kartlarımdan biri elimde dans ederken kaymaya hazırlanıyorum. Ama tam kendimi bırakacakken, kuduz bir ayı gibi peşimden ayrılmamış olan Graves ortaya çıkıyor. Kader geri teperek gürlüyor ve Paslı Kancalardan biri kıyma oluyor.

Graves'in kanlanmış gözleri, elimde parlayan karta takılıyor. Ne yapacağımı bildiğinden, silahının dumanlar tüten namlusunu bana çeviriyor. Konsantrasyonumu bozup hareket etmek zorunda kalıyorum.

Arkamdan "Nereye kadar kaçacaksın!" diye haykırıyor.

İlk defa akıllı oynuyor. Bana, ihtiyaç duyduğum zamanı bırakmamaya dikkat ediyor.

Beni planımı gerçekleştirmekten alıkoydukça, bu heriflere yakalanma ihtimali içimi sıkmaya başlıyor. Patronları pek öyle merhametli bir tip değildir.

Kafamda kırk tilki dolaşmasına rağmen, bir şeyi çok belirgin olarak hissediyorum: tuzağa düşürüldüm. İşe en çok ihtiyacım olduğunda, çok kolay görünen bir iş gökten zembille önüme iniyor ve mekâna gidince bir de görüyorum ki, eski ortağım beni orada bekliyormuş! Graves'ten çok daha zeki biri beni parmağında oynatıyor.

Ben bu kadar kolay lokma değilimdir yalnız. Ahmaklığıma duyduğum öfkeden kendi kendimi dövesim geliyor; ama rıhtım zaten beni o zahmetten seve seve kurtarabilecek çeteci kopuklarla dolu.

Şu an en önemlisi, buradan defolup gidebilmek. Malcolm'ın lanet tüfeğinden iki atış sesi daha gelince koşmaya başlıyorum. Sırtım tozlu, tahta bir kasaya çarpıyor. Arkamdaki çürümüş tahtaya, başımın birkaç milim yanına bir arbalet oku saplanıyor.

"Buradan çıkış yok gülüm!" diye bağırıyor Graves.

Çevreme bakınca, patlamanın çıkardığı yangının çatıya doğru yayılmakta olduğunu görüyorum. Haklı olabilir.

"Biri bizi sattı Graves!" diye bağırıyorum.

"Adam satmaktan en iyi sen anlarsın!" diyor.

Mantıklı konuşmaya çalışıyorum.

"Beraber çalışırsak, paçayı kurtarabiliriz."

Çok çaresiz kaldım, ne yapayım?

"Sana bir daha güvenmektense buradan leşimin çıkmasını tercih ederim," diye gürlüyor.

Tam olarak bu cevabı bekliyordum. Mantıklı konuştukça Graves sinirleniyor; bu da benim işime geliyor zaten. Karışıklıktan yararlanıp, ambarın dışına kayıyorum.

Graves'in içeride bas bas bağırdığını duyabiliyorum. Köşeyi dönüp, beni bulmayı umduğu yerde alay eder gibi geride bırakılmış bir kart buldu mutlaka.

Arkamdaki yükleme kapılarından içeri bir sürü kart fırlatıyorum. İncelik zamanı geçeli çok oldu.

Graves'i yanan bir binada bıraktığım için üzülüyorum ama bir süre sonra geçiyor. Ona hiçbir şey olmaz, çok inatçıdır. Ayrıca liman şehirlerinde rıhtımda yangın çıkması büyük mevzudur; karışıklık bana zaman kazandırabilir.

Katliam Limanı'ndan çıkan en kısa yolu ararken, bir patlama duyup arkama bakıyorum

Graves, ambarın duvarını patlatarak açtığı koca bir delikten dışarı çıkıyor. Bakışlarından cinayet arzusu okunuyor.

Şapkamla ona selam verip koşmaya başlıyorum. Çiftesini gümlete gümlete arkamdan geliyor.

Adamın kararlılığını takdir etmek lazım.

Umalım da o kararlılık bu gece ölümüme neden olmasın.


Büyük KapışmaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin