Bölüm 1 ---> ///YOLCULUK///
Multimedya; Savaş.//ASEL'İN AĞZINDAN//
Sabahın köründe beni uyandırmak için itinayla çalan alarmıma gözlerimi açma gereği duymadan elimle komodinin üzerinde aramaya başladım. Yine üşengeçliğimin bedenimi rehin aldığı dakikalardaydım ve alarm kulak zarımı delmek istercesine çalmaya devam ediyordu. Bilirsiniz, alarm sesleri bir süre sonra insanın sinir hücrelerini dürtmeye başlar. Şimdi alarmımın ölümünü gerçekleştirirken sevdiğim mavi duvarın zarar görmesini sağlamıştım. Yine de,hiçbirşey tatlı uykumun önüne engel olacak rütbede değildi. Yumuşacık yatağım, şampuan kokusuna bürünmüş yastığım ve yaz mevsiminin sonlarında olmamıza rağmen hala ortalıkta fıldır fıldır dolaşan sineklerden koruyan çarşafım ile uzun süredir düzenli bir ilişkimiz vardı.30 nisan 2010 tarihinden beri. Evet tarih ne kadar bana kötü anıları hatırlatsa da, benim için haytaın gerçeklerine MERHABA dediğim tarihti. Şimdi ise bu lanet şehire HOŞÇAKAL demenin zamanı gelmişti. Alarm uykumu kaçırsada beynimi rahat bırakmayan düşüncelerim, şu an yataktan yavaşça kalkıp ayna ile buluşmama yardımı büyüktü. Göz altı torbalarım, kuş yuvasına dönmüş dağınık saçlarım, aynadaki yansımama attğım bezgin bakışlarım ile Miss Turkey'de sondan birinci olur çıkardım.
Aynadaki yansımamla bakışma faslımı bitirdikiten sonra ayaklanıp direkt olarak banyoyu hedefledim. Soğuk bir suyu uykuma iyi geleceğini düşündüğümden soğuk suyla yüzüme şok uygulamaya başladım. Bu şoku beynime de yapmayı isterdim doğrusu. Hiçbirşey yaşamamış gibi hayatımda devam etmek, beyaz sayfalırımı kirleten anıları hatırlamamak ya da kabus mu demeliyim? Her ne boksa. Tek istediğim şu şehirden bir daha dönmemek şartı ile gitmek ve mümkünse bir daha dönmemekti.
Kafamdan boğucu düşüncelerimi süpürürken merdiven basamaklarının ardından mutfakta kendime atıştırmalık olarak amerikan filmleride ki gibi sandviç hazırlamıştım. Gerçi doğru düzgün bir şeyler hazırladığım da yoktu. Belki de bu bir deri bir kemik halimin sebebi busur. Saatimi yoklarken uçağımın kalkış saatine 2-3 vardı. Şimdi hazırlansam, saçımı bir saat prezentabl* hale getirecektim, ceviz kabuğu kadar küçük olan bavuluma bir dolap dolusu canımdan değerli kıyafetlerimi buruş buruş hale getirip yerleştirmekle uğraşacaktım. Taksi bulamazsam? Hadi buldum diyelim, bunun gitmesi var. Ona da bir yarım saat ekle. Geriye sadece bir buçuk saatim kalıyordu. Şimdi amerikalılara özeniyor bu kız diyeceksiniz ama haykırarak 'Aman tanrım' diyesim geliyordu. Sandviçimin son lokmasını da kocaman ağzıma tıkıştırdıktan sonra ayıcıklı pijamalarımdan henüz sıyrılmadan bavula doğru yöneldim. Fermuarını alelacele açıp dolabımda takıntılarıma –renk- göre dizdiğim kıyafetlerimi gelişi güzel bavula sokuşturuyordum. Parana kıyıp bir bavul daha almalıydın Asel. Herneyse, sığmazsa kol çantama sıkıştırırım diye düşünürken çantamla duygusal bir bakışma gerçekleştirdim. Huzursuz bi iç çekişin ardından bavulum kapanmayacak derecede dolmuştu. Kara kara düşünürken başımın üstünde temsili bir ampul yanmıştı. Bavulun üzerine kurulurken popomun üzerinde zıplayıp durdum ve kapanacak dereceye geldiğinde zorlukla fermuarını yuvasına gönderdim.
Kulpunu parmaklarımla sıkıcasına kavrayıp ayağa kaldırdım ve dolabımda bıraktığım son kıyafetlerimi yatağa fırlattım. Beyaz tişörtüm ve abartı bir kısalığa sahip olmayan şortumu üzerimdeki ayıcık desenli pijamalarımla takas ettim. Koyu kayve tonlarında, dünden kalma bukleli saçlarımı tepeden at kuyruğu yaptım. Saatimi kontrol ederken bavulun kulpundan iki elimle tüm kuvettimi kullanarak tutup, zar zor merdivenlerden indirerek kapı eşiğine hoyratça koydum. Nefes nefese öne doğru eğilirken elimi kalbimin üzerine koydum ve nefes alış verişimi düzene sokmaya çalıştım. Eve bir bakış atarken dudaklarımı birbirine bastırıp düz bir çizgi haline getirmiştim. Şimdi kazandığım üniversite de, yeni bir şehir de mutlu bir başlangıç yapma zamanı.
--Yarım saat sonra—
Aklımdaki saat ile doğrulamak için dijital tabelada İzmir uçağının 13:30'da kalktığını bir kez daha tescilleyip gözlerimi saatime doğru kaydırmamla anonsun kulaklarımda yankılanması bir olmuştu. Bavulumla birlikte uçağa doğru ilerlerken hosteslerden birine bavulu, diğerine bileti uzatıp yerimi gösterdiklerinde içten içe cam kenarı olması için dua ediyordum. Kim sevmez ki cam kenarını, değil mi?
//SAVAŞ'IN AĞZINDAN//
Elimde akan kanlar, çiziklerin sızıları, içimde taşıdığım gerçeklerin acıları yanında solda sıfır kalıyordu. Sokakta ki halim ile mesleğim hiç uyuşmuyordu ve bunu yüzüme vuran kişi kalmamıştı. Başta da aile fertlerim. Yine de, bu hayatımdan şikâyetçi değildim. Sadece ben de diğer insanlar gibi gerçeklere kulaklarımı, gözlerimi kapatmak isterdim. Gerçekleri ruhunda barındıran birisi bunu nasıl yapabilir ki, değil mi? Neredeyse imkansız. Babamın sözleri hala beynimde bozuk plak gibi tekrarlanıyordu. Belki de, başka bir şehir bana iyi gelirdi. Yeni şehir, yeni ortam, yeni insanlar...
Bilirsiniz, yaş dinlemeyen anneler daima endişeli ve bunun üzerine telaşlıdır. Ailemden bahsetmeyi sevmiyorum, ama üvey bile olsa, sahte bile olsa güzel rol yapıyordu. Oscar ödüllerine ilk aday gösterilebilecek kadar. Bu gerçeği (!) göz önünde bulundurarak üstüm başımı ve elimde ki yoğun kanı gözler önüne sermemek adına kapıdan usulca içeri girdim. Direkt odama geçerken basamaklarda adım sesleri çıkmaması için parmak uçlarmda ilerliyordum. Odam da banyoya açılan diğer kapıyı sessizce aşağıya indirip musluğun altında ellerimi kandan bir güzel arındırmaya başladım. Ayna da pürüzsüz yüzümü incelerken derin bir nefesi havaya armağan ettim. Musluğu kapattıktan sonra ufak bir yara bandı ile çizikleri sakladım. Keşke her yara bu kodar kolay saklanabilinseydi. Siyah, tavana kadar uzanan dolabımdan gerekli kıyafetlerimi koluma asarken baş kısımda duran, âdeta boyumla yarış eden bavulu ortaya çıkardım. Kıyafetleri rahatlıkla içine doldururken gözlerim komidinin üzerindeki çerçeveye takılmıştı. Gözlerimi bu kadar kolaylıkla doldurabilen, kalbime bir sızı bırakıp gidebilen meleğimin fotoğrafıydı. Kıyafetlerimin üzerine çerçeveyi özenle yerleştirip baş parmağım ile camın ardındaki gülen yüzünü okşadım. Bavulun diğer yarısını kapattıktan sonra, ayağa kaldırdım. Evden ayrılmak üzere bavulla kapı önüne geldim. Askılıktan siyah, ince ceketimi kollarımdan geçirdim ve bavulla birlikte kendimi hafif rüzgarlı havanın kollarına teslim ettim. Vedalardan hoşlanmadığım için onlarla vedalaşma gereği duymadım. Eminim ki onlarında umrunda olmazdı. Babam çoktan 13:30'a İzmir uçağını benim adıma ayırttığından orada bilet sıkıntısına girmeyecektim en azından. Arabanın bagajına bavulu yerleştirip kendimi sürücü koltuğuna konumlandırdım. Motor sesinin ardından bir kuvvetle ayağımı gaz pedalına bastırdım ve doğruca havaalanına sürmeye başladım.
----
Bileti hostese uzatırken gözlerimle onu baştan aşağı süzerken ''hostesler seksi olur,'' cümlesine tepki olarak doğmuş gibi bir hali vardı. VIP bölüme geçtiğimde yumuşak deri koltuğuma kuruldum ve rahatça pozisyonumu alırken yayıldım.
***
*Prezantabl: Düzgün hale getirmek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞEHRİN SOKAKLARI
Novela JuvenilHayatın gerçeklerini ruhunda barındıran bir sokak serserisi ve hayatın gerçeklerinden kaçan bir genç kızın karşılaşması bu ikili için ne kadar doğru olabilir?