HEYY!! YENİ HİKAYEME HOŞGELDİNİZ!.. Bölüm şarkısını kendiniz seçebilirsiniz, benim tavsiyeme göre maroon5- this summer's gonna hurt like mother fucker' ı açmanızı öneririm!.. iyi okumalar...
Bu şoförün de bana bir gıcığı var diye düşünerek bavulumun yanına ulaşabilmiştim sonunda. Kartımı basmak için öne doğru ilerlerken bir yandan da bavulumun düşmemesi için dua ediyordum. Eğer düşerse şu bizim yaratığa rezil olurduk.
Kartımı bastıktan sonra otobüsün arkalarına yani bavulumun yanına doğru ilerlemeye başladım. Bir yandan da şu bavulumu yukarıya taşıyan yardımsever çocuğa bakıyordum. Onu en arka koltukta tek başına otururken görünce sırıttım. Şimdi sıra dikkat çekme vaktiydi. Kulaklığımı çantamın en altlarından çıkarınca taktım iki kulağıma da ve This Summer's Gonna Hurt Like Mother Fucker- Maroon5 açmıştım.
"DİSSSSS SAMMIRS GONA HÖRT LAK MADIR FAKAAARRRR!!!!" diye söylemeye başladım. Ama ses biraz tuhaf gelmiyor değil. Ve herkes bana bakıyordu. Bana gıcık olan şoför bile arabayı durdurmuştu. Bir baktım ki bu kulaklığın ucunu takmamışım telefona.
Utanç beni yerle bir ederken ne diyeceğimi bilemedim.
"Ayhhh görüyor musunuz kulaklığın ucunu takmamışım telefona. Ehehehehheh." diye gevelemeye başladım.
Hani ögretmen size bir kompozisyan hazırlamanızı ister. Çıkarır sizi tahtaya. Bütün sınıftakilerden utanmazsınız sadece hoşlandığınız çocuktan utanırsınız ya, aynı durum şimdi benim için geçerliydi işte. Koca koca kadınlar, adamlardan utanmıyor sadece arkadaki çocuktan utanıyordum.
Neyse konumuz bu değil dostlar.
"Özür dilerim, yani şey bunun ucunun şeye takıldığını şey ediyordum. Tamam sustum"
İçimden bana süper gıcık olan bıyıklı tombik oförün arabasını çalıştırmasını ve evime dönmek istediğimi dua ettim. Ve öyle oldu. Yani şoför arabayı tekrar çalıştırdı. Ama hala evde değilim.
Upuzun, sıkıcı bir otobüs yolcukuğunu yolcu koltuğuna oturmak yerine ayakta dikiliyordum. Müzik açmaya da korkuyordum artık. Dışarıyı seyrederken şoförün arabayı durdurduğunu gördüm. İnen kişiye bakınca bunun o olduğunu anladım. Bavulum olmasa takip ederdim ama işte maalesef ki bavulum var. Durağın adını öğrendim. Şu bavulları bir bırakıyım o çocuğun yanına gidecektim. Benim adım Elif ise bu çocukla tanışacaktım.
Son durağa geldiğimizde bana süper gıcık olan bıyıklı tombik şoför bey otobüsü durdurdu. Zor olsada bavulumu indirdim. Evime doğru yürüyordum şimdi. Saatin akşam dokuz olmasına rağmen mahalledeki bütün çocuklar dışarıdaydı sanki. Ben çocukları gözümle izlerken bir yandan da beynimde evde ne yapacağımdı? Çok feci bir şekilde karnım gurulduyordu ve aşırı yorgundum. Yemek yapamayacaktım yani. Ama ne yemeliyim? Evde de hiçbir şey yok. Yani eşyalar falan var ama buzdolabında ekmek bile yok. Ekmek olsa yanında su içerdim. Karnımı bu şekilde doyurmaya bile razıydım. O zaman şöyle yapayım diye düşündüm. Bavulumu eve bırakıp, marketten bir paket makarna ve meyve suyu alayım. Bu çok daha şahane bir fakirdi. Umarım yemeği yaparken bayılmam.
Mis kokulu evime gelince bavulumu hemen kapı eşiğine koyacağım sırada etraf aydınlandı ve benim bibişlerim süprüz diye bağırmaya başladılar.
Sarılma kısımları es geçtim. İkisini göstererek çok değişmişsiniz dedim.
"Aman bu zevksiz ile takıla takıla yaşlandım zaten Elif" dedi Emre.
Doğduğumdan beri hep aynı mahallede yaşardık. Kimin babasının tayini, kiminin taşınması, kiminin ise üniversite hayalleri yüzünden ayrılması derken hepimiz dağılmıştık. Bir de Furkan diye bir arkadaşımız vardı. Onla çok çok iyi anlaşırdık. O da bir nedenden dolayı ayrıldı.
"Sen sus peşimi bırakmayan sensin." dedi Defne Emre'ye acıtmaya bir yumruk atarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EİUMSÇ!..
Teen Fiction'Neden hikayenin ismi böyle, hayatımda hiç duymadım' mı diyorsunuz? Okudukça anlayacağınıza eminim. Hikaye hakkında size ufak bir ipucunda bulunayım. Ne dersiniz? İPUCU: "Kocaman bavulumu bir sağ, bir sol elime getirip duyuyorum. Hayır da İzmir'de n...