Gözlerime baktı ve sessizce
"İtaat ediyorum." Dedi.
Üzerinden kalktım. Toparlandım ve hızla giyinip arabaya atladım. Gaza bastım ve hızla eve sürdüm.
İçinden çıktım artık, içimle konuştum.
Ben hep seni aradım, neredesin sen? Neredesin? Daha beni kaç kez terk edeceksin?
İçkimi yudumlarken kapıyı yumruklayan dengesizin kellesini odama avize yapabilirdim. Kapıyı açtığımda karşımda Paula'yı gördüm. Bir adım geri çekildim. Ve bir adım daha. Ellerini havaya kaldırdı ve
"Sakin ol, seni öldürmeye gelmedim. İçeri girmeme izin ver." Dedi, kısık ve kendine güvensiz bir sesle.
Ona salonu işaret ettim.
"Güzel bir evin varmış. Kim dekore etti, Winona mı?"
Ardarda sıraladığı kelimeleri sinirimi çoktan sikmişti bile. Yumruğumu suratına doğru salladım ve özenle seçtiğim sözcüklerimi havaya savurdum.
"Onun adını ağzına alma. Sakın. Yemin ederim, seni öldürürüm."
Bana gülümseyerek baktı.
"Onu seviyorsun. Özlüyorsun. Geri gelsin istiyorsun. Hissedebiliyorum."
Gerisin geriye ilerledim. Derin derin nefesler aldım ve sakinleşmeyi denedim. Annemin söylediği gibi, ona kadar saydım. Şayet o zamanlar sadece ona kadar sayabiliyordum.
"Yerini biliyorum. Nerede olduğunu biliyorum."
Anlamıyorum, neden benden köşe bucak kaçarken Paula ile görüşsün ki. Bu adam bir şeyler biliyor, benim bilmediğim şeyleri.
"Beni fazla küçümsüyorsun. Nasıl ki, saklandığın şu delikte seni bulduysam onu da o bataktan çıkartırım ama bunu yapmak istersem."
Gözlerimi gözlerinin üzerinde kilitledim. Yanlış oynuyorsun Paula, bir sonraki hamleni kestirebiliyorum.
"Ne istiyorsun?"
Basit bir soru, umarım basit bir cevabı vardır.
"Grubu yeniden toplayacaksın. Çaldığın parayı yeniden kazanacaksın. Ben de sana Winona'yı getireceğim. "
Ne kadar saçma bir teklifti bu böyle. Şsşkınlığımı gizleme gereği duymuyorum.
"Senin evini, grubunu dağıtan adamı yeniden yanında istiyorsun. Bu delilik."
Bana merhamet dolu bakışlar attı, en azından öyle olduğunu sanıyorum.
"Anlamıyor musun, ölüyorum."
Cümlesini tamamladıktan sonra elini cebine attı ve temiz bir peçete çıkarttı. Öksürdü, ağzını dolduran kan damlalarını görebiliyorum.
"Senin istediğin para değil. Yalnız ölmekten korkuyorsun."
Güçsüzlüğü gözlerinden okunuyordu.
"Önce Winona, sonra iş."
Paula zeki bir adamdı, onunla yeniden iş yapmak istemediğimi anlayabilecek kadar zeki.
"Önce iş, sonra Winona."
Sinir kat sayımı zorluyordu, sadece o kızı istiyorum.
"Bana inanmak zorundasın. Şimdi onu yeniden kazanmak için küçük bir şansın var. Bunu kaybetmek istemezsin, öyle değil mi?"
Şu an tüm küfürlerimi suratına savurup, onu şu camdan aşağı fırlatmak istiyorum ama muhtacım.
"Bana bir kanıt sun."
Uzun ve derin düşüncelere daldı. O benim kızımdı, benim kızım.
"Sana istediğin kanıtı vereceğim. Bak, Winona o sabah bunu giyiyordu. Aslında senin tişörtün değil mi?"
Tişörtü suratıma fırlattığında politik olmam gerektiğini biliyorum. Önce iş, sonra Winona, sonra açığa çıkan sırlar.
Tişörtün üzerindeki kokusunu hissedebiliyorum.
Ve önüme sunulan teklife bir cevap vermem gerekiyor, rahatlamalıyım. Bir içki daha hazırladım ve ona doğru uzattım. Tazelediğim içkimden bir yudum aldım.
"Anne mi babam mı öldürdü?"
Beklemediği yerden vurmuştum.
Derin nefesler aldı ve yutkundu. Babamın yıllarca hapisten çıkmasını, o pislik yuvasından kurtulmasını bekledim ben. Eğer annemi babam öldürdüyse, onu asla affetmeyeceğim.
"Hayır."
Yeterli bir cevap değildi bu. Farkına varmış olmalı ki o ekledi.
"Anneni baban öldürmedi. Anneni öldüren, inan baban değildi."
Kafama yatmayan bir şeyler var.
"Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun? Onu babam öldürmediğine göre, sen mi öldürdün?"
Donup kaldığını görüyorum. İçkisinden bir yudum aldığını, yutkunduğunu. Ölümden sonra hayat var, ölümden sonraki hayat bizi bekliyor. Orada, çığlıklarımı duyuyorum. Annemin çığlıkları, babamın yaşadığı derin sessizlik, Paula'nın derin nefesleri.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yasa dışı(2.kitap) melek mi şeytan mı?
FanfictionAlınması gereken bir intikam ve iki kadın. Biri gerçek bir melek diğeri ise cehennemden gönderilen bir şeytan.İyilik dolu bir kalbin aşkı mı yoksa şeytanın ateşi mi daha zararlı? Seçim zamanı...