Onun ceketini giydim,havada güneş vardı ama üşüyordum. Her ayın yirmi beş'inde şakaklarımdan ayaklarıma kadar buz kesiyor ve engel olamıyordum buna. Doktorum depresyonda olduğumu söylüyor,yeşil bir hapla nefes almamı istiyordu. Acı vericiydi bu.
İçinde ki tek sigarayla,sigara paketini aldım ve mezarlığın yolunu tuttum. Mezarın içi boştu,biliyordum ama ondan bana kalan üç şey vardı; üstümde ki ceket,perşembe geceleri ve mezar.
Bu mezara sarılıyordum her ayın yirmi beş'inde ve bu mezarla konuşuyordum. Çünkü ona kavuşacağım gün bu mezarın altında olacağımı biliyordum. Belki o da biliyordu,bu mezarın toprağını gözyaşlarımla suladığımı,çiçeklerinden küçük çocuklara taç yaptığımı.Telefonumun alarmı çaldı,sahafa gidip yardımcı olacaktım bugün,onu hatırlatıyordu. Toparlanmalıydım, Dilhan abi beni bu halde görürse sahiden üzülürdü,beni dinlemek için şiir okuyamazdı. Dilhan abi ismi gibi,dil kullanmanın şahıydı,hanıydı. O saatlerce konuşsa,saatlerce dinlerdiniz. Hatta bazı gençler sahafa sırf onunla muhabbet etmek için gelirdi,konuşması ve sesi huzur veriyordu.
Çok geçmeden sahafa geldim. Gramafonda bir Zeki Müren plağı, "sen kimseyi sevemezsin" diyor usulca. Daktilo başında Dilhan abi, daktilo tuşlarının sesi,eski kitap kokusu... İçeri girince gülümsüyorum,mağrurluğumu anlıyor gözlerimden,konuşmuyoruz. Eskimiş bir kağıt alıyor eline "ilk şiirlerden" diyerek okumaya başlıyor;
"Güvey, canımın içi,
Gönül açar güzelliğin,bal gibi tatlı..."
Ve elime tutuşturuyor kağıdı,eşlik ediyorum bıkkın sesimle;
"Beni esir ettin,titreyerek önünde durayım
Güvey,yatak odasına götür beni,
Beni esir ettin,titreyerek önünde durayım,
Aslan,yatak odasına götür beniGüvey,seni okşayayım..."
Gülerek son veriyoruz bu edebiyat kokan dakikalara, "eski zamanlar bile Cemal Süreya Dilhan abi" diyerek tebessüm ediyorum,umursamıyor. Geliyoruz o meşhur soruya!
"Ne bu mutsuzluk? Yüksek bir binadan atlayıp ölmemiş gibisin." diyor. Başımı sağa doğru duvardaki takvime çeviriyorum; tarih yirmi beş mayıs bin dokuzyüz altmışdört,hissettiğim acı aynı. O zamanlarda nefes alsaydım,yine aynı acıdan yok olacakmışım gibi bir mağrurluk. Dilhan abi anlıyor ne demek istediğimi, "Ercümen'te uğra bugün,onunda sana ihtiyacı var,nerde bulacağını biliyorsun" diyor ve o an beynimden vurulmuşa dönüyorum. En yakın arkadaşımı ve acısını kendi acımla yoğurup unutmuş, kendimden iğrenmiştim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Kadeh
Romanceİçi boş bir mezar,sonsuz bir umut. Kendinizi Gece'nin yerine koyup,Gece'yle kahrolacağınız bir hikaye. Sevdalar,yarım.