Gözlerimi yavaşça araladığımda bir süre ışığa alışmaya çalıştım. Beyaz bir odadaydım ve o korkunç kokudan hastanede olduğumu anladım.
Başımda feci bir zonklama vardı. En son ne olmuştu? Hiçbir şey hatırlamıyordum.
Üzerindeki beyaz kıyafetleri ve asık yüzüyle içeri hemşire girdi.
"Öncelikle size bir kaç soru soracağım. İsminizi öğrenebilir miyim?"
"Tabii ki. Benim adım..."
Öylece kalakaldım. Sahi benim adım neydi?
"Demek ki bir hafıza kaybıyla karşı karşıyayız."
"Hafıza kaybı mı? Ne oldu ki?"
"Hanımefendi hastaneye trafik kazası sebebiyle geldiniz ve başınızda ciddi bir yara vardı. Yaklaşık üç gündür uyuyorsunuz."Kaza mı? Bunun hakkında gerçekten bir şey hatırlamıyorum. Daha doğrusu, hiçbir şey hatırlamıyorum.
"Peki siz benim ismimi biliyor musunuz?"
"Hayır üzerinizde herhangi bir kimlik tespiti yapamadık. Hatırladığınız bir yakınınız var mı?"Duraksadım. Ailemi, arkadaşlarımı, kimseyi hatırlamıyordum.
"Ha-hayır hatırladığım biri yok."
"Pekala, siz şimdi biraz dinlenin. Ben ilaçlarınızı daha sonra getireceğim."Kafa sallamakla yetindim. Şuan korkunç bir durumdaydım. Ailem, arkadaşlarım ve en önemlisi kendim hakkında hiçbir bilgiye sahip değildim. Henüz ismimi bile bilmiyordum.
Zaman geçtikçe başımdaki zonklama arttı. Acıyı daha fazla hissetmemek için kendimi uykunun kollarına bıraktım.
"Hanımefendi? Hanımefendi uyanın?"
Duyduğum uğultular birkaç anlamlı kelimeye dönüşmüştü. Gözlerimi araladığımda yine o hemşireyi gördüm.
"Bir ziyaretçiniz var."
Gözlerimin kocaman açılmasına engel olamadım. Sonunda bir yakınımı görebilecek, kendim hakkında bilgi alabilecektim.
"İ-içeri gelsin."
Neden kekelediğimin bile farkında değildim.
En sonunda içeri yeşil gözlü, hafif kıvırcık saçlı kumral bir çocuk girdi.
"Selam!"Gülümsemeye çalışıp,
"Merhaba." diyebildim.
"Benim ismim Kerem ve senin üvey kardeşinim."Üvey kardeş mi? Nasıl bir aileye sahiptim ben böyle.
"Peki, benim ismim ne?"
İçten bir şekilde gülümsedi. Gamzelerinin olduğunu farkettim.
"Defne. Defne Akman."Defne, Defne, Defne... Demek ismim Defne. Bana bir şeyler çağrıştırmasını bekledim ama herhangi bir sonuca varamadım.
"Üvey kardeş derken, bana biraz ailemizden bahseder misin?"
"Senin öz annen sen küçükken ölmüş ve benim annemle senin baban evlenmişler. Ancak ikisi bir kaç sene önce trafik kazasında ölünce seninle birbirimize destek olmaya karar verdik. Yani birbirimizden başka kimsemiz yok.Gözlerim daldı ve düşünmeye başladım.
"Defne?"
"Ha, ben bir şeyler hatırlamaya çalışıyorum ama pek bir faydası olmadı."
"Her şeyi zamanla hatırlayacaksın. Kendini yorma ve dinlen."Alnıma bir öpücük kondurdu.
"Ben seni her gün ziyarete geleceğim, zaten kısa bir süre sonra taburcu olacaksın. O zaman her şey daha güzel olacak.Hafifçe gülümsedim,
"Umarım öyle olur."-4 gün sonra-
Hastane yemekleri, ilaçlar, hemşireler, doktorlar derken taburcu olma zamanım gelmişti. Başımdaki yara iyileşti sayılır ama hala hiçbir şey hatırlamıyorum.
Kerem sözünü tutmuş ve her gün beni ziyarete gelmişti. Gitar çalıp beni neşelendirmeye çalıştı ve bana yazdığı şarkıları gösterdi. Müzik açısından gerçekten yeteneği olduğunu söyleyebilirim.Ayrıca 23 yaşımda olduğumu öğrendim. Kaza olmadan önce üniversitede psikoloji okuyormuşum. Kendimi iyice toparladığımda okuluma devam edebileceğimi söyledi.
Üzerime tişörtümü de giydikten sonra aynada kendime baktım. Mükemmel bir uyum içinde olan kızıl saçlarım ve yeşil gözlerim dışında sıradan bir kızdım.
Camın önündeki koltuğa oturup Kerem'i beklemeye başladım. Camdan dışarı göz atınca dışarıda telaş içinde dolaşan hasta yakınlarını gördüm. Hastane gerçekten insanın sinirini bozan bir ortamdı.
Kapı çalınca direk kalkıp kendim açtım. Kerem her zamanki gülümsemesiyle karşımda duruyordu. Koluna girmem için işaret verdi ve "Senin için yeni bir hayat başlıyor dedi.
Arabaya bindikten sonra düşünmeye başladım, acaba bundan sonraki hayatım nasıl olacaktı, ya hiçbir şey hatırlayamazsam? Ya 23 senelik hayatımı, anılarımı anahtarı kaybolmuş bir kutuya hapsedersem?
"Hatırlamam gerek." diye mırıldandım.
Hatırlamam gerek.