Arabadan indiğimde rüzgar içime işlemişti. Bir anlık ürpertiyle titrerken hırkama daha çok sarılıp kollarımı kavuşturdum.
Suratımın gizlemeye gerek duymadığım asıklığının yarattığı sessiz ortamı bozmak istemiş olacak ki babam sesini coşkulu olmaya zorlayarak "İşte geldik!" dediğinde cevap vermeden kapıyı kapattım. Bu sene babam büyük bir terfi almıştı ve işiyle birlikte hayatını,hayatımızı buraya taşımaya karar verdi. Sözde ailece verilen kararla taşınmamız bir oldu. Ama görülen o ki, aile toplantımızda benim isteklerim biraz olsun önem taşımıyordu. O yüzden -bana fikrim bile sorulmadan- okul kaydımı buraya aldırmışlardı bile. Ah, bu yüzden ne kavgalar etmiştik. Ama görüldüğü gibi bu kavganın kaybedeni ben olmuştum. Arkamda bıraktığım her şeyin burukluğunu üzerimde taşıyordum.
Kafamı kaldırdığımda yeni evimizi gördüm. Genişti. Beyaz, dubleks, önünde küçük çalıları, sol tarafında çıplak kalmış dalları ile büyümekte olan küçük bir ağacı vardı. Önünde çimenler uzanıyordu. Kafamda fotoğrafta gördüğüm haliyle kıyasladım. Gerçek halinin daha güzel olduğunu söylemeliydim, sonbaharın kasvetli havası da bahçeye ayrı bir görünüş katmıştı. Saçlarımı toplayıp omzumun yanına attım ve ayrıca taşımak istediğim kitaplarımın olduğu kolimi alıp yürümeye başladım.
Annem, babam hala 'görüyorsun senin için, bizim için iyi kararlar alıyoruz' düşünceleriyle evin eski evimizden ne kadar güzel olduğundan bahsederlerken onları görmezden gelerek odama çıktım. Evet, doğrusu yanılmıyorlardı. Ev çok güzeldi. Odam eskisinden daha aydınlık, daha sevimliydi. Çok iş vardı, her eşya etrafa dağılmış toplanmayı bekliyordu. Ama bu dağınık görüntüsüyle bile güzeldi. Yatağıma oturup etrafıma tekrar bakındım ve uzandım. Ama tavandaki beklenmedik yansımayı gördüğümde neredeyse çığlık atacaktım. Tavana bir ayna yerleştirilmişti! Kaşlarımı çattım, ben böyle bir şey istememiştim. Muhtemelen odanın benden önceki sahibinin fikriydi bu. Biraz şaşırmıştım. Kim yatarken bile kendini izlemek isterdi? Sonra annemin bizden önceki ailenin küçük kızlarından bahsettiğini hatırladım, bu oda ona aitse şaşırmamak gerekirdi. Aynanın etrafında belki de toplarken unutulmuş yıldızlı çıkartmalara baktım. Çocuklar ve onların saçmalıkları.
Bir süre aynadan uzaktan görünüşümü izledim. Kızıl dalgalarım başımın etrafına yayılmışlardı. Taşınmaktan nefret etmiştim. Gözaltlarım yorgunluktan iyice solan beyaz tenime karşı olabildiğince morarmıştı. Yol boyunca müzik dinleyerek uyumuştum ama gözlerim bunu inkâr edercesine uyku ister gibi bakıyordu.
-------
Gözlerimi açtığımda nerede olduğumu idrak etmem gerekti. Kendimi aynı kıyafetlerle ama kalın sayılabilecek bir battaniyenin altında bulmuştum. Annem beni uyandırmak istememiş olacaktı. Kendime gelip kalkmak için yeltendim. Kafamı çevirdiğimde yine yansımamı görünce irkildim. Ah, sanırım ayna fikrine alışamayacaktım. Bunu kaldırtmayı kafamda bir yere not ettim.
Saate baktım. Akşam olmuştu ve aşağıdan gelen yemek kokularıyla birlikte duyulan gurultular kahvaltıdan beri yemek yememiş midemin isyanlarıydı. Vakit kaybetmeden merdivenlerden koşar adımlarla indim. Daha odamı toparlayıp eşyalarımı bulmam gerekiyordu. Dahası, yarın okulun ilk günüydü.
Saat gece yarısına geldiğinde sonunda midemin çenesini uzun süre kapalı tutacak kadar yemek yemiş, odamdaki eşyaları düzene sokmuştum. Kulaklıklarımı takıp yatağa uzandım. Ertesi günü düşünüyordum. Şanslı olduğum kısım herkesin benim gibi birinci sınıf olmasıydı. En azından gecikmeli başlamayacaktım.
-----
Ertesi gün çoğu zaman olduğu gibi alarmdan önce uyandım. Zaten uyumayı pek sevmeyen birisiydim. Az uyurdum ve uykum ağır olmazdı. Yavaş adımlarla kalkıp sıcak bir duş aldım. Duştan çıktıktan sonra gardırobumun kapaklarını ayırıp bakındım. Sonunda üstünde beyaz puantiyeleri olan siyah gömleğimi ve kahverengi ceketimi alıp dolabın başından ayrıldım. Camdan baktığımda havanın yağmurlu olduğunu gördüm. Saçlarımı dağınık bir topuz yaptıktan sonra çantamı alıp evden çıktım. Kahvaltı yapmayacaktım, zaten hoşlanmazdım. Yolu öğrenmem için dün arabayla uğradığımızdan beni bırakmalarına gerek kalmamıştı. Zaten yakın sayılabilecek bir yerdi yeni okulum.
Sokaklar beklediğimden daha ıssızdı. Dün gece yağmur epey yağmış olacak ki yer yer çamurlu su birikintileri vardı. Botlarımın topukları zeminde tok sesler çıkarırken, duyulan sadece yerdeki yaprakların hışırtılarıydı. Kulaklıklarımı takıp yürümeye devam ettim.
Ta ki şiddetli bir sarsıntıyla kendimi yerde bulana kadar.
Yanımdan -muhtemelen koşarak- geçen biri olduğunu anlamamıştım, o kadar hızlı çarpmıştı ki her şey saniyeler içinde olmuştu. Kafamı sinirle kaldırdığımda uzun boylu baştan aşağı siyahlara bürünmüş kapüşonlu birini gördüm. Yaptığı yıkıma bakılırsa vücudunun genişliğine şaşmamak gerekti. Çünkü şuan çamur içerisinde yerde yatan bendim. Birkaç küçük saniyeliğine bana döndü. Siyah kapüşonu, boynuna doladığı siyah boyunluğuyla ve şaşkınlıkla yüzünü göremedim ama siyahlar içinde parlayan mavi gözleri çok net fark ediliyordu. Düştüğümü görmesine rağmen, yardım etmeyip, özür dilemeyip, sanki hiçbir şey olmamış gibi koşmaya devam etmesine iyice sinirlendim. O sinirle hızlı nefes alışlarını, bana çarpmasıyla yoğunlaşan bariz telaşını fark edememiştim.
"Bomboş yolda ezip geçmeyi nasıl başarıyorsun? Önüne baksana seni aptal!"
Beni duymuştu. Bir an duraksamasından bunu anladım ama devam etti. Kulaklığım yerdeki su birikintisine düşmüştü ve muhtemelen bozulmuştu. Dizlerim, ellerim çamur içindeydi. Sinirle yerden kalkarken üstümdeki çamuru temizlemeye çalıştım ama daha çok dağılmaktan başka bir işe yaramamıştı. Hala sinirle söylenmeye devam ederek toparlanmaya çalıştım. Arkamı dönüp söylene söylene yere savrulan kulaklığımı ve biraz daha öteye sürüklenmiş çantamı almaya gittim. Aksi gibi çantamın fermuarını kapatma gibi bir alışkanlığım olmadığı için içindeki çoğu şey dağılmıştı. En sonunda cüzdanımı bulmak için etrafa bakındım ve biraz daha arkamdaki boş arsanın önünde olduğunu fark ettim. Tam eğilip alıyordum ki hışırtıyla birlikte gelen kıpırtılar dikkatimi çekti. Hayır, doğru görmüyordum değil mi?
Biraz daha yaklaşıp dikkatlice baktığımda yanılmadığımı anladım ve o an şiddetle havaya yayılan çığlığımı bastıramamıştım.
---------
Dehşetten açılmış gözlerimle, orada öylece ne kadar dikildiğimi hatırlamıyordum. Sadece gözlerimi dikmiş, titreyen ellerimi ağzıma götürmüş bakakalmışken, içten içe gözlerimi ondan çekmeyi delicesine istiyordum. Neden sonra kendime geldiğimde yalpalayarak çantama koşup içinden telefonumu aldım. Numarayı hatırlayabilmek için biraz duraksamam gerekti. Sonunda numarayı girip telefonu kulağıma götürdüm. Telefon açıldığında karşı tarafta biri bir şeyler söylüyordu, ama ben hiçbirini anlamıyordum.
"Be..ben.. Sanırım az önce.. bir ceset gördüm."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KİMSİN SEN
Mystery / ThrillerSiyahlar içinde, arkasını dönmüş hızlı adımlarla gidiyordu. Aklıma onu gördüğüm ilk gün geldi. Bu içimi ürpertti. Kafamdaki düşüncelerden sıyrılmayı deneyip tüm cesaretimi topladım ve çenemi dikleştirip bağırdım: "Kim olduğunu biliyorum."