İz

16.5K 954 109
                                    

BÖLÜMLER YENİDEN DÜZENLENECEKTİR/DÜZENLENMEKTEDİR. BÖLÜMLER ARASI FARKLILIKLAR OLABİLİR.(04.07.2017)

Andy şaşkınlıktan bir an donup kalsa da sonra kendine geldi. Bana kötü bakışlar atarken ayağa kalkıp yavaşça bana doğru yürümeye başlayınca gülmeyi kestim ve ben de yatakta ayağa kalktım.

"Kesin öldüm." diye mırıldandım fısıltı şeklinde. O arada yatakta geri geri yürüyordum. Arkamı dönüp yataktan atlayacağım an Andy üzerime saldırdı ve tişörtümden tutarak beni yatağa fırlattı ve üstüme çıktı.
"Acı bana." dedim gülerken.
"Öyle bir tercihim yok güzelim." dedi o da gülerken ve beni gıdıklamaya başladı.
Ben de biraz çabuk gıdıklanırdım. O yüzden daha ilk dakikada kavgalara boğuldum.
"Andy... Tamam dur... Tamam özür dilerim..." diyerek onu, kahkahalarımın arasından, engellemeye çalışıyordum
"Yok öyle küçük hanım." dedi. Onun kahkahaları da benimkilere karışıyordu.
"Pes mi?" diye sordu biraz daha gıdıklamanın ardından.
Konuşamadığım için hızlıca başımı salladım. Hareketimden sonra gıdıklamayı bırakmıştı ama hala üzerimdeydi. Ben nefesimin düzene girmesini beklerken o beni izliyordu. Dudaklarımı yalayınca bakışları oraya yöneldi. Gözleri koyulaşmıştı. Ben de aralanmış dudaklarına bakıyordum. Nasıl oluyor bilmiyorum ama yumuşacık görünüyorlardı. Çok fazla abartmamak adına gözlerimi tekrar gözlerine kaydırdığımda bakışlarımız karşılaştı. Anlaşılan beni dudaklarına bakarken yakalamıştı. Dudakları yana doğru kıvrılırken bana daha çok yaklaştı. Birbirimize bakıyorduk. Ve dudaklarımız birbirine değiyordu. Bu içimde bir şeylerin harekete geçmesini sağlamıştı. Ama hoş bir histi. Çok geçmeden bir kaç topuk sesi geldi. İlk başta umursamadım. Ama sonra çift kanatlı kapı açılınca ikimizde bakışlarımızı kapıya döndürdük. Andy'nin annesi bize şaşırmış bir ifadeyle bakıyordu.
Andy'nin üzerimden kalkmadığını fark ettiğimde onu biraz ittirdim. O da anlamış olacak ki hemen üzerimden kalktı ve yatağa oturdu. Ben de yattığım yerden doğrulurken Amanda'nın yutkunduğunu gördüm.
"Yemeğe inmeyince sizi merak ettik." dedi soğukkanlılığını korurken.
"Uyanamadım da. Biz şimdi geliyoruz anne." dedi Andy. Ses tonunda 'odadan çıksan...' ifadesi gizliydi.
"Bekliyoruz." dedi ve hafif tebessüm etti Amanda. Ben de ona gülümsedikten sonra dışarı çıktı ve kapıyı kapattı. Bir süre aynı şekilde durduktan sonra ben yataktan kalktım.
"Nereye?" diye sorduğunda Andy'e döndüm.
"Ne nereye? Aşağı bekliyorlar. Giyinip kahvaltıya ineceğim."
Bu cevabımdan memnun olmamış gibi 'of'ladı.
Onu umursamadan çift kanatlı kapıya doğru yürüdüm. Birinin kolunu indirmeden aklıma bir şey geldi ve ona döndüm.
"Kedi için bir şeyler getirtir misin acaba? Eminim açtır." Ona tatlı tatlı gülümserken.
Bana boş boş baktıktan sonra yataktan kalktı ve karşıma geçti. Ben ona anlamayan bakışlar atarken onun gözleri önce dudaklarım değdi, sonra da karnımda durdu. Sağ eli tişörtümün içinden geçip önce karnıma sonra belime kaydı. O an içimde bir şeyler kıpırdandı. Elinin geçtiği yerler hoş bir sızı oluşturuyordu. Sonra beni aniden kendine çekti. Ne olduğunu anlamadığın için elimi direk göğsüne koydum. Bir eli belimde olduğu için o kısım Andy'e tamamiyle yapışmış durumdaydı. Başım ve sırtım biraz gerideydi ve sağ elim açık kalmış göğsündeydi.
Andy bana hala anlayamadığım bir şekilde bakıyordu. Gözlerinin rengi koyulaşmıştı. Aynı zamanda göz bebekleri büyümüştü. Bense ona şaşırmış bir şekilde, hafif irileşmiş gözlerle bakıyordum.
"Andy! N'apıyorsun? Ben aşağı, kahvaltıya, bekliyorlar diyorum. Senin yaptığın şeye bak!" Sesimi olabildiğince kısık tutmaya çalışmıştım.
Güldükten sonra kafasını boynuma gömdü. Gözlerimi devirdim ve sol elimi de göğsüne koyup yitirmeye çalıştım. Sabah sabah kan içirtme havamda değildim.
"Andy. Seni safkan vampir. Seninkiler. Aşağı bekliyorlar. Bizi. Sabah sabah kanımı mı içeceksin ya?! Ya tamam içeceksin de bari kahvaltı falan yapayım, öyle iç."
"Şşh." diye bir ses çıkardı ve beni iyice kendine çekti. Bu sefer her yerim ona yapışmış durumdaydı. Sonra beni yapışmış halimizle geriye ittirdi. Çok geçmeden arkamda duvarın soğukluğunu hissetmeye başladım. Dudaklarını boynumda hissettiğimde irkilmeden edemedim. Ama dişlerini boynuma değdirmemişti. En azından vampir dişlerini... Boynumda iz bırakacak şekilde öpüyordu. Bense bir şey yapamadan öylece duruyordum. Onu ittirmeye kalksam ittiremezdim. Filmlerde, dizilerde ya da kitaplardaki gibi kasları falan yoktu ama sonuçta safkan bir vampirdi o. Onun gücü akan kanındaydı. Boynuma bir kez daha ısırık bırakırken biraz sert olmuştu. Bu yüzden acı yüzünden inledim. İşini bitirince geri çekildi. 'Sonunda' diye geçirerek derin bir nefes aldım.
"Bunu yapmanda ki amacını şimdi bana söyleyecek misin?
Gözleri hala boynumdaydı. İzi diş izlerinin üzerine yerleştirmişti.
"Bir kaç gün önceki olaydan sonra herkes o kan kokusunun sana ait olduğunu anlamışlardır. Ve okulun bir kaçı da senin kanının tadına bakmak isteyeceklerinden eminim."
Jiletle kolumun kestiğim günü diyordu. Hatırladığım kadarıyla koridorda herkes bize bakıyordu. Bahçede de...
"Ne yani? Bu senin şu klişe 'sahibi var' olayından biri mi?" dedim. Kollarımı göğsümde birleştirmiştim. Omuzlarını silkti.
"Her ne kadar klişe olsa da işe yarıyor. Olabilseydim her zaman yanında olurdum. Ama olamam. Bu yüzden bunu yapmalıydım."
Uzatmanın fazla bir anlamı yoktu. Ne de olsa mantıklı geliyordu. Ama bir yandan beni -Andy'nin olmasa da- sürtüğün teki zannedeceklerdi. Yine de çok umurumda olmazdı. Ben her zaman kulaklığımı takmış, insanlara kötü bakışlar atarak yürüyen biri olmuştum. Yine öyle olacaktım.
Andy'i odada bırakıp bana verilen odama gittim. Ev bugün soğuktu biraz daha. Ne de olsa kış kapıları çalıyordu ve bu evde de ısıtmaların çok fazla yanacağını sanmıyordum. Onlar vampirlerdi. Ama ev tamamen soğuk da olmazdı. Zamanında aldığım derslere göre safkanların diğer vampirlere göre daha da narin bir yapıda olduklarını biliyordum. O yüzden ev çok olmasa da sıcak olacaktı.
Bu düşüncelerden kurtulup hasta olmamak için gri rengi bir kazak çıkardım. Altıma da siyah taytımı giydim ve benim için klasik olan babet çoraplarımla boğazlı siyah converselerimi ayağıma geçirdim. Bağcıklarını bağlamadan odadan çıktım. Sonra toka almak için geri döndüm. Siyah bir lastiği alıp tepeden bir topuz yaptım. Tekrar dışarı çıktığımda Andy de odasından çıkıyordu. O da benim gibi bir kazak giymişti. Saçları hafif ıslaktı.
"Hava soğuk, hasta olacaksın." dedim yanına yaklaşırken.
"Kuruladım zaten. Bir şey olmaz." dedi önden yürüken. Arkasından parmak uçlarıma yükseldim ve saçlarını karıştırdım. Nemli değillerdi. Bildiğiniz ıslaklardı.
"Pek de kurulamışsın gibi durmuyor." dedim.
Bana döndü. Bir adım daha atacaktım ama ayağımın biri bağcığıma bastığımdan dolayı düşme eşiğine geldim. Neyse ki Andy beni düşmeden tutmuştu. Hemen toparlandım.
"Teşekkür ederim."
"Bir şey değil. Hadi aşağı inelim artık." dedi.
Arkasından yürüyüp merdivenleri indim.
Sadece Andy'nin annesi ve başka bir kız vardı. Kız benden birkaç yaş büyük gösteriyordu. Büyük ihtimalle ablasıydı.
"Günaydın." dedi Andy ve yerine oturdu. Ben de dün oturduğum yere oturdum ve bir 'Günaydın.' mırıldandım.
"Anne, babam nerede?" diye sordu Andy. Amanda elindeki gazeteyi katlayıp hemen yanına koydu.
"Önemli bir işi varmış. Gece de gelmedi." dedi. Sesi biraz endişeli geliyordu. Sonra bana döndü.
"Taylor, tanıştırayım. Benim büyük kızım, April."
April'a döndüm. Üzerinde renkli bir tişört vardı. Buradaki ilk günümde giydiğim pijamaların ona ait olduğunu anlamıştım.
"Merhaba." dedi gülümseyerek. Ben de gülümsedim.
"Merhaba." Amanda ismimi söylediği için tekrar söyleme zahmetine girmemiştim.
Kısa bir kahvaltı yaptıktan sonra mutfağa girdim ve küçük bir kaseye süt doldurdum. Andy'nin odasına girip kediye sütü verdim. Hızlı bir şekilde sütü içerken ben de onu izliyordum.
"Bugün yapmak istediğin bir şey var mı?"
Arkamı döndüğümde Andy'i kapı pervazına yaşlanmış bir şekilde buldum. Kesinlikle harika görünüyordu.
Kendimi bu düşüncelerden uzaklaştırdım.
"Bilmem. Normalde çok fazla evden çıkan bir tip değilim ben."
"Şansa bak ki ben de öyleyim."
"O değil de, benim bir duş almam lazım."
Bana pis pis gülümsemeye başlayınca gözlerimi kıstım.
"Sakın aklındaki şeyi kelimelere dökeyim deme. Öldürürüm."
Bu sefer kahkahalarla güldü.
"Merak etme. O kadar klişelecek değilim. Öyle bir vampir de değilim zaten."
"Bunu duyduğuma sevindim. Çünkü ben pek 'kötü çocuk' sevmem." 'Kötü çocuk'a özellikle vurgu yapmıştım. Koltuğa oturdu
"Ya? Peki sizin tercihiniz neler Bayan Black?" Bunu öyle komik söylemişti ki, gülmeden edemedim.
"Herkes kaslı, sigara içen, bardan çıkmayan, falan filan biriyle falan tanışıp çıkmak ister. Ya da beraber olmak..." Ben de yanına oturdum.
"Ama ben kaslı erkekleri pek sevmem mesela. Neden bilmiyorum ama zayıf erkekler daha cazip görünür gözüme. Sonra zekiler ilgimi çeker. Çünkü onlar diğerlerine göre daha masumdur. Kızları kırmaktan korkarlar. Ego yapmazlar, gerektiğinde özür dilemesini de bilirler." Ben böyle dalmış gidiyorken Andy bana garip bir şey söylemişim gibi bakıyordu. Sonra abartmmak için konuyu kapattım.
"Neyse. Öyle işte." dedim ve ben de ona döndüm. Bana hala öyle bakmaya devam etti.
"Ne var?!" dedim en sonunda dayanamayarak. Ayağa kalktı ve karşımda durdu.
"Sen bundan mı hoşlanıyorsun yani?" dedi. Sesi acayip bir şekilde şaşırmış gibi çıkıyordu.
Onu inceledim. Dediğim gibi kasları yoktu, biraz zayıf sayılırdı. Açık bir teni vardı. Uzun siyah saçları ve masmavi gözleri.
"Evet. Ne var yani?" dedim.
Ağzı şaşkınlıkla açıldı. Bu haline dayanamayıp güldüm.
"Sen... Cidden... Garipsin."
"Biliyorum, teşekkür ederim." dedim. Sonra devam ettim.
"Ben duşa gireceğim." dedim ve kapıya doğru yürüdüm.
Odaya geçince iç çamaşırlarımı ve siyah kazak ve pantalonumu alararak banyoya girdim. Onları bir kenara koymuşum ve oyalanmadan duşumu almaya başladım.
Saçlarıma kremi sürdüm ve durulayıp çıktım. Kısa bir kurulanma işinden sonra getirdiklerini giydim. Bir havlu ve tarak alarak banyodan çıktım.

On Sekizinci Damla™Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin