Ben asla sabit birisi olamadım. Küçüklüğümden beri her şeyle ilgilenen ve hiçbir şeyden geride kalmayan birisi olmaya çalıştım. Hep arkadaş olduğum ve anlaşamadığım kişiler vardır (düşman diye tabir etmeyi sevmem). Ve kendimi açamadığım, arkadaş saymadığım kişilere asla kendimi anlatamadım. Arkadaşlarımaysa hep anlatmaya çalıştım ve bu fikirler açıkçası çoğu zaman onların da hoşuna gitti. Fakat neden hoşlarına gittiklerini bildiğim için onlara kırıldım.
Bunda onların hiçbir suçunun olmamasını bilerek hem de...
Bazı cisimlere maneviyat eklemek hep insanların hoşuna gitmiştir zaten. Ruhumuzu bazen sözlere, bazen cisimlere yerleştirmeye çalışır, aslında onları sınırlandırırız. Ve onların hoşuna giden şey benim anlatarken kullandığım gizemli kelimelerdi.
Evet, onlara anlatarken gerçekten altın gibi zamanımı boşuna kullanıyordum. Bunun hep bilincindeydim.
Ve en nefret ettiğim şey birisinin beni ruh ve cisim tam arasındaki noktanın tam içerisine girdiğim zamanda, beni o derinlikten çıkarıp da amacıma ulaşmamı engelleyen gündelik olaylardır.
Bir bilseler o bulaşığın 1 dakika geç yıkanmaması isteği benim amacıma varmamı geciktiriyor...
Anne yaaa...
Evet, sabahları düşünmek, amacıma ulaşmaya çalışmak benim hatamdı zaten. Ama ne yapayım işte? "Beyin ferman dinlemiyor". Yine geceyi bekleyeceğim galiba.
Bulaşıkları yıkayıp tam koltuğa yaslanıyordum ki korkudan yine yerimden sıçradım. Oysa şuna çoktan alışmış olmam gerekirdi. Aptal telefonu titreşim moduna koymamam gerektiğini kendime hatırlatılacaklar listesine ekledim. Gerçi hatırlayacağımı sanmıyordum :/ ama neyse...
"Efendim kanka. Seni dinliyorum." Arayacak zaman bulmadı sanki.
"Adam gibi konuşsana kızım, iyilik de yaramıyor. Şey diyecektim... Mm... Bak yine unutturdun. Of yaaa" Bu kız beni deli edecek.
"Çabuk konuşsana kızım, sanki dünyanın en rahat adamısın"
"Tamam hatırladım. Oh be. Bugün eski bir arkadaşımla buluştum, kızın danstan anladığı yoktu, kursa gitmiş bayağı geliştirmiş."
"Ee?"
"Ne ee? Çok sıkıcısın kızım. Bir düşünsene, onun danstan anladığı yoktu şimdi nasıl kıvırıyor. Biz gidersek var yaaa... Yakarız ortalığı." Sanki beni tanımıyor yha.
"Ne dansı ya? Ne işim olur? Kursa gitmeyi sevmem, bunu benden iyi biliyorsun." Kendi kendime suratıma havalı bir yüz ifadesi yapmaya çalıştım. Alışkanlık olmuştu bu tür ifade simgelerini gerçekte denemek.
"Hadi ya. Evet seni senden daha iyi tanıyorum. Bu yüzden harika bir dans potansiyelinin olduğunu da biliyorum." Gerçekten telefonu suratına kapatasım geliyordu artık.
"Tamam. Bir ara yazılırız işte" Umursamaz bir şekilde onaylamaya çalıştım başarabildiğim kadarıyla.
"Yazıldım bile. Haydi alışverişe kızım." Evet bu tür şeylerden uzak kalmaya çalışsam da alışverişi duyunca gözlerinden kalpler fırlayan ifade simgesi yapmamak için kendimi zor tuttum (birkaç kez denemiştim ve gerçekten aptala benziyordum zaten).
"Yehhuuu. Sen var yaa. Ne yaptığını iyi biliyorsun. Bunun hesabını sorarım sana. Şimdi alışveriş lazım!" Bunları alaycılıktan uzak, samimi bir ses tonuyla söylemiştim ve mutlu hissettiğim, gerçek dünyamdan uzaklaştığım anlarda ağzımın kulaklarımda olmasına kendim bile şaşırıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALDIRIM KENARI
RandomSadece kendin ol. Gerisi boş. Kimseye sevdirme kendini, aşık olmaya, arkadaş edinmeye çalışma. Eğer içinden geliyorsa yap. Yoksa hayatın parmaklarının arasından kayıp gider. Sen de o kızıl kafesinde oturup olayları izlemekle yetinmek mecburiyetinde...