~ BAZEN GEREKEN ANLIK BİR DELİ CESARETİDİR ~

124 11 10
                                    

Dersin sonlarına doğru artık yerinde duramıyordu. Uykusuz bir şekilde yatakta debelenmek gibi bir şeydi. Artık buradan çıkması gerekiyor, kaçması gerekiyor, ardına dahi bakmaması gerekiyordu.

Kusmak üzereymiş gibi hissetti. Midesi kaynıyordu.

Duvarların üzerine geldiğini hissettiği o kısa anda... O son damlada...

Masanın üzerindeki eşyalarını hızla çantasına tıkıştırdı. Ve adımları kendinden daha telaşlı, çıktı sınıftan. Ardından kampüsten...

Kaldığı yurda girer girmez uzun saçlarını bir tokayla at kuyruğu yapıp işe koyuldu. Gitmesi gerekiyordu.

Hayır, bu gerçekten gerekiyordu.

Hayatının en güzel zamanını bu boktan kasabada heba etmeyecek kadar çok yaşamak istiyordu. Bu hayat hayalindeki üniversite hayatının kıyısından dahi geçmiyordu. Farkında olmadan dolaptan küçük bir valiz çıkardı. Alıp stok yaptığı ve asla giymek için fırsat bulamadığı elbiseler, özenle yerleştirilmeyi hak ediyorlardı. Evet, bu kot pantolon. Ah hayır onu giderken giyecekti. Giymeye kıyamadığı iç çamaşırı takımları... Siyah ve mor ve lacivert takımlar... Laciverti de kenarı ayırdı. Kendini özel hissetmek istiyordu. Kendini her zaman özel biri olduğuna inandırmıştı. Zamanı gelecek ve o da bu hayattaki o ihtişamlı rolünü oynayacaktı! Asıl rolü neydi bilmiyordu. Ancak bir çok teorisi vardı.

yakışıklı bir çocukla yaşayacağı, dinleyenlerin içini hoplatacak bir aşk hikayesiyle başlıyordu bu teoriler. Sonra mesela önemli biri olabilirdi. Büyük bir şirketi yöneten güçlü bir kadın? bu annesini gururlandırırdı. Ama bu daha çok orta yaşlarını ziyan etmemek adına yaşayacağı bir senaryoydu. şu an. gençken.

"Tanrım!" dedi iç geçirerek "daha yirmi bir yaşındayım!" gel gör ki ruhu otuz yaşında koca bir kadındı.

derin bir nefes aldı ve teorilerini düşünmeye devam etti;

izlediği filmlerden yaptığı yakıştırmalar geldi aklına. Godfather? Mafyaya bulaşabilir miydi? Tüm gücü elinde bulunduran bir kadın... "ah" diye iç geçirirken kalbinin heyecanla dolduğunu hissedebiliyordu. Müthiş bir HAYALDİ! Gerçekten.

Çoraplar... Saç spreyi... Tokalar ve takılar ve güzel kol çantaları... Ah ayakkabıları...

Bu sarı topukluyu herhangi bir davette giymeden ölürse ruhu arafta kalır ve bu ayakkabılar yanmadan da buradan gidemezdi. 'sanırım supernatural'ı biraz fazla kaçırdım' diye geçirdi aklından ve güldü.

Belki de öyle bir şeyler yaşayabilirdi. Doğaüstü bir şeyler... Tüyleri ürperdi.

"mümkünse gerçeklik olsun" diyerek başını yukarı kaldırıp dua niteliğinde bir mesaj gönderiyordu yaratıcıya.

O sırada oda arkadaşı içeri girdi. Selamlaştılar. Severdi Nazlı'yı. Ama o kadar. İyiydi Nazlı. Sevimli, uzun boylu, sıska oda arkadaşı.

"bir yere mi gidiyorsun?" diye sordu Nazlı'nın gülümseyen sesi.

"gidiyorum" demekle yetindi. açıklama yapsa dahi Nazlı'nın kendisini anlamayacağına emindi.

"sorun yok ya?" dedi Nazlı tekrar mutlu ses tonuyla. Çantasını ve ceketini çıkartıp yatağına yayılmıştı bile.

"hayır, sadece buraya daha fazla katlanabileceğimi sanmıyorum" ağzından hızla fırlayan kelimeler kendini dahi şaşırtırken pantolonunu çıkarttı ve tshirtünü. Üzerine bornozunu geçirip banyoya gitti ve lacivert iç çamaşırlarının içine sarmaladı bedenini. Küçük aynada siluetine baktı. Nazlı'nın gereksiz mutluluğundan nasılda tiksindiğini fark etti. derin bir nefes aldı. Geri gelip koyu renk kotu da üzerine geçirmişti. Şimdiden huzuru hissedebiliyordu.

Kapıyı görebiliyordu. Bu monoton hayattan çıkış kapısı! Gözleri kapalı derin bir nefes daha alırken gülümsedi. Hissedeceği huzura bedenini hazırlıyordu. Ve zihnini.

"tatil yapacaksın yani?" dedi Nazlı tekrar mutlu ses tonuyla. Bu Merve'nin bir an duraksamasına neden olmuştu.

"neden?" diye başladı Merve. ve beynindekilerin kalanını kelimelere boşalttı "neden bu gereksiz mutluluk?"

Bu sefer duraklama sırası Nazlı'daydı. bir kaç saniyede kendisini toparlayıp cevap verdi "çünkü surat asmam için bir sebep yok ortada" Merve ve gel-gitleri diye düşünüyordu Nazlı. Onu anlayışla karşılamaya karar vermişti.

"mutlu olmak için de bir sebebin yok ki" Merve yadırgayan gözlerle ona bakıyordu.

"bazıları hayatından memnun olabilir Merve" dedi Nazlının savunmaya geçen ses tonu.

"neden?" dedi Merve bir kez daha. "boktan ders notların mı sebep memnunluğuna yoksa sıkışıp kaldığımız bu boktan kasaba mı? Ah yada dur tahmin edeyim-- orta gelirle yaşamak isteyip de yaşayamadıklarımız da olabilir ha ne dersin?!" Nefretle doğan kelimeler Nazlı'ya olan kininden değildi. Nazlı'ya kin gütmüyordu zaten. Aslında Nazlı'ya karşı nötrdü. O, içinde bulunduğu ve ait olmayı reddettiği bu hayatından nefret ediyordu.

"Merve" dedi nazlı gülümseyen ses tonunu bir kaç dakikalık aradan sonra ancak kazanabilmişti. Ve devam etti "kesinlikle bir tatile ihtiyacın var" hala gülümseyen bu ses Merve'nin kulaklarını tırmalıyordu.

"biliyor musun" dedi Merve ve izlediği bir baş yapıttan ezberlediği bir cümleyle devam etti "gülüşünde iğrenç bir çaresizlik var"

Üzerine geçirdiği transparan bir bluzun ardından hızla yerinden kalktı ve kapının arkasında asılı siyah deri ceketini eline aldı. Hazırladığı bavulu da alarak dışarı çıktı. Ne bir veda ne de konuşmayı sonlandırıcı nitelikte bir cümle...

Hızla ilerleyen adımlarına ayak uydurmaya çalışan bedeni sakinleşmesi için ona pek yardımcı olmuyordu.

Bilet almak için bir seyahat firmasının önünde durdu.

"nereye?" diye soran adama çeyrek millik bir zaman zarfı kadar baktıktan sonra "İstanbul." dedi. Kalbi parçalanırcasına kanını pompalamaya başlamıştı işte. Heyecandan titreyen elleri...

"ilk otobüs" dedi Merve görevliye.

"on beş dakika sonra?" diyerek karşılık verdi adam alayla "yetişebilecek misiniz?"

Yere koymayı akıl edemediği küçük valizini adamın önünde duran masaya sertçe bırakırken "umarım rötar yapmaz" dedi tehditkar sesi.

~~~~~~~~~~

SIRA BENDENơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ