# ŞANS CESARETİNİ DESTEKLERSE #

63 9 3
                                    


Saat 21:45


Yolculuk başlamıştı. Heyecan parmak uçlarından fışkırıyordu. Yan koltuğunda oturan şişko ve terk kokulu kadın dahi moralini bozamazdı. Kulaklığını taktı. Ağzına bir kaç jelibon attı. Ve yolu seyretmeye koyuldu.


Saat 23:12

 
Huzursuzca yerinde kıpırdanırken müziği durdurdu. Poposu karıncalanmaya başlamıştı. Daha ne kadar yolu kalmıştı ki? Dokuz saat?


Derin bir nefes aldı. Şu otobüsteki tek şansı şoför koltuğunun hemen sağ tarafında cam kenarında oturuyor oluşusu olsa gerekti. Tabii ki bu şişko kadının kendisini sıkıştırmasını es geçersek! Başını iki yana salladı. Çanrasından başka bir jelibon paketi çıkarttı.
Saat 01:36


Nikotine ihtiyacı vardı. Hemde fazlasıyla!
Ve ter kokmayan bir hava sahasına.
Jelibonları da bitmişti zaten. Gerilmeye başladığını hissetti. Aldığı karardan pişmanlık mı duymaya başlamıştı yoksa?
Hayır, asıl sorun ya yaşamak istediklerini yaşayamazsa? O zaman ne yapardı? Hep çareyi gitmekte bulmuştu çünkü. Şimdi gidiyordu ama neyle karşılaşacağını bilmeden...
İçi huzursuzlandı. Gözlerini otobana ve seyir halindeki arabalara dikmişti.


Beyaz bir audi, otobüsün yanında nazikçe kıvrılırken ona dokunmak istediğini fark etti. "Tanrım bebek gibi!" İç geçirdi.
Ve arkasından siyah range roverlar! "Beni mi sınıyorsun?" Başını gökyüzüne kaldırıp sormuştu bu soruyu.
Beş tane range rover saymıştı. Beş tane bebeğimsi araba... usulca süzülürken yolda sanki beyaz audinin havarileri gibi duruyorlardı. Kıkırdadı.


Başını kaldırdığında bu sefer dikkatini çeken kırmızı-mavi yanıp sönen ışıklar olmuştu.
Bu bir polis çevirmesiydi. Okkalı bir nikotin molasının habercisi!
Araba durdu. Kimlik kontrolünden sonra hemen arabadan dışarı attı kendini. Beyaz audi tam karşısında duruyordu. Bu bir şans olmalıydı. Umaraızca arabanın arka kapısına yaslandı. Sanki her gün pahalı arabalarla haşır neşirmişçesine rahattı.
Çantasını açtı. Sigara paketini eline aldığında iliklerinin hevesle dumanı içine çekişini beklesiğinin farkındaydı. Ancak paketi açtığında tek dal sigarasının kaldığını fark etti. tam bir düş kırıklığı! İçinden minik bir küfür savurdu ve yaktığı sigarasını ince, miskin dudaklarının arasına aldı.


Elbette ki zulası vardı ancak bavulundaydı. Bavulda bagajda. Aslında ona sarkmaya hazır genç muavinde tatlı bir dille rica edebilirdi ancak bütün yol boyunca iki paket sigara için sıska bir oğlana da kur yapmak zorunda kalmak istemiyordu. O sırada iki polisin muavine bagajı açtırdığını gördü. Başka bir şey dilese olacakmış gibi...
Sigarasından derin nefesler çekerken bir yabdan da pusuya yatmış polislerin kensi bavulunu kontrol etmesini bekliyordu. Birkaç bavul sonra onunkiside kontrol edilenlerin arasına karışmaya hazırdı. Bütün sevimliliğini sesine empoze ederek bavulunu elinde bulunduran bıyıklı polis memuruna "alabilir miyim?" Diye ricada bulundu. Güzel bir kadından etkilenmeye müsait polis memuru protokolleri kenarı bırakarak bavulu, gür uzun saçlarıyla dikkat çeken bu genç hanıma verdi.
Küçük bavuldan çıkardığı mini market poşeti o an için tek hazinesiydi. Zafer kazandığını hissederek poşeti çantasına attı. Külü hat safhaya ulaşmış sigarasını ailkmek için bavulu ayaklarının dibine bıraktı. Sırtını audiye dayayıp bir nefes daha çekti.


Böyle güzelim arabalar sahipleriyle güzellik konusunda doğru orantılı mıdır acaba diye düşünmeye kalmadan arabanın kapısı sanki onu cevaplıyormuş gibi aralandı. Siyah süet ayakkabıya satılmış ayağını dışarı atan geniş omuzlu adam ihtişamlıydı.


Sesler yakından geliyordu. Otobüsten yaka paça indirilen sarışın bir erkek, suçlayıcı bağırışlar eşliğinde polis otosuna götürülüyordu.


Range roverlardan birinden esmer orta boylu bir adam iniyordu nu sefer. Süet ayakkabılıya yaklaşıp bir şeyler mırıldandı. Süetlinin ılık sesi sert bir şekilde komut veriyordu "arabana bin"


Esmer adamın arabasına giderken savurduğu küfür merve için tanıdıktı.


Süetli arabadan inip ilikli ceketinin düğmesini açtı. Endişeli yüz hatları netti. Saçları özenli taranmış, bir yerlere gitti belliydi.


"Yanlış adam" diye seslendi polislere. Merve de en az polisler kadar şaşkındı ancak merve'de daha fazlası vardı. O şuan hayranlık da duyuyordu. Ve mutluluk. Bu aksiyon hangi filmin kaçıncı sahnesiydi acaba diye dğşünüyordu beyninin bir tarafı. Bir tarafı adamın ihtişamındaydı. Sigarasından derin bir nefes daha aldı.


"Aradığınız benim" diyordu süet ayakkabılı şaşkın polislere ikinci bir hamleydi bu. "Şuan sizinle gelemem. Yarın merkezinize gelirim ama şu an olmaz" polislerden en tecrübelisi şaşkınlığını bir kenarı atıp elindeki az önce otobüsten indirdiği adamı yanındaki memurlardan birine verdi ve süet ayakkabılıya doğru ilerlemeye başladı. Elinin belindeki silahın kabzasına gidişi süet ayakkabılımın teklifini kabul etmeyeceğinin resmi bir göstergesi niteliğindeydi. "Siz ne söylediğinizin farkında mısınız" diyordu samimiyetsiz sesi süet ayakkabılıya.


Süet ayakkabılı ihtişamlı adam belini yokluyordu usulca. Savunmasız kalmak istemiyordu karşısındakine karşı.


Ancak biraz önce selin gereksizini arayıp dikkatli olması için uyarırken silahını arka koltuğa gelişi güzel savurmuştu. Şimdi üzerinde sadece küçük keskin bir çakı vardı. Beyni bu durumdan kurtulması için seçenekler üretiyordu.


Ve galiba en mantıklısı rehine almak olacaktı. En yakınında polisler vardı. Polis sorun olurdu.
Keskin bakışları etrafını taradı.
Arabasına yaslanmış sigarasından derin nefesler çeken bu kadın.


Gerileyerek kadının yanına yaklaştı. Kadının üflediği sigara dumanı karanlık geceyi sis gibi çevrelemeden önce yüzünü inceleme fırsatı bulmuştu süet ayakkabılı adam. Kadın telaşlı hatta heyecanlıydı. Yüz hatları gayet genç görünüyordu. Buna rağmen arabaya umarsızca yaslanmış sigarasını tüttürüyordu.


Başka çaresi yoktu. En emin ses tonunu sesine yapıştırarak sordu;


"Rehinem olur musun?"


~~~~~~~~~~~~~~~~~~

SIRA BENDENơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ