Bela...

425 35 29
                                    


Bedenimin sert zemin ile buluşması ve soğuk suyun yüzüme boca edilmesi bir olmuştu. Yaşadığım iç organ sarsıntısını kısa bir an görmezlikten gelirken ardı arkası kesilmiyordu, nedenini bilmediğim darbelerin.

Ağzımdan kaçan bilmem kaçıncı küfür ile doğrulmaya çalıştım. Ta ki midemin üzerine 44 numara ayakkabı baskı uygulamasaydı, elbette başarılı olabilirdim.

Gözlerime baka baka bana yaptığı bu işkenceye devam etmesi ve bende göremediği acı onu hayal kırıklığına uğratmış olmalıydı.

Ne bekliyordu? Durması için yalvarma mı falan mı? Komikti, fazlası ile.

Arkadan gelen sert, kalın erkek sesi midemin üzerindeki baskıyı yok ederken başımı sertçe betona vurdum. Pekala, kabul etmeliyim ki bu acıtmıştı.

Acıyı bütün vücudumu ele geçirmiş iken ayağa kalkmam imkansızdı.

Bana doğru yaklaşan ritimli ayak sesleri kulaklarımda çınlarken bir sonraki darbeyi beklemeye başladım.

Beklenen o darbe karın boşluğuma geldi, bir an nefesim kesildi ve öksürük krizine girdim. Ayakkabımın iç organlarımda oluşturduğu büyük hasarı tahmin dahi etmek istemiyordum. Hızlıca toparlanmaya çalışmaya kalkmam ile daha çok kıvrandım. Ciğerlerim yeni bir oksujen için yalvarıyordu. Acımı saklamaya devam etmek istesem de zorlanıyordum..

Kulaklarımı erkeksi bir kahkaha doldurması ve kulaklarımı kapatma isteğim bir olmuştu. Nedensizce kahkahası sinir kat sayımı arttırmıştı ve bir an ayağa kalkmaya çalışmıştım. Tabi acıyla inleyerek geri düşüşüm onu güldürmekten başka bir işe yaramamıştı.

Acımı dışarı vurmam daha deminki adamın gülmesine neden olmuştu. Göremesem sesli güldüğü için duyabiliyordum. Bu beni sinirden delirecek duruma getiriyordu. İnsanların benim acizliğime gülmesi içimde geçmişime dair duyguları hareketlendiriyor, sinirden elim ayağım titriyor patlayacak duruma geliyordum.

Derin nefesler eşliğinde tekrar ayağa kalkmaya çalıştım. Ne olursa olsun 'Güçlüyüm.' imajımın yıkılmasına izin veremezdim. Halbuki sadece bir imajdan ibaret olduğu barizdi.

Ayağa kalkmama ramak kala yediğim tekme ile tekrar kendimi yerde buldum.

Pes etmedim, her zaman ki gibi. Bir daha ayağa kalkmayı denedim. Bu sefer kalkmamı engelleyen bir varlık yoktu. Tabi bunun devamını sonradan geleceğini nereden bilebilirdim ki.

Tamamen ayağa kalktığımda ilk başta dengemi sağlayamadım. Sendeledim. Ağzımın içindeki metalik tat ile yere tükürdüm, kırmızı sıvı yere sıçrarken, beton zemine iğrenç bir leke bırakmıştı. Tekrardan gözlerimle, benimle ne alıp veremediği olduğunu anlayamadığım adama döndürdüm.

Yediğim dayak bünyeme sarhoşluk etkisi yapmıştı ve ayakta durmayı bırak, hafızamın yerinde olduğuna bile şükretmem gerekiyordu.

Karşımda ki 25'li yaşlardaki adam daha demin benim bağlı olduğum, tahta sandalye ye oturdu. Üzerindeki ütüsü itinayla yapılmış kumaş pantolonu kırışarak yukarı kıvrıldı.

Bulunduğum yer bir depoydu; eski, yıkık, rutubetten nefes alınamayacak bir depo. Kenarlarda ki fıçılar, ve bir kaç tahta sandalye dışında bir şey yoktu, bunu da 5 saniyelik taramadan sonra çıkardığımı düşünürsek bazı ayrıntıları görmemiş de olabilirdim.

Deponun kırık camlarından sızan güneş sanki ayağa kalkmamı beklermiş gibi direk gözlerime vurdu. Gözlerimi alan güneş yüzünden gözlerimi ilk önce kıssam da karşımda düşmanımın olduğu gerçeği beni kendime getirdi ve toparlandım. Esen rüzgar üzerimdeki ıslak kıyafetlere vurup soğuğu köküne kadar hissettiriyordu. Titreme ellerimden geçmiş bütün vucuduma yayılmıştı. Suyu üzerime boca etmesinin elbette bir nedeni vardı.

POENA MORTEM (ÖLÜM CEZASI)-Düzenleniyor-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin