2/?

469 81 12
                                    

Uyandığında nerede olduğunu anlaması sadece birkaç dakikasını almıştı. Önce toparlanarak kendine geldi ve birkaç esneme hareketinden sonra sandalyeden kalktı. Dün burada uyuduğundan dolayı sırtına ağrı girmişti ve kolay kolay geçeceğinden emin değildi. Odadan çıkıp, metal kapıyı arkasından kapattı ve perdeyi üstüne çekti.

Banyoya ilerleyip yüzünü yıkadı ve dişlerini fırçaladı, normalde kahvaltıdan sonra yapması gerekiyordu ama açlık duygusu hissetmediği için bunu es geçip deneyle ilgilenmeye başlayacaktı. Belki küçük bir yürüyüşün ardından.

Banyodaki işinin bitmesiyle odasına geçip dünden kalma üzerindeki kıyafetleri çıkardı. Yenilerini alıp yatağına bıraktı ve giymek için yatağa oturdu. Önce pantolonu bacaklarına geçirdi, daha sonra gömleğini giydi. Siyah gömleğin üstüne bir de kot ceket giyerek soğuğun vücuduna işlemesine engel oldu. Hava soğuktu ve hâliyle hasta olmak istemezdi.

Ayağa kalktığında iki günden beri çarşafının bozulmadığı yatağına baktı. Harry gittikten sonra bu yatak asla iki kişilik olmamıştı. Gerçi Louis de fazla yatmadığı için tek kişilik de sayılmazdı.

Telefonunu arka cebine sıkıştırıp, diğer gerekli şeyleri de ön cebine yerleştirdi. Tam olarak hazırlandığında hem odadan hem de evden çıkıp soğuk Londra havasını selamladı. Bugün yağmur yoktu ama bulutlar her an kötü bir şey olacakmışcasına orada bekliyorlardı.

Sokak tamamiyle boştu, Louis kendi adım sesleri dışında bir şey duyamıyordu ve bu onu korkutmuştu. Eğer öyle saçma şeylere inansaydı zombi saldırısı olduğunu bile düşünebilirdi, gerçi kendisi zaman makinesini bulan biriydi, her şey o kadar da saçma sayılmazdı.

Koca sokakta kendisi ve gölgesi ile birlikte yürürken tanıdık biri görme amacıyla etrafa bakınıyordu. Her gün güneş doğmadan kalkan Bayan Rose bile hâlâ perdelerini açmamıştı. Louis hâlâ uyuyor olabileceğini sorguladı. Oh, belki de zamanda yolculuk yapmıştı?

Gerçek olması için Tanrı'ya yalvardığı düşüncesi karşıdan gelen araba ile son buldu. Bayan Rose ve eşi Bay David arabadan indikten sonra Louis'ye selam verdiler. Louis de onları başıyla selamladı  ve hâlâ aynı zaman diliminde bulunduğu için lanetler savurarak yürümeye devam etti.

Bulunduğu sokaktan sapıp sağa dönünce yolun başından koşarak gelen sarı kafalı çocuğu gördü. Bunun Niall olduğunu anlaması fazla sürmemişti, yaşının ilerlemesine rağmen hâlâ boyamakta olduğu saçlarının dip boyası gelmiş ve uzaktan bile belli oluyordu. Louis onun tek elinde tuttuğu şu şişesinden de yürüyüş yaptığını anlamıştı. Yanından koşarak geçerken başıyla selam verip geldiği sokağa geri döndü.

Her şey o kadar ölü gibiydi ki Louis bundan rahatsız olup evine gitmenin en iyisi olacağında karar kıldı. Belki bir şeyler atıştırıp daha sonra deneyi ile ilgilenebilirdi. Akşama doğru da Niall'ı ziyâret edebileceğini düşündü. Niall, Harry'nin zamanında en yakın arkadaşı olmuş, her zaman ona destek çıkmıştı. Harry'nin ölümünden sonra da aynı şeyler Louis için de geçerli olmuştu. Sarışın çocuk kalbinde bu ikisi için büyük bir yer ayırmıştı. Louis onu her gördüğünde mahcup gülümsemesini takınmadan edemiyordu. Ailesi dışında kimse ona böyle davranmamıştı, Harry de onun ailesinden birisi olduğu için ayriyeten saymaya gerek duymuyordu bile.

Eve vardığında derin bir nefes alarak ayakkabılarını ve ceketini çıkarıp düzenli bir şekilde kenara bıraktı. Mutfağa ilerleyip yiyecek bir şeyler bakındı ve buzdolabında iki gün öncesinden kalma makarna ve tavuğu gördü. İkisi de fena görünmüyordu ama midesinin kaldıracağından emin değildi bu yüzden çöpe attı. Daha sonra bir kâse gevrek ve süt çıkarıp masaya yerleşti. Boş mutfakta gözlerini gezdirerek tabağını yemeye devam ederken zihninde Harry'nin sesi yankılandı.

Flashback || Larry StylinsonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin