NUMULARİİS

192 34 11
                                    

Kitabı yazmamda bana çok destek olan mujer 11 ' e ithafen
Şuan ölümün kıyısındayım. Yüzüm korkudan alev alev yanarken ablamın ateş saçan gözleri vücudumun tamamını yakmakla meşguldu. Korku dolu uzun sessizlik ansızın kayboldu.
- Sizin odamda ne işiniz var!!! Bu hakkı size kim verdi! Ölmek için güzel bir gün seçmedin Okyanus ! Uyandığımda çok sinirli olurum!
Ablamın sözleri ve sesi deprem gibi her yeri yıkıp geçirirken ablam elimizde duran günlüğe baktı ve tedirgin bir yüz ifadesine bürünüp sessizleşti.
- Günlüğümü mü okudunuz? Peki ne okudunuz?
- Üst üste 6,5 poğaça mı yedin? Bunu nasıl başardın?
- Sadece bunu mu okudunuz?
-Ha ayrıca yüzüne o kadar fondoten sürmemelisin.
Ablam derin bir oh çekti , sonra ;
- Başka?
- Ha bir de Nemoliriis ' lerden sana gönderilen mektup. Adını yanlış yazmışlar .Dayana yazıyordu.
- Ilgın sana kaç kere söyledim Numulariis ! Nemoliriis değil!
- Ne farkeder Okyanus. Daha ne olduğunu bilmiyoruz . Adını doğru söylesek ne olur.
- Ya şuan küfür ediyorsan ! Nemoliriis ya küfürse?!
- Off saçma sapan konuşma!
-İkinizde kesin sesinizi! Şimdi mektubu okudunuz mu? Yani artık her şeyi biliyorsunuz!!
- Evet , Pera ' nın tarayıcısı bozulmuş.
- Abla ! Artık her şeyi anlatabilirsin. Numulariis ler kim , Particula ne?
-Off tamam oturun . Başka çare yok. Ama anlattıklarımı kimseye anlatmayacaksınız. Ilgın tamam mı?
-Tamam ya! Güven bana.
- Şimdi...
Yıllar önce birbirleriyle çok iyi anlaşan üç topluluk varmış. Numulariis, Zoideum ve Potestatem. Zoideumlar ' ın asıl adı Virtutis imiş ancak yaşanan bir olaydan sonra Zoideum olarak kalmış. Zoideum ' un asıl anlamı "yamuk" demek, eski adı Virtutis ise " erdem" demekmiş.
Yüzyıllar önce Potestatemler ' in kurucusunun torunu avlanırken iki kayanın arasında parlayan bir şey görüyor ve kutuya koyup babasına götürüyor. Taş o kadar küçük ki adını " PARTICULA" koyuyorlar. Sonra taşın ne işe yaradığını anlayabilmek için üç topluluk toplantı yapıyorlar. Uzun konuşmalardan sonra hiçbir işe yaramadığına kanaat getirip olayı kapatıyorlar. Ancak taşı bulan torun bir çılgınlık yapıp kadehinin içindeki suya taşı atıp içiyor. Sonra esrarengiz bir biçimde Volmates yani torun, sonsuz bir güce sahip oluyor. Bambaşka bir hal alıyor güçleri ve beyni. Hatta Zoideumlar ' ın atasının yanlışlıkla şeklini değiştirdiği için adları Zoideum yani yamuk kalıyor. Ancak kısa bir süre sonra Volmates ölüyor ve Particula bir odaya kapatılıyor. Ve yaklaşık 150 yıl sonra Particula çalınıyor. Değiştiriciler yani Numulariis ' ler gücü tamamen ellerine geçiriyor. Yepyeni bir ordu için Ressurectianem ' ler için işe koyuluyorlar. Ben Dayana... Numulariis ' ler için çalışan Ressurectianem Mühendisi Defne.

Bu cümleleri dinlerken beynimiz dondu kaldı. Kendimize geldiğimizde hikayeyi birbirine bağlamaya çalışıyorduk. Bu nasıl olabilir? Nerde? Ne zaman? Ve ablam Dayana!
Bu mümkün değil !!
- Bu anlattıklarımı kimseye anlatmayın zaten anlatsanızda kimse size inanmaz.
- Pe pe peki Costanze kim?
- Costanze Numulariis ' lerin 16 yaşındaki oğlu. PARTICULA onun. Gabirus ise Zoideumlar ' ın 15 yaşındaki oğlu. Zavallı çocuk.
- Ve boynundan düşürmediğin kolye !
- Evet Numulariis ' lerin mührü.
- Sevgilin falan aldı sanmıştım.
- Tamam, şimdi defolun odamdan!

Odadan çıktığımızda hâlâ şaşkındık. Sonra Ilgın :
- Peki Potestatemler ' in oğlu kimmiş ?
Bende merak ettiğim için kapının arkasından sordum:
- Potestatemler ' in oğlu kim?
- Potestatemler ' in oğlu yok. Varisi kim onu da bilmiyoruz.
Bunu da öğrendikten sonra odaya geçtik ve konuşmaya başladık.
- Ablan nasıl Numulariis ' lerle çalışmaya başlamış? Ayrıca oraya nasıl gidiyor, otobüsle mi? Yani bizim ormanda gördüğümüz o taş particula mı? Sence o duyduğumuz ses kimin sesiydi?
- Kapa çeneni Ilgın! Ne olduğunu kavramaya çalışıyorum. Bunları öğrendik elimize ne geçti ?
- Bunları unutmak için gidip evde çizgi film izleyeceğim. Görüşürüz.
Ilgın'ı yolcu ettikten sonra ablamın odasının kapısına geldim ve kapının deliğinden onu izlemeye başladım. Biriyle konuşuyordu ancak delikten görebildiğim kısımda olmadığı için kiminle veya neyle konuştuğunu göremiyordum.
- Peki , akşam uygunum. Fırlatma bölgesine gelirim orada konuşuruz. Akşam yedide oradayım.
- Akşam yedi... Tabiki bende gidiyorum.
Saatin yedi olmasına bir buçuk saat vardı ve ben oturma odasında elmamı kemiriyordum. Ben böyle otururken ablamın ayakkabılarını giydiğini gördüm. Saat yedi olmak üzereydi.
- Nereye?
- Yürüyüşe çıkıyorum. Hiç boşuna nefesini tüketme gelemezsin. Ayrıca annemlerin haberi var.
- İyi peki git.
- Aferin azıcık akıllı ol.

Sonra ablam kapıyı çarparak çıktı. Bende hemen askılığın üzerinde duran yamukça asılmış en cırtlak renkli, benim olduğu çok bariz olan montu aldım.
- Harika! Farkedilmek için güzel bir renk ; fıstık yeşili...

Ablamı takip etmeye koyulmuştum. Ilgın ' ların evini geçtik, kasabanın sonundaki çiftliği geçtik , ormanın yanından bile geçtik ve sonunda bir kaç meyve ağacı hariç hiçbir ağaç veya taş olmayan küçük bir araziye geldik. Ben bir ağacın arkasından ablamı izlerken ablam birkaç kez kolyesiyle oynadı gökyüzünden yeryüzüne asansör gibi çok hafif bir ışık hüzmesi indi ve ablam ışığın içine doğru ilerledi. Bende ablamın arkasından hızla koştum ve ışığın içine kendimi bıraktım.
Her şey çok hızlı olmuştu. Bir anda kendimi bambaşka bir yerde buldum. İşte tam o sırada ablam beni farketti. Yüzü bembeyaz ama gözleri kıpkırmızı bir halde bana baktı.
- Senin ne işin var burda beni mi takip ettin!!! Aptal!!! Kendi kendine iş çeviriyorsun!!! Evde otur televizyon izle, burası seni ilgilendirmiyor!!!
Ben bu lafları dinlerken tek laf edemedim. Ablam da susunca beni takip et işareti yapıp bir kuleye doğru yürümeye başladık. Her yer o kadar korkunç ve değişikti kuleye gelene kadar neredeyse kimseyi görmedim. Gördüğüm birkaç kişi ise garip bakışlar attılar. Buranın havasından boğuluyordum.
Sonunda kulenin önüne vardık. Ablam yine kolyesini kullandı. Ben de hiçbir sorun olmadan içeri girdim. Kuleye girdiğimizde ansızın ablamın saç rengi ve kıyafeti değişti. "Ressurectianem Mühendisi " ablamın işi buydu. Kulenin koridorlarına girince yaşamın kulenin içinde olduğunu gördüm. Tarayıcı üretim bölümü, nitröz asit test laboratuarları, toplantı salonları, mutfaklar, savaş eğitim salonları, eksen üretim bölümü , tarayıcı denetim departmanı gibi türlü türlü şeyler yerler... Kulenin içi dışarıya göre göz alıcıydı. Ve sonunda büyük bir kapının önüne geldik. Kocaman yazılarla PARTICULA TOPLANTI MERKEZİ yazıyordu.
- Şimdi içeri gireceğiz . Of seni nasıl açıklayacağım ben. Başımıza ne işler açtın Okyanus ! Hadi giriyoruz. Sakın sesini çıkartma , bu toplantı bizim için çok önemli.
Ve ablam bu cümlelerin ardından kapıyı açtı. Kapı açıldığında kocaman bir masada oturan yaklaşık 15 kişi vardı. Bütün gözler bana çevrildi. Herkes bana garip gözlerle bakıyordu. Bu bakışlar beni korkuttu. Sonra ansızın bir çocukla göz göze geldim. Sert bakışlı esmer bir çocukla.
Galiba bu Costanze ' ydi. Bakışlarımı çocuktan çektim ve başka birine baktım. Oldukça yaşlı bir adamdı. Bilgili birine benziyordu. Ancak bakışları farklıydı. Beni görünce çok şaşırmıştı. Ama diğerlerinin şaşkınlığı gibi değildi . Beni tanıyor gibi bakıyordu.

PARTICULAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin