iki.

36 3 0
                                    

İzmir'in havasını içime çektim. Evet İstanbul'a gidel bir veya iki gün olmuştu sanırım ama yinede memleketimi özledim. Saat 12 olmuştu. Havalimanının önünde babamın gelip beni almasını bekliyordum. Yerde gördüğüm kediyi alıp sevmeye başladım. "Sen çok mu tatlısın bakiyim? Minnoş musun sen?" diyerek okşadım kediyi. İçimi kemiren endişe daha da artıyordu. Anneme ne olmuştu bir anda?

Elimdeki kediyi yavaşça yere bırakıp biraz dolandım. "Bir şey olmayacak Selin. Sakin ol." diye kendi kendimi teselli etmeye çalıştım ama başarılı olduğum söylenemezdi. Tanıdık arabayı gördüğümde hızlı adımlarla o yöne gittim. Arabanın kapısı açılınca babama sarıldım.

"Özledin mi kız babanı iki günde." dedi ve güldü. Babamdan ayrılıp gülümsedim. "Özlemem mi babacım." Babam bavulumu bagaja yerleştirip tekrar şoför koltuğuna geçti bende arabanın etrafında dolaşıp diğer tarafa oturdum.

"Hangi hastaneye gidiyoruz?" dedim araba hareket ederken. "Evladım önce bir eve gidelim bavullarını bırak doğru değil mi?" Başımla onayladım. "Ee işlerin nasıl gitti?" Ofladım. "Baba işe başlayamadım ki. Tam holdingin önüne geldim, annem aradı yavrum ölüyorum diye." Babamdan cevap gelmedi. Eve geldiğimizde hemen arabadan indim. Babam da inip bagajı açtı. Bavulumu babam alınca ben de direk eve koştum.

Evde kimse olmayacağından zile basmadım. Babam da elinde bavuluyla gelince kapıyı açmasını bekledim fakat babam direk zile bastı. Şaşırdım fakat bir şey demedim. Kapıyı annem açtı. Bir dakika, ne?!

"Anne?!" dedim hem şaşkınlık hem merakla. "Geldin mi Selin'im!" dedi ve bana sıkıcı sarıldı. Bende ona karşılık verdim. "Geç yavrum geç içeri." dedi annem. Ben hala şaşkınken ayakkabılarımı çıkarıp içeri girdim.Babam da bavulumu salona bıraktı. Koltuklardan birine otururken hala anlamaz bir şekilde annem ve babama bakıyordum. "Selin sen iyi misin annem? Sana ne yaptılar İstanbul'da?" dedi ve elinin tersini anlıma bastırdı. "Anne saçmalama bir şey yapmadılar bana." diyip geri çekildim.

"Sadece şaşırdım yani çünkü telefonda ölecem falan diyordun hastanedesin sandım."

Babam karşımdaki koltuğa oturdu annem de onun yanına.

"Selin aslında... Ben hiç hasta olmadım."

"Anlamadım? O zaman yalan mı söyledin?"

Annem endişeli bir şekilde dudağını ısırırken babamda endişeli bir şekilde bana bakıyordu. "Kızım bizim seninle konuşmamız gereken bir konu var da."

"Evlatlık mıyım?" dedim kaşlarımı havaya kaldırarak. "Ay kızım saçmalama ne evlatlığı?" dedi annem. "Ya ne o zaman?! Uzatmadan söyler misiniz?" Annem ve babam birbirlerine bakıyordu.

"Ay Erol sen söyle." dedi annem. "Yok Gülşah sen söyle." diye cevap verdi babam.

"Uf! Yeter artık söyleyin lütfen!" En sonunda annem öksürdü ve konuşmaya başladı.

"Selincim şimdi bak, hani Leyla teyzen varya. Bizim aile dostumuz. Biliyorsun biz onlarla aile gibiyiz, yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmez. Biz önceden beri böyleydik. Ben evleneceğim zaman her şeyime maddi ve manevi onlar yardım ettiler. Aynı şekilde onlar evleneceğinde biz. Bizim tüm mal varlığımız bile ortak. Kardeş gibiyiz anlıyacağın..."

Sıkıntıyla nefesimi dışarıya verdim. Bunları zaten biliyordum ve şu an çok sıkıcı bir konuşma içerisindeydik. "Eee?" dedim sıkıldığımı belli etmeye çalışarak. Bu sefer de babam konuşmaya başladı.

"Biz, Leyla Hanım ve Orkun amcan ile bir konuda anlaştık. Biz artık aile gibi değil de gerçek anlam da aile olmak istiyoruz." Gözlerimi devirdim. "Tamam baba olun. Hadi hayırlı olsun. Ben odama çıkıyorum." dedim ve koltuktan kalktım. O sırada kapı zili çaldı. Gidip kapıya baktım. Kapıyı açınca karşıma Leyla teyze ve Orkun amca çıktı. "Buyrun buyrun biz de sizden bahsediyorduk." dedim ve içten bir şekilde gülümsedim. "Nasılsın Selincim? İstanbul'u sevdin mi?"dedi Leyla teyze.

"Evet Leyla teyze ama pek duramadım orada. Annem sağ olsun." İkisi de bana gülümsedikten sonra içeri geçtiler. Leyla teyze annemin kulağına bir şeyler söylerken Orkun amca da babamın yanına oturmuştu. "Siz bana bir şey anlatıyordunuz?" dedim anneme bakarak. "Bir dakika kızım. Emre'yi bekliyoruz."

"Emre kim ya?" Ne işler dönüyor be burada. İyiki bi iki gün yokmuşum. Tüm gelişmelerden geri kalmışım. "Aa, hatırlamadın mı Emre'yi?"

Şöyle bir düşündüm. Emre... Emre kim lan? Kim bu Emre neden onu bekliyoruz? "Yok hatırlamadım ben onu." O sırada kapıdan içeri uzun boylu, güneş gözlüklü ve telefonla konuşan biri girdi. Tek kaşımı havaya kaldırıp sen ne ayaksın der gibi bakıyordum. Leyla teyze ayağa kalkıp çocuğun elinden telefonu çekti.

"Oğlum bırak şu telefonu bi. Burada önemli bir şey söyliyeceğiz size."

Emre güneş gözlüğünü çıkarıp Leyla teyzeye döndü. "Ya anne arkadaşımla konuşuyordum." dedi. Bir dakika anne mi dedi o?

Emre Leyla teyzenin oğluysa... Bu Emre o Emre mi yani? Oha. Emre bana döndüğünde bir süre garip garip baktım ona.

"Sen?" dedim sorarcasına.

"Ben?"

"Sen!"

"Ben."

En sonunda bakışlarımı ondan çekip anneme döndürdüm. "Artık söyliycek misiniz?" dedim sitem edercesine. Annem ayağa kalktı. Babamlar dışında herkes ayaktaydı. Leyla teyze az önce annemin bana anlattıklarını Emre'ye anlattı.

"Aile mi olmak istiyorsunuz? Ee napayım yani?" Emre de benim gibi bir tepki verdi.

"Hem bir dakika bu kız Gülşah teyzenin kızı mı?" dedi Emre.

"Evet Selin'i hatırladın mı? Küçükken beraber oynardınız."

"O Selin bu mu yani?" dedi bana bakarak.

"Ne oldu beğenemedin mi?" dedim alay ederce.

"Evet malesef." dediğinde tam ona pençelerimi gösterecekken babamın sesi her şeyi açıklığa kavuşturdu.

"Biz sizi evlendirmeye karar verdik."

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 09, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

| KIZIL |Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin