Saat dokuz civarı karanlık, soğuk ve rüzgarlı bir kasım gecesiydi. Çığlığı çok acıklı, küçük sarışın bir gencin kanını emip akşam öğünümü tamamlamıştım. Anlaşılan bu genç kız, Şükran Günü yemeği ve annesi için son dakika alışverişe çıkmıştı. Sayemde annesi onu, evde uzun bir süre beklemek zorunda kaldı. Küçük kız ölmedi; sadece kelimenin tam anlamıyla kendini emilmiş hissedecekti.
Onunla bir marketin park alanında karşılaştığımda, atıştırmalık için iyi bir zaman olduğuna karar vermiştim. Ah bu gençler! Geceleri etraflarına bakmayı ne zaman öğrenecekler? Gerçi benim için ne fark edecek? Geceleri dışarıda tek başına dolaşan, emilmeye hazır herkesi çok severim.Dediğim gibi karanlık, soğuk ve rüzgârlı bir kasım gecesiydi ve kendimi, bu öğünden sonra çok keyifli hissediyordum. Son siparişlerini tamamlamaya çalışan ve arabaları ile hızlıca eve gitmek isteyen kişiler dışında sokaklarda kimse yoktu. Herkes evinda doldurulmuş hindileri için hazırlık yapıyordu. Bu sakin ve sessiz ortamın tadını çıkarıyordum; fakat bir anda, çok garip bir koku algıladım.
Daha önce hiç böyle bir koku almamıştım ve bu yüzden nasıl bir yaratıktan gelmiş olduğunu tam olarak saptayamadım. Tam bir insan kokusu değildi ne de tam olarak bir hayvan. Bir köpeğin kokusuna benziyordu ve biraz da... Bu da ne? Hindistan cevizi ve şeftali? Ne kadar da garip! Bu yeni ve garip kokunun peşinden gitmeye karar verdim ve koku, beni Shop 'N Go benzin istasyonunun köşesine sürükledi. Köşeyi döndükten sonra onu gördüm. Hayatımda gördüğüm en güzel manzara.
Boyu uzundu. Benden birkaç santim daha ufaktı ve aşağı yukarı 70 kiloydu. Kilo benim için tabi ki bir sorun değildi; çünkü bir vampir olarak 900 kilo ağırlık kaldırabiliyordum. Pekmez rengini andıran, dünyanın en güzel kahverengi saçları vardı. Dalgalı saçları sırtından sarkıyordu. O kadar parlak ve pürüzsüzdü ki, onun yanına uçup , saçlarını elime almaktan ve göründükleri kadar yumuşak olduklarına bamaktan kendimi zor alıkoydu.
Vücudu o kadar güzeldi ki, uğrunu ölebilirdim. Tabi çoktan ölmüş olmasaydım. Vücut hatları belirgin ve çok güzeldi. Hatlari belirgin kızları her zaman sevmişimdir. Günümüz kadınlarının neden bir çita kadar ince olmak istediklerini bir türlü anlayamıyorum. Onlara sıkıca sarıldığımızda kemikleri kırılacak zannedersiniz. Erkekler bundan neden hoşlansın ki?
Üstünde zümrüt renginde bir elbise vardı ve bu karanlıta bile gözlerine ne kadar yakışrığını görebiliyordum. Elbisesi aşağı doğru uzanıyordu. Elbisenin üstünde, beline bir kemerle bağlı olan siyah bir ceketi vardı. Kemer, vücut hatlarını daha da belirginleştiriyordu. Kış olmasına rağmen derisi bronz bir renk taşıyordu ve kırmızı dudaklarının sağ üst tarafında, güzelliğine güzellik katan bir beni vardı.
Ağzımın suyu akıyordu ama öylece duruyordum. Fakat bu yaratık hakkında her şeyi öğrenmek istediğimi biliyordum. Onun kim olduğunu, nasıl biri olduğunu? En önemlisi benim gibi birisine aşık olup olmayacağını? Öğrenmeliydim. Ne! Bana aşık mı? Delirdim mi ben? Ben bur vampirim, lanet olsun ve kimsenin sevgisine ihtiyacım yok! Ben, vampir Macus'um! Lanet olsun aşk!
Bir anda bir şeyler söylemete başladı; çünkü arabasının kapısını açamıyordu.
Bir anda tüm direncim gitmişti. Ona sahip olmalıydım! O benim olmalıydı!
Sonra siyah Mercedes'in kapılarını açmayı başardı ve hızlı bi şekilde arabasına bindi. Sanki benim varlığımın farkındaymış gibi; fakat bu imkânsızdı. Belki de bu onun garip kokusunu bu açıklyabilirdi. Belki de zannettiğim gibi normal bir insan değildi.
Arabasını o kadar hızlı kaldırmıştı ki, tekerlekleri gıcırdamaya başlamıştı ve yaptığım tej şeu köşede durup oni izlemekti. Havalandım, evet uçabiliyordum; unutnayın ki, ben bir vampirim!
Sonra bu güzel yaratığı takip etmeye başladım. Onun hakkında her şeyi öğrenmeliydim ve bunu, düşlerimin buba engel olmayacağı bir şekilde yapmalıydım.
Anayol boyunca hızlıca ilerliyordu. Onu, arabasının üstünde yüksekten takip ediyordum. Birden sola dönüp 4. sokağa saptı. Sonra sağa sapıp, çok pahalı ve güzel görünen bir grup tuğla bulunan evin bulunduğu sokağa girdi. Arabasıni iki arabalık garajına soktu ve ben de arkasından yeryüzüne inerek garajın kapısını nasıl kapattığını izledim. Görünüşe göre bu sitedeki evleri en başındakinde oturuyor. Üç katlı bir evdi; ilk katta büyük, boy aynası gibi pencereler ve en üst katta, çift kapılı bir balkon vardı.
İlk kattaki camların birinden içeriye baktım ve 19.yüzyıl tarzında süslenmiş güzel bir salon, lacivert lüks bir halı ve duvarlarda bir sürü tablo gördüm. Bir sanat ustası değilim bu yüzden tabloların değerini bilmiyorum; fakat çok pahalı göründükleri açıkça ortadaydı. Ah! işte ordaydı benim kadınım! Ben ne diyorum böyle? Lanet olsun!
Bu güzel yaratığın ismini öğrenmeliydim. Hızlıca ikinci kata çıktı ve ben, o kattaki balkonlara uçup onu gözetlemeye devam ettim. Odaya girdi. Bu oda bir kral dairesini andırıyordu. Yatak başındaki lambayı açarak mücevherlerini ve takılarını çıkarmaya başladı. Küpelerini ve kolyesini çıkardıktan sonra durdu ve yavaşça kafasını, benim durduğum balkon kapısına doğru yöneltti.BÖLÜMLER SIRA SIRADIR YANİ BİRİNCİ BÖLÜM MARCUS'UN AĞZINDAN İKİNCİ BÖLÜM SUMMER'IN AĞZINDAN OLACAK BÖYLE SIRA SIRA DEVAM EDECEKTİR. BEĞENİLERİNİZİ VE YORUMLARINIZI BEKLİYORUMMM.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MARCUS and SAMMER
Teen FictionKanunlar,kurallar,gelenekler... Ya sürüden biriyle evleneceksin ya da savaşmayı kabul edeceksin! Asi bir kurt olan Summer, sürünün kurallarına uymadığı için cezalandırılmalıydı. Kaçmak mı? Yapamazdı. Boyun eğmek mi? Asla! İntikam mı? Belki... Bir va...