BİR ISIRIK DAHA
Güzel bir bahar günüydü. Ağaçlar yeşilin her tonunu taşıyordu. Rüzgarın coşkulu melodisiyle yapraklar birbirine çarpıyordu. Tabiat mutlu oluyordu. Ben de bu tabloyu penceremin kıyısından seyrediyordum. Ne büyük mutluluktu benim için. Bu güzel havalar bilemezdiniz.
Masamın üstünde kitaplarım duruyordu. Yanında da bir tabağın içinde elmalarım yiyebilmem için beni bekliyordu.Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü öğrencisiydim. Bahar Döneminin son final sınavına hazırlanıyordum. Dersin adı Edebi Bilgilerdi. En çok kırmızı kapaklı kitabımı sevmiştim. Önemli olan yerlerin altlarını çizip not etmiştim. Derste yazdıklarımı düzeltip, tekrar etmiştim. Son sınavımızdı. Hak ettiğim mutlu bir tatil beni bekliyordu.
Çok sevdiğim kırmızı kapaklı kitabımı açtım. Orhan Veli Kanık'ın edebi kişiliğini okudum. Büyük üstad bana okulumun ilk gününü hatırlattı. O güzel günleri bir daha yaşamak isterdim. İlk arkadaşlıklar, ilk dostluklar... Arkadaşlığın ve yalnızlığın değerini anladığımız o mübarek günleri şimdiden özledim
O gün büyük bir amfideydik. Yaklaşık olarak yetmiş- seksen kişi vardı. Kimi önüne bakıyor, kimi de yeni insanlarla tanışmak için fırsat kolluyordu. Tüm bu gürültünün ortasına birden kapı örtüldü. İçeriye bizim Danışman hocamız olduğunu söyleyen biri girdi. Genç yaşlarda, orta boylu, spor kıyafetli biriydi Adı Fatih'ti. Etrafına bakındı. Sözlerine başladı :
-Evet arkadaşlar! Bölümümüze hoş geldiniz. Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü okuyorsunuz. Güzel bir bölüm seçmişsiniz. Lütfen derslerinizi onaylatınız. Dilerseniz ders kağıtlarınızı imzalatmak için acele etmeyiniz ! Koştura koştura hocam n'olur imzalayın! demeyiniz Ayrıca bu bölümde yazar ya da şair olma hayalinizle geldiyseniz bir kere daha düşünün derim!
Dediğinde tüm amfi gülümsedi. Anladığımız kadarıyla komik bir hocamız olacak ve derslerimiz eğlenceli geçecekti. Ancak okuduğumuz bölüm güllerin dikenleri gibiydi. Bu güzel anımdan sonra bir sayfa daha çevirdim kitabımdan. Garip'in önsözü karşıladı beni.Üç güzel arkadaş Orhan Veli Kanık, Oktay Rıfat ve Melih Cevdet Anday. Şiir halk için yazılmalı ,anlaşılır olmalı diyorlardı ne kadar da haklıydılar ! Bence de şiir biz öğrencilerin anlayacağı gibi olmalıydı. Notları okuyordum. Okurken derste dinlediklerim de aklıma geliyordu. Bu dersten geçeceğime inanıyor bir yandan da korkuyordum. Rahat şiiri ilişti gözüme büyük üstadın.Yanlış hatırlamıyorsam şöyleydi:
Şu kavga bir bitse dersin,
Acıkmasam dersin,
Yorulmasam dersin;
Çişim gelmese dersin,
Uykum gelmese dersin;Ölsem desene!
Bu şiirde bana Şiir Tahlilleri dersimin finalini hatırlattı. Dört soru vardı. İlk soru bu şiirdi. Fatih hoca bu şiirin verdiği mesajı sordu.İkinci soru da Ferit Edgü 'nün bir hikayesiydi. Üçüncü soru da ülkemizde yaratıcı yazarlık enstitüsünü değerlendirmekle ilgiliydi. Son soru da o meşhur filmdi. Midnight in Paris filminin yazarlarından bir kaçını sordu. Soruların hepsinde koyu bir yalnızlık vardı. Sınavdan geçtiğimi öğrenen bir kaç arkadaş nasıl yazdın, nasıl cevap verdin de geçtin diyorlardı ? Tek bir cevabı vardı bu sınavın. Yalnızlık elbette. Her şeye karşı rahat olan Orhan Veli bile ne güzel yanıt vermiş Rahat şiirinde. Hayata tutunmanın ne kadar güzel olduğunu. İşte bu güzel hoca bunu öğretmek istemişti bize bu sınavda. Hala daha kırmızı kapaklı kitabımın bu sayfasını okurken bile hatırlıyorum! Sonra notlarıma göz gezdiriyor ezberimi yokluyordum. Tek dileğim bu dersten başarılı olup tatilime kavuşmaktı. Saate baktım 17.00'ye yaklaşıyordu. Sınavımız ise 18.30'daydı. Artık kitabımı kapatma vaktim gelmişti. Çantamı hazırladım. Büyük bir telaşla notlarımı içine koydum. Okula gitmek için artık hazırdım!
Yaklaşık 20 dakikadan sonra okula geldim. Fakülte binasından içeri girdim. Büyük bir kalabalık vardı. Sanki insanlar üstüme üstüme yürüyor, bende kenarlardan geçmeye çalışıyordum. Asansörün yanına geldin. Düğmeye basıp çağırdım. 3.katta indim.Bir duvarın kenarında etrafıma bakınıyordum. Arkadaşlarımı gördüm. Demet, Hakan, Ebru, Sıla. Bizim ekip diyordu Hakan bize.
Demet fazla konuşmazdı, hoş bir kızdı. Bursalıydı. Hakan Urfalıydı. Oldukça konuşkan biriydi. Orta boylardaydı. Ebru Kastamonuluydu.Sessiz sakin bir kızdı. Sessizce yerine oturur, sınavını bitirir, çıkıp giderdi.Sıla Zonguldaklıydı. Uzun boylu, renkli gözlü bir kızdı. Netice de hepimiz birbirimizin canlarıydık. Sınava girerken hoca ne sorar, ne sormaz diye değerlendiriyorduk . Kendine has üslubuyla sessizliğimi böldü:
Demet:
-Çalıştın mı kız ?
Ben :
-Evet sen çalıştın mı?
Demet:
- Hiç çalışmaz mıyım ?
Gülümsedim...Hele bir çalışmasın Demet. Gökten kırmızı kar yağsa yine bırakmaz çalışmayı. Bursu var kızcağızın en azimli arkadaşımızdır güzel Demet!
.Sonra Ebru çıkmaya uğraşan sesiyle söze karıştı:
-Evet ben de çalıştım diyerek elindeki kağıtları gösterdi. Sıla ona baktı.
Sıla:
-Allah sizi inandırsın hiç bir şey yok beynimde ! Uçtu vallahi uçtu...
Hakan ise sürekli gülüyor benim ve arkadaşlarımın sinirini bozuyordu. Çok rahattı. Ya da çok iyi bir oyuncu! Gülümseyerek :
Hakan:
-Sıkıntı yok gençler !
Neyse ki sınav vakti gelmişti. Kapılar açıldı ve amfiye girdik. Hepimiz birer köşeye dağılmıştık. Mutlu, heyecanlı, meraklıydık. Sabırla hocamızı bekliyorduk.
Evet beklediğimiz an geldi. Ağzında kırmızı bir elma ve elindeki zarfla hocamız içeri geldi. Bir ısırık attı elmasına.Son ısırığı Ne güzeldi. Eminim herkesin canı bu elmadan yemek istedi. Sonra zarfı açtı. Bu arada elma hala ağzındaydı. Soruları dağıttı. Herkes aldı.
Şanslıydık çalıştığımız yerden çıkmıştı. Soruları çözüyor bir yandan da hoca elmasını bitirdi mi diye merak ediyordum.Hoca elmayı bitirince kozalağını çöpe attı. Sınavı çözerken içimden geçirdim:
-Hocam keşke bir ısırık da bizim için yeseydiniz. Allah zihin açıklığı verirdi belki!
Ne güzeldi bu elma, çıtır çıtır... Dalından koparılmış, sulu sulu... Yalnız kalmasın diye dilimlenmemiş bir elmaydı.
Hocamız güzel bir şeye vesile oldu. Elmayı sevmeyen biri onu ısırarak iştahla yiyebilecekti. Dilimlemeyecekti sadece ısıracaktı. Sırf onu diğer elmalardan ayırmamak için. Neyse ki sınav bitti. Kağıtlar toplandı. Hocamız kağıtları topladı. Ve amfi boşaldı. Dönemin son sınavını da bitirdik. Fakat bu hikaye daha bitmedi! Çünkü bu hikaye gördüğüm bir rüyadan ibaretti. Kırmızı kapaklı kitabımın üstüne başımı koymuştum. Uyuyakalmışım. Annemin sesi kulağıma çalındı.Birden irkildim.
Annem:
-Tıp okuyor sanki şu kitaplarına bir bak !Elmalarını da yememiş nasıl geçecek bu sınavı ?
Sonra kendi kendine cevabı vererek sözlerine devam etti:
Annem:
-Yazık kızım uyuyakalmış. dedi.
Uyandım. Masamın üstünde duran tabağımdaki elmalara baktım. Canım sıkıldı. Bir ısırık attım ve bir ısırık daha!Sağıma, soluma baktım. Ne amfi vardı, ne hoca, ne de arkadaşlar! Olsun bu rüya olsa bile güzeldi. Sonuçta elmalar dilimlenip yalnızlığa mahkum edilmemişti!Evet sevgili okuyucular bu hikayede burada bitti !
SON