Untitled Part 1

13 1 0
                                    

Jane.

Hayatımın aşkı. En güzel ve en kötü günüm. Ne cennette ne de cehennemde olduğum o sıralardı. Ben ne cehennemdeyim ne de onun yanında. Onu okyanustan bir parça görürken, o güneşten bin parça serap sanılmayı yeğlemişti bile, öyle silik öyle buruk...O bende gökkuşağının mavisi idi ama gökkuşağını göremediğinden mahrumdu.. ben buradan onun baş ucuna kadar aslındalarımı sıralamaya hepten aşık iken ne o topraktı ne de ben palamut tohumuydum.

Derin bir boşluktaydım. Her şeyi kaybetmiş ya da hiçbir zaman bir şeye sahip olmamıştım sanki. Her şey yoluna girecek derken her şey bitmişti.

Ah... O kadar saftım ki! Gerçekten mutlu olacağımı falan zannetmiştim. Benim gibi bir adam nasıl mutlu olabilirdi ki?

O son gün... Onla birlikte uyuduğum o son gün...

Hayatımın kadını karşımda sigara içerken ben de oturmuş onu izliyordum. Loş ışığın altında beliren yüz hatları onu daha kadınsı gösteriyordu.

''Gidelim buradan.'' dedi bir anda.

''Nereye gideceğiz?'' ellerimden tuttu ve doğrulmamı sağladı. Tam karşımda durup gözlerime bakıyordu.

''Bilmem. Belki Alaska. Ya da Yeni Zelanda'ya ne dersin?''

''Jane biliyorsun Mr.White...''

''O adamın canı cehenneme! Bize her seferinde engel oluyor anlamıyor musun? Zaten çok paran var.'' masanın yanındaki para dolu bavulu gösterdi. Uyuşturucu satışı karşılığında aldığım paraları. ''Bu paralar ikimize de yeter. Buralardan çok uzaklarda sadece sen ve ben mutlu bir hayat yaşayabiliriz.''

''Seni çok seviyorum Jane biliyorsun değil mi?'' küçük ellerini yanaklarıma koydu.

''Biliyorum bebeğim.''

''Yeni Zelanda kulağa hoş geliyor.''

***

Jane çok mutluydu. Hatta onu daha önce bu kadar mutlu görmemiştim. Ona bu mutluluğu verdiğim için kendimle gurur duyuyordum. Çok uzaklara gidecektik. Sadece 12 saat sonra yeni bir hayatımız olacaktı. Mr.White da dahil hiç kimse umrumda değildi. Konu Jane olunca hiçbir şey umrumda olmuyordu zaten.

Yaklaşık bir saat sonra duştan çıkan sevgilim gelip yanıma oturdu.

''Bir şey denemek istiyorum.'' çantasından şırınga ve bir miktar meth çıkardı. Daha önce damardan meth almamıştım fakat Jane bir ara sık sık alıyordu. ''İtiraz etmeden önce bir düşün. Burundan çektiğinin on katı zevk alacaksın bebeğim güven bana.''

Ona kendimden çok güveniyordum. Onun yapacağı her şeye vardım. ''Tamam.'' dedim.

Katı olan meth'i kaşıkta sıvı kıvama getirdi ve şırıngayla sıvıyı çekti. ''Hazır mısın?''

''Evet.''

Çok geçmeden iğnenin ucunu kolumda hissettim. Hatırlamakta güçlük çektiğim o anları tekrar tekrar yaşamak istiyordum. Sanki uzaya fırlatılmış bir mekiktim. Kafamda yıldızlar uçuşuyordu. Vücüdumun alt kısımlarına doğru akan sıcak bir sıvıyı hissediyordum. Tanrım! O kadar muazzamdı ki. Jane haklıymış diye içimden geçirdim.

Kendime geldiğimde Jane kucağımda uyuyordu. Hareketlenmemle birlikte yumduğu gözlerini açtı.

''Nasıldı?''

''Şaka mı yapıyorsun? Tek kelimeyle harikaydı!''

''Bana güven demiştim.'' bunu söylerken o kadar tatlı ve içten gülümsemişti ki. Kafam tekrar uçmuştu sanki.

''Seni çok fazla seviyorum.''

''Ben de bebeğim.''

Herzaman ki gibi birbirimize sokulup uykuyu bekledik. Ona bakarak uykuya dalmak gerçekten muazzamdı.

***

Uyandığımda Jane sırt üstü bir şekilde yanımda uzanıyordu. Ağzının etrafı kusmuk doluydu. Telaşla Jane'i sarsmaya başladım fakat hiç tepki vermiyordu. ''Jane! Beni duyuyor musun? Jane!''

Hemen mutfağa gidip telefonu aldım. 911 i tuşlayıp yere çöktüm. Ağlıyordum. Uzun zaman sonra ağlıyordum. Jane beni bırakmaz diye düşünüyordum. Kendi kendimi teselli ediyordum. ''Hayır.'' dedim. ''Olmaz. Biz bugün gidecektik. Yeni bir hayata başlayacaktık. Olamaz.''

İşte benim cehennemim bu noktada başlıyordu. Sağlık ekiplerinin Jane'in yüzünü örtüşünü unutamıyordum. Onu benden almışlardı. Dokunmama bile izin vermiyorlardı. Dün küçük bir çocuk gibi sevinen sevgilimin bugün yüzü örtülüyordu. Ölmeyi diledim,'' Tanrım lütfen canımı al'' diye haykırıyordum. ''Benim yüzünden öldü. Onu seviyordum.''

Hayatımın kadını... Jane. Öbür tarafta ne yapıyordu acaba? Belki de her gece yatağıma uzanıp ağladığımı görüyordu. Belki de hep beni izliyordu. Ya da ahmak babasını. Kim bilir?

Bir yıl olmuştu ama hala onu hissediyordum. Onu özlüyordum. Her tarafım onun adını haykırıyordu. Ona dokunmak istiyordum, saatlerce kucağında ağlamak istiyordum.

Telefonun çalmasıyla sarıldığım yastığımı bırakmak zorunda kaldım. Arayan Brendon'dı.

''Hey ahbap herzamanki mekan. Geliyor musun?''

''Üzgünüm çocuklar bugün size katılamayacağım.''

''Hala o göz altları mor, eroinci kızın yasını mı tutuyor?'' Arkadan gelen ses beni deliye döndürdü.

''Sizi geberteceğim orospu çocukları! Bir daha sakın sevgilim arkasından konuşmaya kalkmayın yoksa hepinizi kendi ellerimle gömerim! Duydunuz mu?''

''Dostum sakin ol. Ben onları halledeceğim. Bir daha ağızlarını açamayacaklar merak etme.''

''İyi olur. Neyse gece bana uğrarsın konuşuruz.'' diyerek telefonu kapattım.

Mutfağa gittim. Dolaptan mısır gevreği alıp kaseye boşalttım. Mr.White'la artık görüşmüyordum. Kim bilir, belki de ölmüştür diye düşündüm.

Kapının çaldığını duyunca kasemle beraber kapıya yöneldim. Kapıyı açtığımda karşımda kimse yoktu. Yerde duran küçük bir kağıt vardı. Etrafıma az daha bakındıktan sonra kağıdı alıp kapıyı kapattım.

İki kere katlanmış kağıdı açtığımda şaşırmıştım. Kağıdın üstünde derginin birinden koparılmış bir vajina resmi vardı. Kim böyle bir şeyi yollardı ki? Takıldığım bir kız falan da yoktu.

Salak Brendon'ın salak arkadaşlarının yapmış olacağını düşündüm. Benle uğraşmayı çok seviyorlardı. Her zor anımı fırsat biliyordu orospu çocukları.

Saçma resmi buruşturup yere fırlattım. Ah evet, evimi çöplük olarak kullanıyordum.

�B�ʼn3[��

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 18, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

I Still Feel HerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin