PKK'nın eski iki numarası Şemdin Sakık, nasıl gizli tanık olduğunu anlattı. Sakık, PKK yöneticisi olarak 1991 seçimlerinde bölge halkına yaptığı "SHP'ye oy verin" şeklindeki seçim baskısını da itiraf etti.
PKK'nın eski iki numarası Şemdin Sakık, nasıl gizli tanık olduğunu Akit'e anlattı. Kaldığı Diyarbakır Cezaevi'nden Akit'e yeni bir mektup gönderen Sakık, "Teröristten gizli tanık mı olur?" tepkileriyle Ergenekon yandaşlarının hedef saptırdığını savundu.
5 yıl önce savcıların, kendisine Ergenekon'un kilit sanıkları Doğu Perinçek ve Yalçık Küçük'ün PKK'yla ve özellikle Öcalan'la olan ilişkilerini ve bu ilişkilerin yol açtığı sonuçları sormaya geldiklerini, tanıklığın esasını da bu hususun oluşturduğunu belirten Sakık, "Ama tabii ki bu arada 1993'te yaşanan siyasal cinayetleri ve 33 asker olayını özellikle gündeme getirdim. Önce savcıları, sonra da hakimleri ikna ettim ki bu konuyu araştırma kararına ulaştılar" dedi.
SAVCI ÖZ'Ü HAREKETE GEÇİREN İFADE
2008'de tanık olarak verdiği ifadeden bir süre sonra bizzat Savcı Zekeriya Öz'ün harekete geçtiğini aktaran Sakık, Öz'ün hem askeri, hem sivil mahkemelerden 33 er olayı ile ilgili dosyayı istediğini, ancak her iki yerden de "bizde böyle bir dosya yoktur" cevabını aldığını dile getirdi.
PERİNÇEK VE KÜÇÜK AHKEMEDE İTİRAF ETTİ!
Mahkeme huzurunda Öcalan'la yaptıkları görüşmeleri savunmaya çalışan Perinçek ile Küçük'ün, "Örgüte giden hiçbir gazeteci sadece gazeteci değildir" tespitini doğruladığını vurgulayan Sakık, şunları söyledi: "Doğu Perinçek'in avukatı 'Biz Bekaa Vadisi'ne Öcalan ve örgütünü Amerikan emperyalizminden kurtarmak için gittik' açıklamasında bulundu. Yine Yalçın Küçük ise 'Ben Öcalan'ı Türkiye'ye getirtmek ve ona bu toprakları öptürmek için uğraştım, ona sık sık gitmemin nedeni buydu' açıklamasını bizzat mahkemede yaptı. Yani ikisi de bu açıklamayla suçlarını itiraf edip benim bu konudaki tanıklığımı gereksizleştirdiler."
"SOLCULARA NEDEN BU KADAR ÖFKELİSİN?"
PKK'nın eski yöneticisi Şemdin Sakık, Akit'e gönderdiği mektuplarda solcuları eleştirdiği için bazı kişilerin kendisine "Neden solculara bu kadar öfkelisin?" diye sorduğunu belirtti.
Sakık, kendisine bu soruyu yöneltenlere SHP ile HEP'in seçim ittifakına sahne olan 91 genel seçimlerinde başından geçen bir anıyla cevap verdiğini anlattı. Sakık'ın aktardıkları aynı zamanda PKK'nın bölge halkına yaptığı oy baskısının da itirafı niteliğinde...
Sakık, o anısını şöyle paylaştı: "Yıl 1991. Tiran'ımız tek birimize danışmadan erken genel seçimlere SHP ile ittifak içinde katılmaya karar vermiş. Kararın uygulanması için bu talimatı bize ilettiler. Hemen harekete geçtim. Sorumluluğum altında bulunan Amed bölgesinde bulunan birkaç yüz kişilik militan ve milis gücünü savaş düzeninden çıkarıp seçim düzenine göre yeniden örgütledim. Oluşturduğum gruplara 'seçimde en az oy alanlar ya da seçimi kaybedenler görevlerinden alınacaklardır' uyarısıyla görev alanlarına gönderdim. Ben de bir grupla birlikte Kulp-Lice dağlık kesiminde bulunan köylerde faaliyet yürütmeye başladım. Her gece birkaç köy ve mezraya iniyor, seçimde hangi partiye oy vermeleri gerektiği hususunda telkinlerde bulunuyor ve sabahın ilk ışıklarıyla birlikte araziye çekiliyorduk. Ve derken seçim günü gelip çattı. Tedbiri elden bırakmamak adına ben de beş kişi yanıma alarak Lice'ye yakın ama Kulp'a bağlı Goma Köyü'ne indim. Bahçede oturmuş oy kullanmaya gelenleri karşılıyoruz, bir aksaklık çıkmasın diye onları uyarıyoruz.
İNÖNÜ'NÜN OĞLUNA OY VERMEMİZİ Mİ İSTİYORSUN?
Derken biraz sonra yörede yoksulluğun sembolü olarak bilinen meşe ağacından yapılmış bir bastona dayanarak zar zor ayakta duran ve yanındakilerin yardımıyla zar zor yol alan yaşlı bir amca çıkıp geldi. Onları karşıladım, selamlaştık, elini öpmek için eğildim... Yokuş çıktıkları için nefes nefeseydi, biraz soluklandıktan sonra bana döndü; Kürtçe, ama çok acı bir ses tonuyla: "Oğlum Şemo! Sen bizden ekmek istedin verdik ama şimdi gelmişsin bizden veremeyeceğimiz bir şeyi istiyorsun. Sağır İnönü'nün oğluna oy vermemizi istiyorsun. Şemo, söyle bana, bu zulüm değil de nedir?" diyerek gözlerimin içine baktı. Daha cevabımı almadan bastonuyla altımızda uzanan Sarım Vadisi'ni göstererek ve daha öteleri işaret ederek, "Aha buralarda yüzlerce köyümüz vardı. Hepsi Şeyh Said isyanı sırasında sağır İnönü'nün emriyle yakıldı. Mülkümüzü ateşe verdiler, malımızı talan ettiler, yakaladıklarını vahşice öldürdüler. Bize yapmadıklarını bırakmadılar. Ama sen gelmiş bu zalimlere oy vermemizi istiyorsun...'
"SOLCULARA KARŞI OLAN KUŞKUMUN..."
'Dedeciğim, o zaman başka şimdi başka. O zamandan beri her şey değişti. Kaldı ki sözünü ettiğin adamın kemikleri bile şimdi çürümüştür' diyerek örgüt kararını savunmaya çalıştıysam da, 'Berxêmin, têjikê mar bê jar nabe(yılanın yavrusu zehirsiz olmaz)' diyerek önümden geçti. Geçerken 'eşek oğlu eşek, ben de seni akıllı sanmıştım' der gibi büyük bir öfkeyle yüzüme bakarak geçti. Ve o bakışla yüreğime oturdu. Bir daha da unutamayacağım bakışlar olarak hafızama kazındı... O sözler ise amentüm ola geldi. Ve gerçekten de o gün bugündür hep o sözlerin gerekleri üzerinde düşünürüm. Her düşündüğümde de ne kadar doğru bir tespitte bulunduğunu anlamış olurum. Gerçekten de yılanın yavrusu zehirsiz değilmiş, Kemalizm üzerinden ülkemize giren solculuk Kürtlere kan ve katliamdan başka bir şey reva görmüyormuş. İşte benim solculara karşı olan kuşkumun en temel nedeni budur."