"Haeun-ah.."
Yavaşça gözlerimi açtığımda istemsizce derin bir nefes aldım. Nerede olduğumu anlamam birkaç saniyemi almıştı. Her köşesini ezbere bildiğim bu evi uyandığım anda neden hatırlayamadığımı anlayamadım. İçimde çok tuhaf bir his vardı. İyi hissetmiyordum.
Yatakta doğrulup, uyanmama sebep olan sesin sahibini bulmak için yavaşça etrafıma bakındım. Oda da kimse yoktu. Garip olan ise odanın ne zaman bu kadar değiştiğini hatırlamıyordum.
Pencere odaya ışık girmesin diye sıkıca gazeteler ile kapatılmıştı. Fakat bunu yapan kişi pek başarılı olamamış ve aradan sızan güneş ışınları içeriyi aydınlatmayı başarmıştı.
Havada uçuşan tozları görebiliyordum. Ne kadar da çoktular.. Sahi en son ne zaman temizlik yapmıştım?
Garip.. Bunu da hatırlamıyordum.
Ayağa kalktığımda bacağımdaki uyuşukluk bir süre olduğum yerde dikilmeme sebep oldu. Ne halt dönüyordu böyle..
Az önce uyandığım yatağa tekrar baktığımda siyah çarşafı fark ettim. Bu benim işim değildi. Beyaz çarşaf dışında başka renk çarşaf kullanmaktan nefret ederdim. Peki kendi yatağımı bu hale getiren neydi?
Biri dün geceden itibaren bana oyun oynamaya başlamış olmalı. Ama neden zihnime herhangi birinin görüntüsü gelmiyordu? Sanki kafamın içi kocaman bir boşluktu. Hiçbir şeyi, hiç kimseyi hatırlamıyordum. Hafıza kaybı olmasına imkân yok çünkü buranın kendi odam olduğunu biliyorum. Burayı hatırlıyorum. Sadece.. değişmişti. Eskisi kadar canlı değildi.
Aynaya doğru yürüdüğümde yansımam irkilmeme neden oldu. Bu.. bu ben miydim?
Gözlerim şişmişti ve yüzümde çözemediğim bir yorgunluk vardı. Saçım hala uzun ve siyahtı. Biraz.. zayıflamış mıydım?"Haeun-ah.."
O tanıdık sesi yine duyunca aceleyle etrafıma bakındım. Ses tanıdık olmasına rağmen sesin sahibinin kim olduğu hakkında en ufak bir fikrim yoktu.
Onu bulmalıydım. Onu bulmalı ve neler olduğunu sormalıydım."Haeun-ah.."
Tekrar duymuştum. Gözlerim nedensizce yaşlarla dolmuştu. Bu ses içimde bir şeylerin ağrımasına neden oluyordu.
Kalın olmasına rağmen kulağa kadifemsi gelen derin bir ses tonuydu. Bir erkek sesiydi. Üzgündü. Çok üzgündü. Belki de ağlıyordu ? Kalbinin acıdığını hissedebiliyordum.
Onun üzüntüsü benimde üzülmeme neden oldu. Hiç bir sebep yokken çökmüş hissediyordum."Buradayım, Haeun-ah.."
Evet, ağlıyordu.
Ama neredeydi ?
Bana neden sesleniyordu ve neden ağlıyordu ?
Beynimin içinde şimşek çaktığını hissettim. Ani bir ağrı girmiş ve bu zihnimin karıncalanmasına neden olmuştu. Bu ağrıya dayanamıyordum.
Başımı ellerimin arasına alıp daha fazla ağlamaya başladım. Neler olduğunu anlayamıyordum.
Sonra birden bir silüet gördüm. Tanıdık bir silüetti. Kapıdan içeri girdiği anda odanın ışığını açmış ve sessizce odayı izlemeye başlamıştı.
Onu tanımıştım."Taehyung," diyebildim sadece.
Bu oydu. Sesin sahibi oydu. Ama ağlamıyordu?
Yüzünde odayı izlerken anlatılmaz bir hüzün vardı. Kapının eşiğinde, eli kapının kolunda öylece içeriyi izliyordu. Neden hala benimle konuşmamıştı?
Nasıl da değişmişti. Saçları eski halinin aksine artık kısacıktı. Giydiği lacivert poların şapkası ile kafasının yarısını örtmüştü.
Onu daha dün görmüş gibi hissetmeme rağmen içimde inanılmaz bir özlem vardı. Sarılma özlemi..
Ona yaklaştığım da gözleri hala odanın içinde gidip geliyordu."Taehyung," dedim ve kollarımı ona sardım.
Bana sarılmadığını hissettiğimde geri çekildim. Bana bakmıyordu. Tek yaptığı çaresizce şu aptal odaya bakmaktı.
"Bana bak!"
Bağırdığım halde gözlerini bile kırpmamıştı. Onun bu hali endişelenmeme neden oluyordu.
Taehyung.. beni görmüyordu.
Zihnime yine sesler doluşmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Remember Me :: Kim Taehyung
Fanfiction"Çünkü Kim Taehyung.. ben seni her hatırladığım da gülümseyeceğim."