Gerçek var, gerçek var Violet . Ve bazı lanet olası gerçekler, yüksek sesle söylenmemeli yoksa şeytan bunları duyup senin peşine takılabilir, demişti Freddie, o narin ve kırışık ellerini ellerimin üzerine koyarak.
Yaşım ilerledikçe yaptığımız bu konuşmayı sık sık düşünür olmuştum. genellikle çocukken yaptığınız konuşmaları unutmazsınız. O zaman bunu pek fazla düşünmeseniz de yıllar geçtikçe, kendini sanki daha dün olmuş gibi net bir şekilde hatırlatıp dururlar.
çok uzun zaman önce, ben doğmadan, hatta babam bile doğmadan önce Freddie, üzerinde kürküyle partilere katılıp kokteyller içer ve sanatçılara maddi destek sağlayacak projelerle uğraşırmış. Benim kadar ufak bir kız olduğu döneme ait hikayelerini de birlikte mutfakta kurabiye yaparken ya da Citizen'ın merdivenleri üzerinde oturup gelgiti izlerken anlatırdı. Bunlar genellikle içinde bolca alkol, erkekler ve bela olan çılgın hikayelerdi.
Ama hayatında gizli bir şey vardı. Ne kadar sorarsam sorayım hiçbir zaman bunun ne olduğunu anlatmamıştı. Kötü bir şey olmalıydı bu. Gerçekten kötü. Tüm yetişkinlerin kötü hikayeleri vardır ve hikaye ne kadar kötüyse o kadar az konuşulur. Bir insanın gerçekten kederli olduğunu bu şekilde anlayabilirsiniz. Kendilerini dinleyen herkese ağlayıp acıklı hikayelerini anlatıyorsa bilin ki aslında hiçbir şeyleri yoktur. Ya da en azından önemli bir şeyleri yoktur. Ama insanların gerçekten canını yakan şeyler, kalplerini parçalayan asıl şeyler... işte bunlar hiçbir zaman konuşmadıklarıdır. Buradan anlarsınız.
Freddie'nin kaderini de böyle anlamıştım.
Bazen onu bir şeyler yazarken yakalardım. Ama yazdığı bir günlük mü yoksa arkadaşlarına yollayacağı bir mektup mu, bilmiyordum. genellikle gecenin geç saatlerini seçer ve yazdığı sırada da üzgün görünürdü. Belki de bu yüzden, başına gelen o kötü şeyi biriyle paylaştığını düşünmüştüm. Sadece, o kişi ben değildim.
Belki boğularak ölen kızı yüzünden belki de başka bir şey yüzündendi, bilmiyorum. Fakat Freddie onca içkiden, erkekten ve beladan sonra içinde kalan boşluğu dolduracak şeyi aramaya başlamıştı. Bulduğuysa Tanrı olmuştu. Tanrı ve şeytan. Çünkü bunlardan biri, bir diğeri olmadan var olamazdı.
Freddie zamanının çoğunda, sanki en yakın arkadaşıymış ya da eski bir sevgilisiymiş gibi, şeytandan bahsedip dururdu. Onu otoyollar, abur cubur gıda paketleri ve televizyon gibi pek çok şeyde görürdü. Ve delilikte ve alkolde ve cinayette....
Şeytanla ilgili tüm o konuşmalarına rağmen Freddie'yi hiç dua ederken görmedim. İnce parmakları tespih boncuklarının üzerinde dolaşmadı, kemikli dizleri hiçbir hacın karşısında yerleri öpmedi, dudakları duayla sessizce kıpırdanmadı hiç. Freddie dua etmezdi. En azından benim görebileceğim bir yerde.
Bense ederdim.
Freddie'ye dua ederdim. Ölümünden sonraki beş yıl boyunca o kadar sık ediyordum ki bu benim için neredeyse reflekse dönüşmüştü; sıcak bir çorbayı üflemek gibi. Ailem gittiğinde, aramız bittiğinde... Bazen denizden esen o lanet olası rüzgarın uğultusu, üst kattaki kardeşimden daha yakın olurdu bana. Kendimi hep dipsiz bir yalnızlığın içinde bulurdum. İşte böyle zamanlarda hemen duaya sarılırdım. Şeytan konusunda da Freddie'ye dua ederdim. Elimi şeytanın elinden uzak tutması için yalvarırdım ona. Beni kötülüklerden korumasını isterdim.
Ama kaçamazdım. Tüm bu dualarıma rağmen şeytan, yine de geldi ve buldu beni.
UMARIM BEĞENDİNİZ. ÇOK UZUN ZAMANDIR YAZMADIM AMA ARTIK DEVAM EDİYORUM İYİ OKUMALAR...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DERİN SULARLA ŞEYTAN ARASINDA
ParanormalGeçmiş Sırlarla Dolu Esrarengiz Freddie... Ölü Freddie'nin Hatıralarına Düğümlü Violet White... Çarpık Gülüşü, Mükemmel Yalancı River West...