Yıl 2000. Teknoloji çağının yavaş yavaş ilerlediği, insanların yeni teknoloji aletlerini ve cihazlarını gördüğü zaman hayretler içinde kaldığı bir çağ. Insanlığın yeni bir döneme adım attığı bir çağ. Bir yerlerde teknolojiye ve yeniliklere merak salmış bir genç. Araştırmayı seven ve gelecekte neler olacağını öğrenmek için can atan bir kişilik.
Ahmet diğer kuzenlerinin bulunduğu köye doğru otobüsle yolculuk yapmaya başladı. Hava aşırı yağmurlu ve bir o kadarda boğucuydu. Bir yandan kafasını cama yaslayıp yağmurun soğuğunu camda hissedip, bir yandan yağmurun sesini dinlemekte aynı zamanda otobüsün kafa şişiren motor sesini arka planda tutmaya çalışmaktaydı. 1 saat süren yolculuğun ardından Ahmet doğup büyüdüğü köyüne varmıştı . Köye geldiğinde kendini boşlukta gibi hissetmişti. Yağmurun ve boğucu havanın verdiği his ile etrafına bakınmaktaydı. Bu his, var ile yok arasında gidip gelen bir ince çizgi gibi içini daraltmaktaydı. Havada kara bulutlar, ürkütücü gök gürültüleri ve bardaktan boşalırcasına bir yağmur vardı. Ahmet yağmurun şiddetinden eve gidene kadar çamur içinde kalmıştı. Köy evine vardığında diğer 3 kuzeninin evde olmadığını farketmişti. Biraz bekledikten sonra kuzenleri gelmeyince duş aldı kurulandı ve uykuya daldı.
Ahmet sabah kuzenlerinin sesine uyandı ve görüşmeyeli uzun bir ara olduğu için hasret gidermişti. Kahvaltı çay sohbet derken vakitler birbirini kovalıyordu. Diğer 3 kuzen geceye kadar tarlada çalışmış fakat yağmur bastırınca kulübede mahsur kalıp yağmurun dinmesini beklemişti. Evvelsi gün 3 kuzen tarlada çalışırken garip bir olayla karşılaşmıştı. Emre tarlayı öğlen vaktinde sürerken çapanın ucuna birşeyin takılmasıyla irkildi. Toprağı eşelediğinde yuvarlar bir küreye benzer bir cismin olduğunu gördü. Eline alıp bakar fakat çalışmanın verdiği yorgunluktan dolayı pek ilgisini çekmedi. Bir taş parçası sanıp rastgele bir yere fırlattı ve tarlayı sürmeye devam etti. Biraz zaman sonra mola verdiler. Yakup güzel bir çay demledi. Çayın yanına güzelce bir sofra hazırladı. Peynir,ekmek ve salatadan oluşan yiyeceklerini yediler ve işlerine devam ettiler. Emre biraz zaman sonra "Ben çok yoruldum. Birazda çapa ile sen uğraş Hamdi." der ve dinlenmek için kulübenin gölge alan kısmına gitti ve sırtını duvara yasladı. Hamdi, Emre'nin küçük kardeşiydi. Hamdi "Tamam abi" der ve abisinin yarım kalan işini devam ettirdi. Ne gariptir ki aynı küre cismindeki taş Hamdi çapa yaptığı zamanda çapaya takıldı ve topraktan dışarı çıktı. Hamdi küreyi inceledi ve bir anlam veremeyip Emre abisine götürdü.
Hamdi " Abi bunu çapa sürerken buldum. Değerli bir taş mı acaba? " diyerek abisine uzattı.
Emre "Bunu nerde buldun? Çapa yaparken bende buna benzer birşeyle karşılaştım. Fakat ben onu uzağa, tarlanın dışına attım. Aynı şeyi bulmuş olamazsın." diyerek hayretler içinde taşa baktı.
Hamdi " Tarlanın sürülmemiş yerinde buldum. Çapanın ucuna takıldı."dedi.
O sırada tarlanın bir kısmını sulayan Yakup güneş ışınlarının verdiği etkiden dolayı kısık gözlerle taşa baktı ve " Bence bu çok değerli birşey. Görünüşünden belli oluyor" diyerek taşı Emre'den aldı ve inceledi.
Hamdi "Bu bir yakuta benziyor. Eğer gerçektende bir yakutsa satıp iyi bir para kazanırız. " dedi ve birkaç dakika sonra bulutlar güneşin önünü kapatarak çok boğuk bir hava oluşturdu. Çok zaman geçmeden yağmur kendisini gösterdi. Kuzenler yağmurun bastırmasıyla hemen eşyaları toplayıp kendilerini kulübeye zor attı. Yağmurun dinmesini beklerlerken bir yandan taşın satılıp çok iyi bir para ettiğini hayal edip durdular. Bu taş olayının sohbeti bitmek bilmedi. Herbiri ayrı bir hayal kuruyordu. Taş elden ele geçtikçe daha çok parıldıyor, göz kamaştırıyordu. Emre kendi kendine "Bu taşı ilk bulduğumda bana çok sıradan gelmişti . Şimdi ise adeta bir cevher gibi parıldıyor." dedi. Bir gariplik seziyordu, aklını kemiren sorular vardı. Nasıl olurda dışarıya attığı taş tarlaya tekrar geri geldi. Hemde gömülü bir halde çıktı. Emre kendi kendine aklından geçirdiği düşüncelerle adeta bir deli gibi görünmekteydi. Sürekli düşünüp duruyordu ve bir yandan gök gürültüsünün sesiyle irkiliyordu. Aklına bir soru takılmıştı . Attığı taşın bu taş mı değil mi olduğunu anlamak için gidip taşı attığı yeri arayacaktı. Yağmurun şiddeti biraz dindikten sonra Emre kulübeden dışarıya doğru hareketlendi . Arkasını dönüp çocuklara "ben iki dakikaya geliyorum " dedi ve çocuklar hep bir ağızdan " nereye abi bu yağmurda " diye söylendi. Emre kuzenlerin en büyüğüydü. Her işi o düzenler ve o yapardı. Kuzenler onun sözünden çıkmazdı. Onlara hep yol gösterirdi.
Hava kararmıştı. Kara bulutlar havayı dahada karanlık bir hale getiriyordu. Emre kulübeden dışarı çıktıktan sonra bir el feneri aldı ve sonra taşı attığı yere doğru ilerledi. Bir yandan yağmur yağarken bir yandanda taşın nerede olduğuna bakınıyordu. Taşı attığı yeri çok iyi biliyordu fakat dikkatli bir şekilde kontrol etmesine rağmen taşı bulamamıştı. Yağmurun etkisiyle tüm toprak alanlar çamur içerisindeydi. Biraz etrafa baktıktan sonra yağmurun etkisinden dolayı aramaktan vazgeçti. Biraz ilerde duran ağaçta parlayan bir çift göz gördü ve irkildi. Ağaçların arasından doğru bir ses geldi ve şu kelimeyi söyledi "Birdahaki sefere doğru yolu seç . Doğru yolu seç" diye tekrarladı. Emre korkudan ne olduğunu anlayamadan kulübeye doğru koştu. Hiç bir sima görememişti. Sadece belirsiz bir beden görmüştü. Neye uğradığına şaşırmıştı. Düşe kalka çamur içinde hemen kulübeye vardı. Emre kendi kendine " Neler oluyor kafayı yiyeceğim Allah'ım" diye söylendi ve kulübeye kendini zor attı.
Emre gördüklerini ve duyduklarını hemen gidip kuzenlerine anlattı. Bu yaşadığı durum hayal miydi yoksa gerçek miydi diye ikilemde kaldı.
Yakup " Gidip hep birlikte kim olduğuna bakalım abi " dedi.
Emre " Gördüğüm şeyden emin değilim. Bu yağmurda tekrar oraya gitmek istemiyorum ama orada birisi vardı bundan çok eminim. " dedi ve yakubun isteğini geri çevirdi.
Bunun üzerine Hamdi " Büyük ihtimalle tarladan geçen köylülerden biridir. Belki yanında birileri vardı karanlıkta görememiş olabilirsin. Bu yağmurda yolunu kaybetmiş olabilirler. O yüzden bir dahaki sefere doğru yolu seç diye söylenmiş olabilir." dedi.
Ardından Emre " Söylediklerin mantıklı geliyor. Başka ne olabilir ki?" dedi ve şüpheleri birazda olsa eridi. Emre'nin bu görükleri ve duydukları gerçek miydi yoksa bir önsezi miydi ? Emre bu düşüncelerle tüm gece boyunca beyin fırtınası yaptı. Yağmur dinmeyince kuzenler geceyi kulubede geçirmeye karar verdi ve taşı güvenli bir yere koyup uykuya geçtiler. Fakat Emre tüm gece boyunca uyuyamadı. Sadece taş ve gördükleri hakkında düşünüp durdu. Kuzenler kulübede uyuyup sabah saatlerinde köy evine dönüş yaptılar ve bu yaşadıkları olayı kuzenleri Ahmet'e anlattılar. Kuzenleri mistik ve efsanevi bir olay bekliyordu. Her biri bir anahtardan oluşan bu olayın cevaplarını bulabilecekler miydi? Yoksa zaman diliminde bir hiç olup gidecekler miydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zaman Yolcuları
FantasyZaman bükülebilmesi bir olasılık mıdır ? Zamanla oynamak beraberinde felaketi getirir mi ? Peki zamana hükmedebilseydiniz geçmişte neleri değiştirirdiniz? Veya geleceğe gidip ne tür yeniliklere imza atardınız? Peki dünyada zamana hükmedebilen insanl...