Bu benim Wattpad'deki 2. hikayem ama ilk hikayeme göre daha güzel kurguladığımı düşünüyorum :D Neyse umarım sevilir çünkü gerçekten çok emek verdiğim bir hikaye oldu. İyi okumalar :3
***
Judith, o gün 17 yaşına yeni girmiş sayılırdı.
Hava her zamanki gibi soğuktu. Aydınlanmayan topraklardan da bu beklenirdi zaten. Ancak Judith o zamana kadar böyle üşüdüğünü hatırlamıyordu. Ellerinden birini pelerinin içine soktu. Diğerini de sokmak isterdi ancak o zaman gaz lambasını taşıyamazdı. Annesine yolun sokak meşaleleri sayesinde yeterince aydınlık olduğunu milyonlarca kez söylemişti ancak annesi her zaman gaz lambasını eline tutuştururdu.
Okuluyla evi arasındaki uzun yol hep canını sıkmıştı.
Okulum dediği derme çatma ahşap bina hiçbir zaman tam olarak ısınmıyordu. Çatısı bir türlü tamir edilemezdi ve oradan buz gibi rüzgarlar eserdi. Zaten okulun ayırdığı en son bütçeye de Ayazgeçidi Kasabası uykudayken saldıran kan vampirlerinin, kasabanın ticaret pazarına verdiği zararın karşılanması için kraliyet tarafından el koyulmuştu.
Doğruyu söylemek gerekirse, kan vampirleri Judith'i ürkütüyordu. Kitaplara göre gözleri kan kırmızısı olurdu ve dişleri o kadar keskin olurdu ki ufak bir ısırıkla eti koparabilirlerdi. Ancak bu bilgilerin doğruluğu kesin değildi: onları görenler yaşayamıyordu.
Buna rağmen Judith dışarı çıkmayacak, okula gitmeyecek değildi. Bazı komşuları kafalarını pencereden bile uzatmıyordu. Ancak o, vampirlerin eve girdiklerini çoğu kez duymuştu.
Aslında vampirlerin en az uğradığı yer bu kasaba sayılabilirdi. Ayazgeçidi Kasabası, Auzoweth'in en kuzeyinde yer alan, ufak bir kasabaydı. Vampirlerin geldiği yer olan Ölüm Adaları, Auzoweth'in en güneyindeki Kanayan Deniz'de bulunuyordu. Güney Kralı'nın sarayından bir kez bile çıkmadığını çoğu kez duymuştu Judith. Güney halkı, Kuzey halkından çok daha zor durumdaydı.
Judith adımlarını hızlandırdı, soğuk içine işlemeye başlamıştı. Pelerinine daha sıkı sarındı. Bugün işçilerin ev günüydü. Babası madenlerde çalışıyordu. Eğer uyanma çanları 2 kere çalarsa, Judith babasının eve geleceğini biliyordu. Uyku çanları 2 kere çaldığında ise babasının gitme vakti gelmiş oluyordu. Babası şuan gelmiş olmalıydı.
Sokaklarına girdiğinde gördüğü manzara onu hiç şaşırtmamıştı. Dışarıda tek bir insan bile yoktu, bu soğukta dışarı çıkmak için aptal olmak gerekirdi. Rüzgar şiddetlenmişti, koyu renk saçlarını kamçılıyor, bir kadının çığlığı gibi uğulduyordu kulaklarında. Keşke Judith, rüzgarın şarkısını dinleseydi, belki o zaman şarkıdaki uyarıyı sezebilirdi.
Hızlıca evlerinin bahçesine girdi Judith. Annesinin anlattığına göre eskiden parlayan gece ağaçlarının bulunduğu bahçede şimdi sadece küçük kardeşinin tahta oyuncakları vardı. Artık kuzeyde gece meyveleri yetişmiyordu. Kuzey toprakları verimsizleşmişti.
Judith kapıyı çaldığında, evden gelen yemek kokusunu duyalı çok olmuştu. Annem geyik eti pişirmiş, dedi içinden sevinçle. Zaten okulda kokuları kolay algılayabilmesiyle tanınırdı. Hatta okuldakiler ona köpek burunlu derlerdi. Judith için sorun değildi onlar. Zaten pek arkadaşı olduğu söylenemezdi. Yalnızlığı seviyordu.
Annesi kapıyı açtığında, hızlıca içeri girdi. Gaz lambasını söndürüp babasının yaptığı küçük dolaba koydu.
"Ablaa!" diye bağırdı odadan küçük kardeşi Sally. "Bak babam ne getirmiş!" Judith güldü ve annesi de gülümsedi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlıktaki Işıklar
FantasiUzun karanlığın hüküm sürdüğü gece topraklarında, insanlar vahşice katledilmekte, kan vampirleri tarafından saldırılara uğramaktadır. On binlerce insanın yaşadığı topraklarda, krallar saraylarında saklanırken halk umudunu tek bir şeye bağlamıştır: b...