-5-

35 0 0
                                    

"Canberk...ben...özür dilerim. Gerçekten çok saçma davrandım."
"Sorun değil." Diye kestirip atınca bir an afalladım. Kafası okul bahçesine doğru bakıyordu, ben sinirlenmeye başlamıştım. Tamam hatalıydım. Ve sonuç olarak gelip özür dilemiştim değil mi? Kafamı çevirip gözlerinin içine baktım. Gözlerinin içinde vurdum duymaz bir tavır vardı. Aynı şekilde de yüzünde de. "İstersen, samimi olmak zorunda değiliz. Sonuçta farklı sınıflardayız. Beni görünce tanımıyormuş gibi davran. Senin için iyi olur." Dedim. Yüzüne bakmıyordum bunları derken. "Tabii" diyip kestirip atınca bu sefer afallamadım. O benim hiçbir şeyim değildi. Ve olmayacaktı. 'Arkadaşım' değildi. 'Sevgilim' hiç değildi. Benim için sadece aynı seyansı paylaştığım bir çocuktu. Bende onun için aynıydım. Ama gerçekten umurumda değildi.
Düşmek üzere sallanan sırt çantamı omuzumun üzerinde kaydırarak sabitledim. Sonra okulun içine doğru ilerledim. O vurdum duymazsa bende olabilirim. Sonuçta hiçbir şeyiz. Sınıfa doğru ilerledim. Fakat canım sıkkın olduğu için biraz koridorda oturayım dedim. Büyük, yuvarlak pencerenin mermerine oturdum. Kolunun arkasında birinin olduğunu gördüm. Daha doğrusu bir haraketlilik. İlk umursamadım. Ama sonradan tanıdık bir yüz görünce ilgimi çekti. Bu kız Canberk'inki değil miydi?? Ismi neydi ki.... Ha. Aslı. Tam kafamı başka yöne çeviriyordum ki bir çocuğun, Aslı'yı kolona yaslayıp öptüğünü gördü. İçime bir korku düştü sanki. Neden bilmiyorum fakat, endişelendim. Canberk bu kızı severken, ve bu kız ona yüz verirken, başka bir erkekle öpüşmesi. Ve Aslı'nın bundan zevk aldığını o kadar iyi anlıyordum ki; çünkü kollarını çocuğun boynuna sarmış zevkle Karşılık veriyormuş gibi...Iğrenç!
Zavallı Canberk'in hiçbir şeyden haberi yoktu. Ama ona söyleye bilir miydim ki? Sonuçta, 10 dakika kadar önce birbirimize karşı resti çekmiştik. Neden onun iyiliğini istemeliydim ki?
Ah o içindeki insancıl taraf var ya...Gerçekten iyi bir dersi hak ediyordu. Zil daha çalmamıştı. Canberk'in yanına gittim. Sınıftaydı.
"Konuşmamız gerek." Dedim. "Niye?" Dedi. "Sana söylemezsem vicdanım rahat etmeyecek." Dedim. Şaşırmış gibiydi sanki. "Peki. Söyle"
"Aslında kalbinin kırılmasını istemiyorum, fakat..." Dedim ve bir an yutkundum. "Aslı. Başka bir çocukla öpüşüyordu..." Dedim utana sıkıla. Canberk yaklaşık bi 1 dakika felan dediğimi idrak edemedi. Sonra keyifsizce güldü. "Ah...gerçekten bu kadar düştün mü?" dediğini idrak edememiştim. "Ne?" dedim. Aslında idrak etmiştim sonradan. Bana inanmıyor ve aşağılıyordu. "Bak. Artık seni bu okul saatleri içinde tanımiyacağım. Ve şunu o küçük beynine sok. Ben bu yalanları yemem. Ve sırf senin saçmalıkların yüzünden Sevdiğim kızı sorgulamam." dedi soğuk sesle. Ben donup kalmıştım. Bana yalancı diyordu? Bana? Ben hiçbir zaman yalan söylemeye ihtiyaç duyacak kadar aşağılık bir şey yapmamıştım. Ve bana yönelttiği bu iftira, gerçekten beni çok sinirlendirmişti. "Aldatıldığını öğrenince...gelip benden özür dileyeceksin. Ama tek fark. Bu sefer ben affetmeyeceğim." Dedim ve arkamı dönerek sınıfa gittim. Sırama oturdum ve okumaya başladığım hikayeye devam ettim.
Gene bir gün, gittim o banka. Oturdum. Sanki onu görme isteğiyle dolmuştu o gün içim. Saat aynıydı. Yer ve bank da aynıydı. Tek bir eksik vardı. Bankın Sonundaki Boşluk. Saatlerce bekdim ama dolma. Umutsuzlukla kalktım ve evin yolunu tutmaya başladım. Ama beşinci adımımda ne göreyim? Kumral güzel bir kızın yanında o dikdörtgen çantalı, Saçı ortadan ayrılmış kirli sakallı adam. Gülüyordu. Ve...gerçekten de çok mesuttu. Boğazımda bir yumru oluştu. Halbuki ben ondan gerçekten de hoşlanmıştım. Demek ki sadece 3 gün gelmemem ile kendine yeni heyecanlar, yeni hevesler bulmaya başlamıştı. Evet ben onun için bir hevestim, ve o köprünün altından çok sular akmış. Fakat yazık ki; ben yüzme bilmiyorum.
Yoluma devam ettim. Ve o günden sonra ne bir erkeği yakışıklı buldum, ne de konuşmaya çalışanlara yüz verdim. O hata sadece bir kere yapılırdı. Zaten insan hayatında yaptığı hatâyı ne için tekrarlardı ki? Değer miydi tekrar tekrar hata yapıp, üzülüp kırılmaya? Kendine işkence etmeye?
Bir gün gene gitmişim o parka. O banka oturmak bana artık çok mânâsız geliyordu. Çardağa oturdum. Romanımı çıkarttım, ve en Sevdiğim o paragrafı okumaya başladım; "Sizce nedir mutluluk Ey Bilge efendi? "Mutluluk; tanımı herkes için farklı; ama aynı histir. Çok garip değil mi sencede? Sevdiğinin yanında mutlusundur. Peki ben sana bir sual yönelte bilir miyim?" "Benim ne haddime bilge efendi sizin sorularınıza cevap vermek..?" "Sadece cevap ver. Parayla satın alınamayacak birşey var mıdır?" "Yoktur efendim. Herşey parayla, baksanıza halime. Onun bunun kölesiyim işte. Orada, burada eziliyorum." "Vardır." "Nedir o efendi?" "Hava...."
Gerçektende hava. Doğru. Size kimse sormaz; "hava solumak için, karşılığını veriyor musun?". Umutlarımı kıran adam, aklımın bir köşesinde ben farkında olmadan kazınmıştı bile...Suçum neydi de bu aşk Acısını, en büyük acıyı yaşayacaktım içten içe.

Doğru Zaman, Doğru YerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin