Park Jimin ağırlaşmış göz kapaklarıyla verdiği mücadeleyi kazanıp gözlerini yavaşça açtı.
Yerini yadırgadığı için doğru düzgün uyuyamamıştı, bu yüzden göz kapakları vücuduna baskıda bulunuyordu.
Vücudunu tırtıklayan yorgunluk hissini görmezden gelerek dirseklerinden destek aldı ve doğruldu. Boynunu hafifçe oynattıktan sonra komodinin üzerinde duran çalar saate baktı.
Saat henüz sabahın sekiziydi fakat, geç kalkmış bile sayılabilirdi. Çünkü burada hayat erken başlıyor ve erken bitiyordu.
Yerdeki terliklerini ayağına geçirirken gece hiç çığlık sesi duymadığını farketti.Endişe içini kemirirken bir süre oda İçinde volta attı.
Acaba kıza bir şey mi olmuştu?
Duvarların bütün enerjisini emdiğini hissetti ve kalın perdeleri çekip pencereyi hafifçe araladı.
Kar yağışı bir süreliğine durmuş gibiydi ve hava en az ruh hali kadar berbattı.
Soğuk havayı içine çekerek iliklerinin titremesine izin verdi ve gözlerini kapattı.
Soğuk hava onu dinç hissettiriyordu.
Hafifçe tebessüm ederken duyduğu sesle gözlerini açtı.Biri cama kar atmıştı.
Parmak uçlarında yükselip kafasını aşağı doğru sarkıttı.Gözleri Jungkook'un üzerinde durduğunda, aşağıdaki genç adam kocaman gülümsedi ve elini salladı.
Jimin bir süre kararsız kalsa da yapmacık bir şekilde gülümsedi ve hafifçe kafa salladı.
'Yapmam gereken daha önemli şeyler varken bu deliyle uğraşıyorum' diye mırıldandı ve Jungkook'un ona bakmadığı bir anda hemen pencere kenarından uzaklaştı.
Bir süre Jungkook'tan kaçmayı düşünüyordu.
Elini bakımsız saçlarından geçirdi ve üşüdüğünü hissedip üzerine kalın örgü bir kazak giydi.
Aynanın karşısına geçip saçını biraz düzelttikten sonra ayaklarına bağcıklı botlarını giyip odadan çıktı.
Lobiden kahkaha sesleri geliyordu ve ses tınısından bunun Ho Seok olduğunu anlamıştı.
Yerdeki bordo halıya takılacak gibi olduysa da hemen toparlandı ve boş masalardan birine geçti.Gelen garsona istediklerini söyledikten sonra kafasını dışarıda kuyunun başında olan Jungkook'a çevirdi.
Bir an içi acısa da bunu kulak ardı etti ve karşısındaki sandalyenin çekilmesiyle hafifçe yerinden sıçradı.
Sarı saçlı bir oğlan ona gülümseyerek bakıyordu. Jimin bir an onun da deli olmamasını diledi.
"Merhaba, oturabilir miyim?"
Sarı saçlı çocuk beklentiyle bakarken Jimin kafasını hafifçe salladı ve oturuşunu düzeltti.
Genç adam büyük bir mutlulukla oturdu ve elini uzattı.
"Ben Kim Taehyung, burada yaşıyorum."
Jimin karşısındaki adamın gülüşünün çok güzel olduğunu düşündü.Yaydığı sıcaklık onu da esiri altına alırken Taehyung'un uzattığı eli sıktı.
"Memnun oldum, ben de Park Jimin"
Genç adam önünde duran pirinç keklerinden ballı olanını ağzına attı ve çiğnemekten boğuk çıkan sesiyle konuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sixth sense » ji min ✅
Short StoryArafta kalmış ruhlar, insanlara dokunamazlar.Ama ben sana dokunuyor ve seslenebiliyorum Park Jimin. dollyjim'e ithaflarımla. 02.09.2015- 08.10.2015