GÜNLÜK 1.Bölüm

442 67 74
                                    

11 Eylül 1997

Hayatında depremler yaratan, o günden sonra bu odaya ilk girişiydi. Odanın kapısı önünde kendi ile büyük savaş vermiş ama en sonunda tüm cesaretini toplayıp odadan içeri girebilmişti. Kendini zor tuttu geri çıkmamak için ama gözlerinden hasretle yaşlar süzülerek, Yiğit'in, biricik torununun yatağının başucuna oturdu.. Yiğit ona bu dünyada oğlundan kalan tek hatıraydı. Oğlu Bilal yakalandığı amansız hastalığa yenik düşüp son nefesini vermeden az önce annesine yalvarmış ''oğluma bana baktığın gibi bak anne'' demişti. Yiğit zaten annesini hiç tanımamıştı. Kendi bedeni can bulduğu sırada annesi son nefesini vermişti. Yiğit'e anne özlemini hayatı boyunca hissettirmemeye çalışmıştı.

Yatağın kenarındaki mavi tişörtü aldı ve kokladı, kokladı çok özlemişti burnunun direği sızlıyordu acaba neredeydi? Nasıldı? neler yapıyordu hıçkırarak odadan koştu ve çıktı. Uzun bir süre o odanın önünden bile geçmedi ...günler günleri haftalar haftaları yıllar yılları kovaladı artık yaşlanmıştı belini zorla doğrultarak kalktı ve ilerledi birden odanın kapısında kendisini buldu kapıyı yavaş yavaş açıp içeri girdi her taraf toz içindeydi yatağın hemen yanında üzeri fazlaca toz kaplamış bir defter buldu yavaşça eğilip aldı ve üzerindeki tozu şöyle bir üfledi açtı bu bir günlüktü can paresi ne aitti yıllarca gözyaşı döktüğü beklediği özlediği biricik torunu Yiğit ine ait bir günlüktü hemen kapıyı kapatıp günlüğü yanına alıp çıktı odadan gözlerinden bir damla yaş belirmiş ve sarsılmıştı yavaş adımlarla kendi odasına doğru yol aldı.Günlüğe sıkı sıkıya sarılmıştı öylece uyuyakaldı. Uzun uzun çalan zilin sesine uyandı yatağından doğrulup kapıya yöneldi kapının aralığından kim olduğuna baktı ama gelen kişiyi tanımıyordu uzun boylu beline kadar uzanmış saçları olan hoş bir bayandı

-" Buyur kızım kime bakmıştınız" dedi ?

-"Merhaba beni yaşlı bakım evinden yolladılar size bakmam için"

-"Fakat benim böyle bir talebim olmadı "" dedi ince ve titreyen sesiyle hızla kapıyı çarptı ve kilitledi.Telefona yönelip yakını olan Komiser Yasin i aradı ve durumu anlattı Yasin de çok şaşırmıştı ve hemen araştırmaya başladı.Fakat bir şey bulamamıştı bu durum Yasin de şüphe uyandırmıştı onu yalnız bırakmamalıydı.Hemen ona bir koruma talep etti .Ertesi gün evine uğramıştı ona bir kaç sorusu olacaktı.Kapıda Yasin'i görünce gülümsedi çok mutlu olmuştu

Yasin sorularına başladı." Bana kapıdaki bayanı tarif eder misin ?Daha önce hiç gördün mü ?

"Uzun boylu saçı uzun güzelce bir bayandı onu ilk defa görüyorum "dedi .Peki dedi Yasin"Ne istiyor olabilirdi bu bayan neden yalan söyleyip içeri girmek istedi"? Kafasındaki şüpheler gitgide çoğalıyordu Ona bir koruma talep ettiğini söyledi ve koruma gelene kadar her gün yanına uğrayacağını söyledi.Hafifçe tebessüm etti teşekkür etti.Yatmaya hazırlanırken gözü Günlüğe çarptı yerinden aldı gözlüğünü takıp ilk sayfasını açtı günlüğün arasından bir resim düştü yere eğilip aldı tanıdık bir yüz gibi geldi ama çıkaramadı tekrar resmi günlüğün arasına koydu ve kapattı uykuya dalmıştı ki o fotoğraftakinin kim olduğunu hatırladı yataktan doğrulup kalktı başucunda duran su dan bir yudum aldı evet dedi bu dün eve gelen o bayandı.... Ama kimdi bu ?Hemen eline aldı günlüğü ve okumaya başladı .

*Ben annesiz ve babasız büyüdüm babaannem bana eksikliklerini hissettirmese de içimde hep bir burukluğunu yaşadım bugün 15.yaş günüm onların yanımda olmalarını çok isterdim.Babam Emniyette görevli bir çalışanmış annem ise beni doğurduğu esnada hayatını kaybetmiş. Yani bir anlamda annem dünyaya bir can getirmiş ancak bedeli kendi canı olmuştu. Babam ben beş yaşındayken amansız bir hastalık sonucu hayata veda etmişti. Annemi tanımayı ne çok isterdim. yaramazlık yaptığım zamanlarda bana kızmasını, ya da geceleri şiddetli yağmurlar eşliğinde ortalığı aydınlatan yıldırımların sesinden korkarak usulca koynuna sokulmayı. Çoğu çocuk için hiç bir şey ifade etmeyen bu detaylar benim çocukluğumun en büyük özlemleriydi.

O an gözünden iki damla yaş süzüldü babaannenin damlalar günlüğün içindeki yazıları akıtmıştı.Günlüğü bir kenara koyup hava almak için bahçe kapısına doğru çıktı.Yiğit 'in bahçede oynayışı koşuşturmaca sı o mutlu günler gözünde canlandı Yiğit adı gibi bir delikanlı olmuştu fakat neden onu bırakıp gittiğini hala anlamış değildi .Biraz hava aldıktan sonra tekrar içeri girdi ve günlüğü okumaya devam etti...

Okulda çok iyi anlaştığım bir kaç arkadaşımla bugün çıkışta her zaman merak ettiğimiz şehir dışına doğru tarihi şatoya benzer büyükçe bahçesi olan bir yer var orayı ziyaret edecektik oraya kimse girmeye cesaret edemiyordu hani şu bilinen hayalet hikayeleri falan durumu Koray yanına fotoğraf makinesini de aldı ve çıktık Şato ya geldiğimizde biraz tırstık ben tüm cesaretimi toplayıp içeriye girdim arkamdan Koray ve Kerem de geldi her taraf toz ve ağ doluydu merdivenlerden yukarıya doğru çıkmaya başladık biraz korkarak birazda heyecanlanarak Koray resim çekmeye başladığı an flaşın patlamasıyla üzerimize doğru gelen bir kaç baykuştu sanırım o korku ile merdivenlerden yuvarlanmaya başladık Kerem başını çarpmıştı hemen onu kaldırdık ve hızla oradan çıktık bence çok heyecan vericiydi orayı incelemeden çıkmanın üzüntüsü içerisindeydim.Keremi hemen eve götürüp annesi ne düştüğünü söyledik çünkü oraya gittiğimiz i bilseler çok kızacaklardı bu günümüz böyle geçti
Tekrardan harabe şatoya gitmek istediğinde arkadaşlarım gelmek istemedi ama ben gitmek istiyordum beni oraya çeken bir şeyler vardi tüm cesaretimi toplayıp gittim yavaşça kapıyı açıp içeri girdim merdivenlerden çıkmaya başladım yukarıdan uğultular geliyordu çok merak etmeye başlamıştım bir yanım çok korkuyor bir yanımda hadi devam et diyordu yukarı çıktığım anda uğultular kesilmeye başladı her taraf yıkık dökük bir kaç sandalye ve masa vardi tam arkamda bir şeyler kıpırdadı ve ben arkamı dönmeden gür bir ses "Ne işin var senin burada!! Burası çok tehlikeli yıkılmak üzere olan harabe bir yapı "
Hadi hemen çıkıyoruz buradan!!Siz kimsiniz ? diye sordum yine o gür sesi ile Ben bu bölgeye bakıyorum arada gelir buraya da bakarım sen bir daha gelme evlat hadi şimdi evine git.Başımı sallayarak çıktım oradan eve gittim .Ama içimde bir ses bana tekrar oraya gitmemi söylüyordu evet bunu bir daha yapmalıydım kesinlikle...

11 eylül 1998

Yiğit'in 16.yaş günü yiğit o günden sonra ortalardan kayboldu babaannesine gitmeden önce bir kaç satırlık bir mektup bırakıp gitmişti

"Baba anneciğim lütfen beni aramaya bulmaya çalışmayın çünkü çok uzaklara gidiyor olacağım seni çok sevdiğimi unutma"

O günden sonra zaten Yiğit' ten bir haber alınamadı tüm aramalara rağmen Yiğit'e ait en ufak bir ize rastlanmadı..

Yasin komiser yeni mezun olan komiser adaylarına kafeteryada içilen bir kahve molasında Yiğit'in olayını anlatmıştı. Bu hikayeyi dinleyen Leyla çok heyecanlanmıştı. Zaten oldum olası gizemli olaylara ilgi duyardı. Yiğit neden kaybolmuştu ? Kendi isteği ile mi izini kaybettirmişti ? Yoksa kaçırılmış mıydı? on altı yaşında genç bir çocuk ve üstelik hayattaki tek varlığı babaannesini bırakıp neden yaklaşık on bir yıldır kimse ile temasa geçmemişti? Leyla'nın beyni bu sorular ile meşgul olurken, kendisi de biliyordu ki bu olaydan artık uzak duramayacaktı.








GÜNLÜKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin