Derya'dan
Tanımadığım bir yabancının kollarındaydım ve ağlıyordum. Bu her gün giden sıradanlığın dışındaydı. Hoş, bugün farklı giden tek şey bu değildi. Baştan aşağı farklıydı.
Ne yaptığımı farkettiğimde, beni sıkıca saran kollardan çıktım. ''Özür dilerim.'' diye mırıldandım hıçkırıklarım arasından.
Yanımdaki çocuk ayağa kalkarak üstünü düzeltti. ''Sorun değil.'' dedikten sonra elini uzattı. Elimi uzatıp, elinin içinde kaydırdım. O'nun da desteğiyle ayağa kalkmayı başardığımda, hıçkırıklarım ve ağlamam durmuştu. Şu an yüzümün berbat göründüğünü biliyordum.
''Adın ne?'' diye sordu.
''Derya.''
''Eymen.''
Kafamı salladım. ''Daha demin için...'' dedikten sonra ensemi kaşıdım. ''...Teşekkür ederim. Sanırım sen olmasaydın, kriz geçirip ölebilirdim.''
Omuzlarını kaldırdı. ''Belki bana bir şeyler ısmarlarsan, teşekkürünü kabul edebilirim.''
Kafamı salladım. ''Olur.'' Gülümsediğinde, gamzeleri ortaya çıktı. Gözüne düşen birkaç sarı, kıvırcık saçı geriye atıp, ''Gidelim.'' dedi.
Beraber yürümeye başladık. ''Nereye gitmek istersin?'' diye sordum.
''Farketmez.'' dedi. Kafamı salladım. İlerde, sevdiğim bir kafe vardı. Oraya gidebilirdik.
''Şu taraftan.'' dedim yönümü sağa çevirerek.O da bana ayak uydurdu. Yürüyüş, sessiz geçmişti.
Kafeye vardığımızda, ilk ben girdim. Kafe çok hoş ve tatlı bir kokuya sahipti . Duvarları maviydi. Cam önlerinde, rengarenk saksıların içini süsleyen rengarenk çiçekler vardı. Bir duvar, sadece post-itlerle doluydu. Post-itlerin üzerinde, itiraflar, sevgi sözcükleri, tatlı çizimler ve dahası yazılı, çiziliydi. Masalar pembe, turuncu, sarı, yeşildi. Rengarenk ve sevimliydi.
''Geçelim.'' dedim. Gülümseyerek incelediği kafeden dikkatini çekip, kafasını salladı. Yeşil bir masaya geçip oturduk.
Çok gecikmeden, yanımıza bir bayan geldi.Saçları,uzun, düz ve beyazdı. Sol kulağında, bir sürü küçük küpe vardı.Gözleri, açık maviydi. Parmaklarını, bir sürü yüzük ile süslemişti. Kafenin ruhuna uyan biriydi.
''Bir parça çikolatalı pasta ve limonata istiyorum.'' dedim. Söylediklerimi not defterine geçirdikten sonra bana gülümsedi ve Eymen'e döndü.
Eymen'de ''Buzlu Mocha.'' dedi ve kız Eymen'e de gülümsedikten sonra gitti.
Birkaç dakika ellerimizle oynadıktan sonra ilk o konuştu. ''Kaç yaşındasın?''
''17 . Sen?''
''20 .''
Kafamı salladım. ''Neden kendine tavuk diyorsun?'' diye sordu. Kafamı eğerek biraz buruk bir şekilde gülümsedim.
''Aslında... Herkes söylüyor. Yani... Benim küçüklükten , hatırlayamadığım ve herkesin anlatmak için 'doğru' zamanı beklediği bir nedenden dolayı, gölgemden korkar oldum. 9.sınıftan beri insanlar bu zaafımı bana karşı kullanmaktan hiç çekinmedi. Üzerine lakapta taktılar. Tavuk. ''
O'na baktığımda, gülmesini bekliyordum fakat gülmüyordu. Aksine ciddiydi. ''Saçma. Herkesin bir zaafı vardır. Bazıları gizlemeye başarır. Bazıları açığa döker. Açığa dökenler, onu kapamak için güçlenir. Güçlenemeyenler ezilir. Lakap takılır. Ortaokul, Lise hatta olgunlaşamayan üniversite öğrencileri tarafından ezilirler. Neden güçlenmeyi seçmedin?''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TAVUK
Teen FictionKendi gölgesinden korkan , korkak bir tavuk. O, geçmişini hatırlamıyor. Kalbi, gamzesinden daha derin olan bir çocuk. O, gelecekten korkuyor. Şeytan'ın tüyüne sahip olup , melek gibi yaşayan bir çocuk. O, anı yaşıyor. Zamanın her dilimine ayrılmış...