Sıcak bir yaz günü,
Açık unutmuştum,
Sana karşı penceremi kapımı...
Bense çocukluktan kalma utanmayla karışık,
Yanaklarım kırmızı; sırtımsa sana terli,
Habersizce ceryanında kaldım.
Ve dahi kandım,
Senin rüzgarına,
Başta yüzümü her okşamanda,
Sesim gider olurdu, ruhum elinde...
Boncuk boncuk terler,
Sana bakardım...
Her fısıltıda seni arardım, gece gündüz.
Beklerdim uyanmanı baş ucunda,
Hafif şehla kıpırdardı gözlerin,
Tek hissettiğim bir uğultu, bir ürperti.
Sonrası veremli öksürük,
Geçer derdim;
Geçmedi.
Anladım ki ben senin ceryanında kaldım...
Bahar sen varsan içimde canlanırdı,
Uçurtmalar yükselirdi; gözlerine bakınca
Ansızın fırtınayla yıldırım, tozu dumana katardın.
Kopartırdın iplerini uçurtmalarımın...
Hafif gülümseyişinle
Kıpırdardı dudakların,
Tek hissettiğim bir uğultu bir ürperti.
Sonrası veremli öksürük,
Geçer derdim;
Geçmedi.
Anladım ki ben senin ceryanında kaldım...
Köşe bucak bakınırdım;
arardım yüreğim ağzımda,
Nerede bir sıcaklık çarpsa yüzüme,
Buradan esmiş derdim,
Estiğin yerlerin iklimini değiştirirdin,
Adımlarının ardı sıra cennet bahçeleri serperdin,
Fark etmezdin...
Unutmadıysan,
Sensiz yüreğim,
Ferhat'ın gezdiği çöllerdi...
Ve bilirsen,
Ferhat, çöllerde Leyla diye sızlanırken
Yüreğimdeki her kum tanesi, sen diye inlerdi.
Karşında duramasa da
Gelişinle kendini bir kılığa bürümeye çalışırdı,
Belki sürüklediğin
Bedevi kum dağlarından biri olarak;
Bir gün sen batımında, bir gün sen doğumunda.
Üşümüşsem; titreyerek uyanmışsam,
Ve nefesim içime yetmiyorsa,
Dolduramamışsam; ciğerlerimi seninle,
Doyamamışsam sabah meltemine,
Ayırt edemezdim...
Gün müydü doğan
Yoksa ben miydim?
Dillerde,
Doğru zannedilen koca bir yalan!
"Gençliği pınar başlarında ara ey oğul!"
Ben yeniden diyorum!
Yeniden,
Yeniden doğuyorum,
Her gündoğumu, her gün başı...
Hafif esmer gülerdi yüzün,
Tek hissettiğim bir uğultu bir ürperti.
Sonrası veremli öksürük,
Geçer derdim;
Geçmedi.
Anladım ki ben senin ceryanında kaldım...
Ah gülistanın şahı,
Ah cennetin köşesi,
Gözümün çizgisi,
Saçımın akı,
Zannederdim ki bu dünyada,
Yıkılmaz sarsılmaz çınar ağacıyız.
Ama
Zaman bize hakikatli davrandı!
Vakit tamam olunca sola sola döküldü,
Dallarda asılı hatıralarımız,
Ve sen yine etimi tırnağıma bağışlamadan
Bağrımdan eteğime dökülen,
Ne kadar yaprak varsa,
Önüne katarak esip gittin.
Bir günbatımında kucakladığın eylül rüzgârıyla...
Oysa ben kıblende yanmaya,
Yıldızında donmaya kararlıydım.
Örtüm olacaksa kuru ayazların,
Soğuk sokakları
Yatak bellemeye hazırdım.
Donup kuruyacağını bilseydim,
kalbimin
henüz
SeN SeNNN SeN SeNNN,
diye atarken
durmasına razıydım.
Hatırlar mısın;?
En çok da
Yüksek duvarlar arasında gezinmeyi severdin;
Bir o kadar da nefret ederdin,
Bitsin, yetsin, gitsin, derdin.
Bittim, yetemedim, ve gittin...
Hafif belirsiz düşerdi kirpiklerin,
Tek hissettiğim bir uğultu bir ürperti.
Sonrası kalp kırıklığı,
Geçer derdim;
Geçmedi.
Anladım ki hedefi ciğerim değil canımmış ceryanının...
Serkan Başer
(Eylül 17 2015)